• TDP açıklamasında üstü kapalı söylenen “yakın tarih” hatırlatmasını deneyimli hukukçu, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi Twitter hesabında şu cümlelerle açıktan söylüyordu: “Habaset [kötülük] ve cehalet ittifakından ne vahim sonuçlar doğabileceğini 1955’te ben ve yaşıtlarım 6/7 Eylül olayları dolayısıyla gördük. Gerçek Hayat dergisinin sorumsuzca Hristiyan ve Musevi cemaati dini reislerine iftirası cemaat mensubu yurttaşlarımızı derin acı ve endişeye düşürmüştür.” MURAT YETKİN – www.yetkinreport.com
Suudi Arabistan’ın İsrail’le normalleşmesindeki tuhaflık, geçmişteki tüm normalleşme girişimlerinin aksine Filistin davasına yönelik sergilenen düşmanlık ve Filistinlilerin şeytanlaştırılmaya çalışılmasında yatıyor. Örneğin Huveyti’nin katledildiği günlerde Suudi Arabistanlı trol ordusunun da ateşlemesiyle sosyal medyada çoğunluğunu Suudi hesapların oluşturduğu “Filistin benim davam değil” etiketiyle bir kampanya başlatılıyordu. Mahmud Abbas isimli Filistinli bir ressamın petrol fiyatlarındaki düşüşün Arap petrol ülkeleri üzerindeki etkisini ele alan karikatürüne tepki olarak başlatılan bu kampanyada Filistin ve Filistinlilere yönelik çok ağır ifadeler kullanıldı.
Bu yetmezmiş gibi Suudi Arabistan’ın MBC kanalı şu sıralar Filistinlileri kötüleyen ve tarihi gerçekleri çarpıtan diziler yayınlıyor. “Mahrec 7” (Çıkış 7) ve “Ümmü Harun” (Harun’un Annesi) isimli dizilerde İsrail propagandası yapılırken “Arapların yıllarını Filistin davasıyla kaybettiği ve sonucun hüsran olduğu” yollu diyaloglarla Filistinliler şeytanlaştırılıyor. Arap topraklarında yaşayan Yahudi bir anneyi konu alan Ümmü Harun dizisi de Filistin yerine İsrail’in İngiliz sömürgesi olduğu mesajını veriyor. Anlaşılan o ki bu tür diziler üzerinden Körfez halkının tarihi hafızası silinmeye çalışılmakta ve normalleşmenin önü açılmakta.
Burada bir diğer tuhaflık ise İsrail’le geçmişte yürütülen normalleşme girişimlerinde İsrail tarafını Filistinlilerin gasp edilen haklarını geri vermesine yönelik ikna çabasına mukabil şimdi tam aksi yönde hareket ediliyor olmalı. Örneğin, Kral Abdullah’ın 2002 Beyrut barış girişimi “toprak karşılığı barış” esasına dayalıydı. Veliaht Prens Bin Selman yönetiminde ise tam tersi yaşanıyor. Arap halkları ve özellikle de Körfez halkları İsraillilerin bu topraklarda “hakları” olduğuna ikna edilmeye çalışılıyor.
Sonuç itibarıyla Yemen savaşının ağır maliyeti ve Kaşıkçı cinayeti sonrası yabancı sermayenin ülkeden kaçışıyla birlikte Veliaht Prens Bin Selman’ın ülkenin ekonomisini dönüştürme planları suya düşmüş görünüyor. Kovid-19 salgını sebebiyle dünya ekonomisinin çöküşü ve petrol başta olmak üzere önemli gelir kalemlerindeki düşüş sebebiyle sadece Neom projesi değil, Bin Selman’ın 2030 Vizyonu kapsamında yer verdiği başka projelerin uygulanabilirliği de şüpheli hale gelmiş durumda.Dahası, İsrail’le normalleşme çabaları ters tepecek ve Suudi Arabistan'ın Arap ülkelerindeki karşı devrimleri desteklediği için bozulan imajı Filistin davasına sırt çevirmesiyle çok daha ağır bir darbe alacaktır.
HALİL ÇELİK
ŞEHRİN ortasında atlı bir araba...
Dört zebra çekiyor.
Önce şehre gelen sirkin reklam arabası sandım...
Değilmiş... 1900’lerin başında dönemin en zengin bankerlerinden biri Lord Albert Rothschild’in her gün kullandığı arabaymış.
Kendisi aynı zamanda amatör bir zoologmuş.
Bir başka önemli özelliği daha var.
Bugünkü İsrail devletinin kurulmasında önemli rol oynayan insanlardan biri.
İsrail devletinin temeli 2 Kasım 1917 günü “Balfour Deklarasyonu” denilen bir mektupla atılıyor.
Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour İngiliz hükümeti adına yazdığı bu mektubu işte bu zebralı arabası olan Lord Rotschild’e gönderiyor.
ERTUĞRUL ÖZKÖK
Galatasaray’ın taraftar grubu Ultraslan’ın yöneticisi olduğu söylenen biri var.
Mafya bozuntuları ile birlikte gezip, tarikat reislerinin elini öpmekle bilinirdi hep.
Geçtiğimiz günlerde bunun attığı bir tweet'i gördüm.
Gözlerime inanamadım.
Güya Rotshchild’e kızmış.
Olabilir, kızabilir.
Rothschild’e kızan çok.
Ama öfkesini ifade ediş biçimi akıl alır gibi değil.
Tipik bir anti semitik yaklaşım.
Hem de müthiş şiddet içerikli. Tam bir Nazi artığı kafa.
Rothschild’e şöyle sesleniyor kendi şiddet dolu aklınca:
“Evet tarih tekerrürden ibarettir. Türkler geliyor.
Bu sefer 1492 gibi olmayacak. Size ve yandaşlarınıza 1942 muamelesi lazım.
Gargat ağaçlarının sesini duyar gibi oluyoruz Rotschild Efendi”
Diyor ki; “1492’de size kucak açtı Osmanlı ama bu kez Osmanlı gibi değil, 2. Dünya Savaşı’ndaki Hitler gibi davranacağız.”
Eeee, ne oldu ecdadınız Osmanlı'yı da mı beğenmiyorsunuz artık?
Hitlerci mi oldunuz!
Cahilin bilmediği şu ki, Türkler yani biz 1930’ların sonunda, 1940’larda da Almanya’dan kaçan Yahudilere kucak açmışız.
Türkler için 1492 ile 1942 arasında bir fark yok.
Ama cahil işte.
Gargat ağaçlarının sesi demesinden belli cehaleti.
İnancına bile hakim değil.
Çünkü kimi Müslümanlara göre kıyametten önce Yahudilerle Müslümanlar savaşacak.
Yahudiler saklanacaklar ama arkasına saklandıkları ağaç bile onları Müslümanlara “Arkama Yahudi saklandı” diye ihbar edecek.
Bir tek Gargat ağacı Yahudileri koruyacak, susacak ve konuşmayacak.
Bundan bile bihaber bir cahil.
Umarım birileri bu sözlerin hesabını yargı yoluyla sorar bundan.
Ama beni deli eden bu kafadaki bir adamın Galatasaray taraftar grubunun önderi gibi ortalıkta dolaşması.
Ve bunlara Galatasaray’ın Stadı’nda bir da ofis verilmesi.
Ultraslan’ı kuran o gençler acaba işin bu hale geleceğini bilseler o grubu kurarlar mıydı?
FATİH ALTAYLI
https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2671918-galatasaray-taraftari-bu-degil
Shtisel ailesinin 20’li yaşlardaki küçük oğlu Akiva örneğin ressam oluyor. Kudüs’ün koyu dinci çevrelerinden, sanat galerilerinde resimleri sergilenen bir ressamın çıkması, başlı başına skandal haber sayılıyor.
Kafası karışık, yere bakan, yürek yakan bir tip olan Akiva’nın aslında devirmediği çam, kırmadığı ceviz kalmıyor.
Bir din okulunda müdür olan babası Shulam Shtisel baş belası oğlunu ne yapıp edip evermek istiyorsa da bunu başaramıyor.
Kendisinden büyük ve 1 çocuklu bir dula âşık olan Akiva, üç kez nişanlanmasına rağmen ruh ikizini bulamıyor ve resim tutkusunun peşinden gidiyor.
Dizinin sürükleyici kadın karakterleri de var ama hikâyenin çatısı ikisi de muhteşem oyunculuklar çıkaran Shulam Shtisel (Dov Glickman) ile Akiva Shtisel (Michael Alon) üzerine kurulmuş.
Shtisel’i izledikten sonra radarıma aynı temanın Batılı-Netflix yapımı versiyonu “Unorthodox” takıldı. Dört bölümlük bu küçük dizi de Netflix’in şu sıra en ilgi çeken ve konuşulan dizilerinden biri.
ABD ve Almanya’da geçen “Unorthodox”ta keza gene Haredi cemaati üzerine.
Bu defa da gene görücü usulü istemediği biriyle evlendirilen bir genç kadının (Esty) isyanına tanık oluyoruz.
Haredi dünyasına bayrak açan Esty başkaldırısını evden kaçmaya ve ülke değiştirmeye dek götürüyor. Ailesi ve cemaatinin bulunduğu New York’tan kaçıp Almanya’ya sığınan genç kadın, vaktiyle holokostun yaşandığı ülkede “özgürlüğü” buluyor!
İki dizi de Yahudi Almancası “Yiddish” dilinde çevrilmiş.
Altyazısından yüksünmeyen herkese hararetle önerilir.
Ama kişisel tercihimi sorarsanız bana çok daha cana yakın, esprili ve özgün gelen Shtisel derim.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/nilgun-cerrahoglu/salom-aleykem-1737933
Kavrama işlevsel açıdan yaklaşanlar; antisemitizmin sebepleri, hedefleri, görünüş şekilleri ve içeriğinin her dönem ve bölgenin somut toplumsal çatışma potansiyeli ve çıkarlarına göre oralarda yaşayan Yahudi azınlığın tutum ve davranışlarına kayıtlı olmaksızın değiştiğini savunmaktadırlar. Bu noktada tabii ki erken dönem Hristiyan suçlamalarından ırkçı düşman imgelerine kadar her çağda güncellenebilen ve işlevsizleştirilebilen, derin kültürel kökleri bulunan çok katmanlı Yahudi karşıtı motifler de göz ardı edilmemelidir.
Güncel antisemitizm olgusunun anlaşılabilmesi için olumsuz Yahudi imajının üretildiği tarihsel süreç incelenmelidir. Bu imaj çeşitli katmanlardan oluşmaktadır. Eski önyargı katmanı bir sonraki dönemde yeni önyargı katmanlarıyla örtülür; ancak eski önyargılar da unutulmaz, yeni duruma dönüştürülür, uyarlanır. Mesela “Ortaçağ’ın tefeci Yahudileri” imajının yerini “modern kapitalist sömürücü Yahudiler” imajı almıştır. Bu tür çok katmanlı ön yargılar sonucu dinî temelli, ekonomik temelli ve ırkçı motivasyonlu antisemitizmlerin oluştuğu söylenebilir (Bergmann, 2006).
AHMET ASLAN
https://perspektif.eu/2020/05/10/antisemitizm-nedir/
Şunları demiştim: (bir) Kastım korona değil, (iki) sözüm meclisten dışarı. Hem de palas pandıras! E diyeceksiniz ki (biliyorum, diyeceksiniz) "palas pandıras da ne"? Haklısınız. Laf dolandı ama bu dolar da ne dolandı! Di mi?
Öyle olunca üşenmedim, baktım. (Bir) bu palas pandıras nereli? (İki) bu dolar nasıl dolandı ki?
Öncelikle tahminim doğru çıktı: Palas pandıras, Yahudi İspanyolcası (Ladino) üstünden yerleşmiş dilimize: Yani aslen İberyalı; sizin için Endülüslü de olur bu “palos y panderos”. Yani davul ve tef; şamatalı nümayiş!
Boyozdan sonra gündelik hayatıma giren İspanyolca ikinci kelime bu. Hatta üç. Hatta ilk kelime tamlaması. Ladino sayesinde İberya’dan şu korona sefili şehre gelmiş, dile kolay 500 yıl önce. Ama pardon, o zamanın korunası koronası bugünün koronası değil ki! Veba.
TOLGA BİNBAY
https://sol.org.tr/yazar/tam-normallesecegim-kut-3967
Türkiye’deki gayrimüslim toplum temsilcileri 9 ve 10 Mayıs tarihlerinde yayınladıkları bildirilerle muhtemel ırkçı saldırılara karşı endişe içinde olduklarını söyleyerek hükümetten gerekli önlemleri almasını istediler. Türk Yahudi Toplumu, Fener Rum Patrikhanesi ve Türkiye Ermeni Patrikhanesi tarafından yapılan açıklamaların ortak özelliği, geçtiğimiz hafta Gerçek Hayat dergisinde yapılan bir yayın.
Gerçek Hayat dergisi geçen hafta “FETÖ’nün 100 Yıllık Hikayesi” başlığıyla 176 sayfalık bir özel ek yayınlamıştı. Bu yayınlarda 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimin arkasındaki isim olarak bilinen Fethullah Gülen’in Türkiye’deki Yahudi ve Hristiyan toplumlar tarafından desteklenip geliştirildiği iddia ediliyordu. İddialarda bir kanıt yoktu ama Fethullah Gülen’in, aralarının iyi olduğu dönem AK Parti iktidarlarınca da desteklenen “Dinler arası diyalog” görüntüsü altındaki faaliyetlerine vurgu yapılıyordu. Özetle, şimdilerde “Fethullahçı Terör Örgütü” denilen yasa dışı örgütlenmeden, sanki onu yıllarca el üstünde tutan hükümetler, karşısında kırılıp dökülen siyasetçiler değil de kendileri sorumluymuş izlenimi verilmesinden rahatsızdı gayrimüslim vatandaşlar.
Gayrimüslim toplum dışında tepkiler cılız kaldı. Bu tepkiler arasında, DEVA Partisinden Mustafa Yeneroğlu ve Mehmet Emin Erkmen vardı. Örneğin, 15 Temmuz darbe girişiminde Gülen örgütünün rolünü Batı dünyasına anlatan sivil gruplardan Türkiye Demokrasi Platformu (TDP) da vardı. Platformun Twitter hesabından yapılan açıklamada, “Gerçek Hayat Dergisi’nin Hristiyan ve Musevi cemaatleri dini liderlerine yönelttiği sorumsuzca iftirayı şiddetle kınıyoruz. Yakın tarihimizde buna benzer iftiraların ne acı sonuçlara yol açtığını biliyoruz” deniyordu.
TDP açıklamasında üstü kapalı söylenen “yakın tarih” hatırlatmasını deneyimli hukukçu, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi Twitter hesabında şu cümlelerle açıktan söylüyordu: “Habaset [kötülük] ve cehalet ittifakından ne vahim sonuçlar doğabileceğini 1955’te ben ve yaşıtlarım 6/7 Eylül olayları dolayısıyla gördük. Gerçek Hayat dergisinin sorumsuzca Hristiyan ve Musevi cemaati dini reislerine iftirası cemaat mensubu yurttaşlarımızı derin acı ve endişeye düşürmüştür.”
Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs sorununun yine tırmandığı bir sırada, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bombalandığı haberi üzerine başta İstanbul olmak üzere ve öncelikle Rumlar olmak üzere evlerine ve işyerlerine saldırılar düzenlenmişti. İki gün süren saldırılarda resmî verilere göre 30 kişi öldürülmüş, 4212 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 26 okul, 2 manastır ve bir sinagog tahrip edilmişti. Sonradan bombalı saldırının “derin devlet” olarak tabir edilen yapılar tarafından kışkırtma amacıyla yapıldığı, saldırgan kalabalıkların da tesadüfen değil, örgütlenmiş olarak İstanbul’a, özellikle Beyoğlu civarına taşındığı anlaşılmıştı. 6-7 Eylül 1955 saldırıları sonrasında başta Rumlar olmak üzere gayrimüslim Türk vatandaşlarının göçü hızlanmıştı.
MURAT YETKİN
https://yetkinreport.com/2020/05/10/gayrimuslim-vatandaslar-hedef-gosterilme-endisesinde/
Netten okumalar
https://www.dw.com/tr/nazi-kamplar%C4%B1nda-do%C4%9Fanlar/av-53363797
http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/weimar-cumhuriyeti-olarak-amerika-1737322
https://www.themagger.com/berlin-yahudi-muzesi/
https://www.youtube.com/watch?v=efLJKKq5xxg
https://www.ocakmedya.com/yakalanmasina-bir-mossad-ajani-mi-yardim-etti/
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/karantinaya-direnen-topluluk-ultra-ortodoks-yahudiler-/1833493
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2020/05/08/tavan-arasindaki-nazi/
https://www.bnr.bg/tr/post/101272318
http://tr.danielpipes.org/19464/bati-serianin-ilhaki-israile-zarar-verir
https://odatv4.com/o-sahnede-sacinin-kazinacagini-ne-zaman-ogrendi-10052047.html
https://www.catlakzemin.com/7-mayis-1942-kovno-gettosunda-zorunlu-kurtaj-ve-direnis/
https://www.gazeteduvar.com.tr/kultur-sanat/2020/05/04/bakinerden-sefarad-sarkisi/
https://vimeo.com/388792984/3367cae8ee
https://www.milliyet.com.tr/gundem/nazi-kasabinin-ibretlik-sonu-6209567
https://www.ocakmedya.com/8-mayis-golgede-kalsa-da-cok-onemli/
Takılan tweetler
Aaron Grejuva @kutsalittifak31
Bugün İsrail-Azerbaycan ilişkilerine bir göz atalım. Bu iki Türk ve Yahudi devletinin sıkı ittifakı Türkiye için de bir yol haritası oluşturabilir. Kısa bir flood olacak.
https://twitter.com/kutsalittifak31/status/1258096549248339973
Karşıyaka Belediyesi@karsiyaka_bel
Günaydın #Karşıyaka
Temelleri 1881-1882 yıllarında atılan “Mezaket Arabim Havrası” Alaybey’de Eski Tramvay Sokak olan 1685 sokakta yer alır.
Musevi Cemaati tarafından kültürel amaçlı kullanılmak şartıyla 1995 yılında Belediye’mize devredilmiştir. Aslına uygun olarak restore edilen Havra; Belediye Konservatuvarı Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Çocuk, Gençlik Koroları, Çok Sesli Koro çalışmalarına ve mini konser ile resitallere ev sahipliği yapmaktadır.
https://twitter.com/karsiyaka_bel/status/1256839229923090434
Harun Gündüz@harungunduz_
Alman milli takımında oynamış ilk Yahudi futbolcu Julius Hirsch
2.Dünya Savaşında Auschwitz kampında katledilmişti.Hirsch 1.Dünya Savaşında Alman Ordusuna hizmet etmiş ve Demir Haç madalyası almıştı. 2005ten beri ırkçılığa karşı faaliyet gösterenler için onun adına ödül veriliyor
https://twitter.com/harungunduz_/status/1258787631971909632
Ali Murat Hamarat@Alimhamarat
Tarihte bugün! Tam 75 yıl önce Almanya, 8 Mayıs 1945'te, teslim olmuştu. Ayrıca 8 Mayıs 1945, İkinci Dünya Savaşı sırasında ölen ancak günü bilinmeyenlere mahkemelerin sonradan verdiği ölüm tarihidir. Mezarlarda, levhalarda karşınıza çıkar; gerek Yahudilerde, gerek Nazilerde.
https://twitter.com/Alimhamarat/status/1258664809727496192
Dupuluhdua@dupuluhdua
A Jewish Family in Rhodes Island, 1906
Rodos Adası'nda Yahudi Bir Aile, 1906 #NJYrl
https://twitter.com/dupuluhdua/status/1259604432242655232
alev özdem@AlevOzdem
sorgulama yargıcı Bibikov,işlemediği bir cinayetten sadece yahudi olduğu için yargılanan tamirci Yakov’a böyle söylüyordu
Tamirci - Bernard Malamud
https://twitter.com/AlevOzdem/status/1258153097005862917
Haliç Postası@HalicPostasi
1930’lardan itibaren Almanya'dan Türkiye’ye gelen #Musevi tıp doktorlarının hem tedavi alanında, hem de akademik eğitimdeki katkıları yadsınamaz. Ama sadece onlar mı? Özbeöz Türk Musevisi olan doktorlar da vardı ve dünya onları tanıyordu. İşte onlardan biri; Albert Kalderon.
https://twitter.com/HalicPostasi/status/1259572538558091265
Haliç Postası@HalicPostasi
Türk tıp tarihinden bahsederken, Türk Musevi doktorlara da parantez açmak gerekiyor. Cumhuriyet döneminde olduğu gibi, Osmanlı döneminde de #Musevi hekimlerin tıp sahasında önemli yer tuttuğu biliniyor. Bu konuda Süleyman Kâni İrtem’in makalesi ilginç bilgiler içeriyor.
Kâni İrtem, Sultan 2. Mahmud dönemine kadar saray hekimlerinin çoğunun Hristiyan ve Musevilerden oluştuğunu kaydediyor. Saraydaki #Musevi hekimler ile #Müslüman hekimler arasında, sultanların tedavileri konusunda yaşanan bazı sahneler bir çekişmenin yansıması olarak görülebilir!
https://twitter.com/HalicPostasi/status/1259562861732519936
Korona Günlerinde Ağa Takılanlar
Bar Siman Tov, gönüllü katılımcılardan oluşacak 100 bin kişilik örneklem üzerinde uygulanacak testlerin yanı sıra, Sağlık Bakanlığının koronavirüs vakalarının yoğun olarak görüldüğü Bnei Brak ve Kudüs gibi büyük kentlerde yaşayan nüfusun daha büyük bir kısmı üzerinde test uygulamayı planladığını belirtti. Sağlık çalışanlarının da genel teste tabi tutulacağını belirten Bar Siman Tov, bu gruplara öncelik verilmesinin ardından uygulanacak testlerin ise koronavirüse dair araştırmaların, aşı ve tedavi bulmaya yönelik çalışmaların yürütülmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılacağını ekledi.
Bar Siman Tov, nüfusun büyük bir bölümünde koronavirüse karşı antikor ve dolayısıyla bağışıklık geliştiği anlaşılırsa, bunun İsrail’in normalleşme sürecine daha hızlı bir şekilde girmesini tetikleyebileceğini söyledi. Ancak sonuçların bunun aksine, nüfusun ufak bir bölümünde koronavirüse karşı bağışıklık oluştuğunu göstermesi durumunda karantina uygulamalarına acil dönüş yapmayı düşünmediklerini belirtti.
İsrail’in şubat ayı başında Çin’den havayolu seyahatlerini iptal ettiğini hatırlatan Bar Siman Tov’a göre İsrail’in koronavirüs salgını sürecinde edindiği deneyim, ne kadar erken harekete geçilirse salgınla mücadelede o kadar başarılı olunacağını gösteriyor. “Henüz çok erken olduğunu düşündüğünüzde, salgına karşı etkin bir mücadele için ilk adımı atmanın zamanı gelmiş demektir” diyor ve ekliyor: “Herkes bu virüs konusunda çok agresif olduğumuzu, tehdidi abarttığımızı, hiçbir şey olmayacağını, İsrail’in dış ilişkilerini mahvedeceğimizi, panikle hareket ettiğimizi ve ekonomiyi zedeleyeceğimizi söylüyordu. Biz ertesi gün doğru adımı attığımızı anlamışken, diğerleri bunu daha geç anladı.“
https://www.youtube.com/watch?v=q4nyyx_uI-w
https://www.dunya.com/hafta/korona-gunlerinde-yeni-neler-yaptina-yanitimiz-olmali-haberi-469310