Terezin öğrenci deneyimleri: “March Of The Musıc 2019” ürünleri

Renan KOEN Perspektif
20 Mayıs 2020 Çarşamba

Bir yandan çok yoğun olduğum Türk Yahudi Toplumu Twitter hesabından korona günlerine özel gerçekleştirdiğimiz konserlerim son hızıyla devam ederken diğer yandan da March of The Music hareketimle Terezin’e götürdüğüm öğrencilerin ürünlerini almaya, onlar üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Bu beni nasıl mutlu ediyor anlatamam. Konser vermeyi, dinleyicilerle çalarak paylaşmayı çok seviyorum elbette ancak bunun yanı sıra gençlerle yürüttüğüm bu çalışmanın manevi tatmini sanırım hiçbir yerde yok. 19 Mayıs’a özel olarak onların deneyimleri ve ürünlerini kendilerinin izniyle sizlerle paylaşmak istedim. Eminim sizler de benim gibi onlarla gurur duyacak ve hissettikleri, ürettikleri ile duygulanacaksınız. 

Öncelikle “March of The Music” hareketimin ne olduğuna kısaca değinmek istiyorum. Daha evvel yer vermiştim ancak yeni okurlar için yinelemek istedim.  Holokost’u Anma konserlerime, Theresienstadt Toplama Kampı ve Gettosuna hapsedilen bestecilerin orada verdikleri eserleri seslendirip dinleyici ile buluşturmaya 2011 senesinde başladım. 2015 yılında Şişli Belediyesinin sponsorluğunda, Zorlu Performans Merkezinde aynı bestecilerin koro ve piyano için yazmış olduğu eserlerin içerdiği çok geniş bir dinleyici sayısı ile bu konseri gerçekleştirdim. Koro ise, Erdem Nusret Karakaş şefliğinde Nazım Hikmet Akademi Korosu idi. Hemen ardından, yine piyano ve koro eserlerini Holokost’u Anma / Uykudan Önce CD/DVD/KİTAP çalışmamda bir araya getirdim. O zamanki Şişli Belediye Başkanı Sayın Hayri İnönü bu konuya hassasiyetle yaklaşmıştı. Bu konsere, Holokost zamanında ve öncesinde antisemit düşünceleri ve eylemleri ile kuvvetli olan Wagner Ailesinin torunu Gottfried Wagner’i davet ettim. Böylelikle, Nuremberg kanunları ile Yahudi sanatçıların nasıl toplumdan uzaklaştırıldıklarını, yapılan planları da ilk ağızdan öğrenmiş oldum. Gottfried, İstanbul’a vardığında Hayri Bey, eşi Nazlı Hanım ve çok sevdiğimiz bir dostumuz ile birlikte geçirdiğimiz akşam yemeğinde, eski Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün torunu Hayri İnönü ile besteci Richard Wagner’in torun çocuğu Gottfred’in karşılaşması başlı başına bir belgesel niteliğindeydi. Gottfried’ın babası ve büyükbabasının Almanya’da yönettikleri festival, Hitler ile birlikte titizlikle hazırlanmış bir planın neticesinde Yahudi sanatçıların seyahatlerini ve konserlerini engelledi... Birisinin YAŞAM HAKKINI elinden almak?!?... Anlayamadığım ve anlayamayacağım bir konu, kimse için, hiç bir canlı için. Baş edilemeyen şeylere öldürmekle çözüm bulmak ve üstelik bunu da çok mantıklı bulmak!!! Bu yapılan korkunç öldürme hareketlerinin, korkunç işkence hareketlerinin vebali dünyamıza ne kadar büyük bir yük olarak kalıyor. Hele ki hele ki bunu yapan kişilerin ailelerine… Geçen sene Kastoria’da verdiğim Holokost konserine, Nazi torunları özür dilemek için geldi. Gözyaşlarım kaç saat aktı ben bile farkında değilim... Tüm hayatları boyunca ailedeki sessizliği çözmeye çalışmış, çözdükten sonra şoka girmiş ve bütün yaşamlarını bu özre adamış pırıl pırıl torunlar... Aynı Gottfried gibi. Bu konsere hazırlanırken Gottfired’te gördüğüm adanmışlığı, kendi suçu bile olmayan sırtındaki büyük yükü gördükçe kendime gelemiyordum uzun bir süre. “Koen soyadını mailimde görünce neler hissettiğimi anlatamam” demişti bana, “Hemen kabul ettim teklifini, bunu yaşamım boyunca istedim” demişti.

Tüm bunlar olunca, ortak dostumuz dediğim kişi ile oturup bir değerlendirme yaptık. Bu eserlerle gençlere eğitim verme isteği fikrimi dile getirdim, ikimizin de hoşuna gitti fikir. Böylece ‘Holokost Gerçekliği İle Pozitif Direnç’ eğitimlerimi yazmış ve başlamış oldum. Yahudi olmayan gençlerle yaptığım bu eğitimi sadece Türkiye’de değil yurtdışında da yapmaya başladım. Çok ilginç yapılar gördüm, çok potansiyelli gençlerle tanıştım. Onların gözlerinde gördüğüm merak pırıltıları, bu eğitimin neticesinde isteyenler ile Terezin’e gitme fikrine götürdü beni. Böylece Terezin’deki enstitü ile bir ortaklık anlaşması yaptık. Ve 2018 senesinde bu seyahatler başladı. Bu ortaklık ile eş zamanlı olarak, her senenin ağustos ayında gerçekleşen Terezin’de bu bestecilere yönelik bir festival de başladı. Zaten senelerdir hayalini kurduğum, bestelerin yapıldığı yer Terezin ve Prag’taki konserlerimin de gerçekleşmesi ile ilk “March of the Music” öğrenci hareketini de başlatmış oldum. Eğitimimi aldıktan sonra katılma hakkına sahip olan March of the Music katılımcılarından tek bir isteğim oldu. O da, seyahat neticesinde kendi yetenekleri ve/veya eğitimleri doğrultusunda bana bir ürün vermeleri. Çünkü benim için önemli olan, yarının dünyasında önemli rol oynayacak olan gençlerin tarihi tüm gerçeğiyle öğrenmeleri ve çok önem verdiğim iç barışıklıkları ile kendi güçlü taraflarında iletişime açık bir şekilde durmaları. Kendilerini ve başkalarını ötekileştirmeden. Dünyada başlamış bu “ötekileştirme” yangınını onlar söndürecek, eminim. Verdikleri ürünleri ise, dünyada yaymak için onlara söz verdim. Akın ve Engin’in ürünlerini geçtiğimiz sene sizlerle paylaşmıştım. Akın’ın eserini seslendirdik, korona günleri bitince de albüm yapmak için kaldığımız yerden devam edeceğiz. Engin’in muhteşem makalesi kendi yolculuğuna çıktı bile…

March of the Music 2019 katılımcılarının ürünleri de teker teker gelmeye başladı. Ne kadar mutlu ve heyecanlı olduğumu kelimeler ile tarif etmek zor. Terezin’deki seyahatimiz boyunca yaptığımız konuşmalara doyamadım. Hepsinin yaratıcı süreçlerine orada başladık. Bu gençler bir harika; zıt fikirlerle dolu tartışmalarımızın seviyesinin yüksekliği beni çok etkiledi, umut doldum. Karşıt fikirler üzerine, kendi fikirlerini öfkelenmeden daha iyi anlatma çabaları, bir yandan da karşıt fikirlere duydukları saygı. Kendi fikirlerini dayatma çabalarının olmadan orada güçlü ama esnek durabilmeleri de benim için büyük ders oldu. Dışarıdan da çok güzel görünmüş olmalı ki birçok Profesör bizimle vakit geçirmek, onları tanımak istedi. İstanbul’a vardığımızda ise uçaktan indikten sonra saatlerce ayrılamadık.

MSÜ Devlet Konservatuarı Keman bölümü öğrencisi Caner Yazıcı, Theresienstadt bestecisi Gideon Klein’ın orada bestelediği Trio’suna aşık olduğu için, kendi triosunu kurdu. Bu pırıl pırıl gençler her cuma benim evimde prova yapmaya başladı. Gelişlerini iple çektiğim bu saatleri gerçekten de çok özledim. Aralarında uzun uzun konuştuktan sonra Trio’ya “Auftakt” ismini verdiler; yolları açık olsun. 

İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü öğrencisi Nurullah Ejder, Batı ve Türk Müziğini sazlarını kullandığı eserini yazmayı bitirip teslim etti bile, çalmak için heyecanlıyız.

Alman Lisesi Öğrencisi Öykü Üçgüler yazısını yazmakta. Okumak için gün sayıyorum çünkü onlara Terezin’i dolaştırırken nasıl büyük bir duyarlılıkla orayı yaşadığına şahit oldum ve bu beni çok duygulandırdı.

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü bu sene yüksek lisans öğrencisi olmuş Elcil Gürel Göçtü ise, yaylı çalgılar dörtlüsü için yazdığı eseri bitirdi ve teslim etti. Teslim ederken de eseri anlatan olağanüstü bir yazı yazdı. Bu gezinin olmazsa olmaz, çok kıymetli anılarından bir tanesi Theresienstadat’tan kurtulan birisiyle özel olarak tanışmamız ve dinlememiz oluyor. Geçtiğimiz senenin survivor’ı, 94 yaşındaki Doris Grozdanovicova ile unutamayacağımız saatler geçirdik. Günlerce ona soracak sorularımızı hazırladık, üzerinden defalarca geçtik. Doris hikâyesini anlattıktan sonra sorularımızı sorduk. Bizi tanıdığına o kadar memnun oldu ki. Sonrasında, benimle özel olarak konuştu, çok büyük bir sevgiyle. Birbirimizi bırakmak istemedik. Öğleden sonra katıldığımız bir konserde, Prag’a dönerken vefat ettiğinin haberini aldık. Bütün yol boyunca benden bahsetmiş. Tarihin gerçek bir yaprağının son şahidi olduğumuza mı duygulanalım yoksa onu kaybetmeye mi üzülelim... Karmakarışık duygularımızın içinde günlerin içine ilerledik. Çocukların içinde derin bir iz bıraktı Doris, iyi ki geldi o gün, iyi ki bu dünyadan geçti.

Bıraksanız daha yazacak o kadar çok şeyim var ki! Ama bir makale belirli bir yerde durmalı değil mi! Bir kitap olma yolunda yaşadığım tüm anıları, karşılaştığım tüm survivor ve çocuklarını kaleme alıyorum bir yandan.

Terezin gezimizden birkaç ay sonra hissettiklerini yazıya dökmelerini rica etmiştim. Bu yazıları ve Elcil’in muhteşem eserinin yazısını sizlerle noktasına virgülüne dokunmadan paylaşıyorum bu yazımın sonunda. Nurullah’ın eserinin yazısını da başka bir yazımda paylaşacağım. 

Onlarla bir arada olmayı çok özledim, korona günleri bir hali yoluna girince bıraktığımız yerden devam.

***

March of the Music 2019 Öğrenci Deneyimleri

“Haksızlığın ve zulmün sessizlik ötesi etkileyici durgunluğundan bahsetmek çok güç.

Maalesef yaşanmış olan bu insanlık dramını geleceğimize acı bir ders olarak çıkarmamız gerek. Umarım insanlık ve dünya bir daha asla böyle bir utancı görmek, duymak ve hissetmek zorunda kalmaz...” 

Nurullah Ejder (24) 

 

“Bazen hissedilen şeyler o kadar yoğun oluyor ki, kelimelere sığdırılarak anlatılması imkânsız hale geliyor. Ben de Terezin'de yaşanan acı ve zulümle karşı karşıya kaldığımda fark ettim bu duyguyu. Müzelerdeki sanat eserlerinde gördüm, müziğinde hissettim ve şehrin kan dondurucu sessizliğinde duydum.

Terezin de aralarında olmak üzere birçok şehirde hala izleri yok olmamış bu katliam, tarihte kara bir leke ve insanoğlu için bir utanç kaynağı olmanın yanı sıra asla unutulmaması gereken bir olay aynı zamanda. Bu konuda bilinçlenmeyi ve bilinçlendirmeyi en başta umutları elinden alınmış, ümitsizce büyümüş hatta büyüyememiş çocuklara ve çaresizce hayata tutunma çabaları sonrasında gaddarca canlarına kıyılan milyonlarca insana borçluyuz. Çünkü ‘bir daha asla’nın gerçekten bir daha asla olmaması bizim elimizde.” 

Öykü Üçgüler (18)

 

“İnsanlığın üzerine karanlık bir bela olarak çökmüş ırkçılığın ve kana susamışlığın yeniden hortladığı yerin adıdır Terezin. O kendimi ve yakınlarımı, hayal dahi edemeyeceğim karanlık günlerden geriye kalanlar, yaşama hakkı elinden gasp edilmiş mazlumların isimlerinin yazılı olduğu anıt duvarlar... Beni kahreden onca şeyin arasında zihnimin derinliklerini kaplayan o hüzün ve dehşeti tarif etmek çok zor. Bu yüzden gelecektekilere güzel bir dünya bırakabilmek için, Terezin'den ders çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Kurbanlardan geriye kalanlardan çıkan o sessiz çığlıkları duymamazlıktan gelebilmek benim için mümkün değildi. Doğrusu insanlık, Doris Teyze gibi kendini gelecek nesillere adayan insanları yetiştirdiği için kendimi  şanslı olduğumuzu hissediyorum ve ümidimi yitirmedim.Onu ve anlattıklarını asla unutmayacağım.” 

Caner Yazıcı (23)

 

“Doris Grozdanovićova, 7 Nisan 1926’da Jihlava’da doğdu. İlkokulu, 5 yaş büyük erkek kardeşi gibi Brno’da bitirdi. Evlerinden Kasım 1941’de ayrılmak zorunda bırakılan ailesiyle birlikte, Ocak 1942’de Terezín’e gönderildi. Savaş sonunda yeniden bulduğu tek kardeşi hariç, koparıldığı ve ayrı düştüğü ailesinin her üyesini tek tek burada yitirdi. Zorluk ve acılarla dolu bir hayatın içinde direndi, çalıştı, yaşadı, iyi insanlara da rastladı. Karel Košvanec adında bir sivil ona ve birçok tutsağa yardım etti. Doris, Karel’in yemek çıkınlarını taşıdı, başkalarına da çare oldu. Pes etmedi, umut etti, gece ders çalıştı, eğitimini sürdürdü.

Savaşın sonunda yalnız kaldığı Terezín’de, orada görev yapmış bir Çek jandarma askeri olan Josef Urban onu evlat edinmek istedi, Kostelec nad Orlici kentine transferini sağladı. Ağabeyi ile bir araya geldikten sonra Brno’ya döndü, eğitim hayatındaki kayıp üç yılı bir yılda telafi etti, sınavlarını geçti, İngilizce felsefe okudu, yazar, çevirmen, editör oldu, çocuğu, torunu oldu... Terezín’de yaşananları hiç unutmadı, unutturmadı; yıllar boyu birçok öğrenciyle bir araya geldi, anlattı, anlattı, defalarca anlattı... Sadece Terezín’de yaşananları değil, koca bir hayatı anlattı; her şeye rağmen yaşanası hayatın içindeki iyi insanları, ‘insan’ın bozulmuş doğasının karşısında gerçek iyi, erdemli olanını... Ta ki gecesi aramızdan ayrıldığı 21 Ağustos’ta bizimle olan son dersine kadar, son hayat dersi...

Teşekkürler Doris Teyze, 

Hayatının son gününe kadar pes etmemeyi, sorumlu olmayı öğrettiğin ve zarif dokunuşunla bıraktığın derin etki için... Huzur içinde uyu.” 

Elcil Gürel Göçtü (40)

***

 https://www.youtube.com/watch?v=oIW59Go_0x0&t=2s

 

 

Elcil Gürel Göçtü – Herşeyden Önce, (First of All, String Quartet. ca. 6 min.)

İki bölüm olarak bestelenen eserin bitonal yapısı, Terezin bestecilerinin disonan ağırlıklı stillerinden esinlenilmiştir. 4/4 lük ilk söylemin ana ekseninde kavramsal olarak ‘yaşam hakkı’ ifade edilmeye çalışılmış, ¾’lük bölüm ise Terezin çocuklarının gözlerinden görünen ve çizdikleri resimlerle anlattıkları hayatlarının, yaşanamayan hayallerinin acı etkisini yansıtmak üzere bestelenmiştir. Idefix fikrin her defasında farklı bir nihayete ermesi, yaşanmış her şeyin farklı bir sona sahip olabilirliği gerçeğine işaret eder. 94 ölçüden oluşan eser 94’üncü yaşında aramızdan ayrılan, Terezin tutsaklarından, Doris Grozdanovicova’nın (1926-2019) saygın anısına ithaf edilmiştir.

I.Bölüm - Yaşam Hakkı

Tüm yüceliği ve bilinmezleriyle evren, yaşamı doğurdu. Hatta belki de bu görkemin tek amacıdır yaşamın kendisi.

Yaşam, o küçük mavi noktanın üzerindeki nadir, dahası narin yaşam…

Evrene, dünyaya ve insanın bizzat kendisine hasıl olmuş bu yaratma arzusunun güzelliğini, sihrini göremeyen insanoğlunun doyumsuz cehaleti ne acı… Nasıl da yaralıyor insaf edenin içini.

Oysaki yaşam hakkı hiç kimsenin tekelinde değildir;

Irklara, kültürlere, inançlara göre belirlenemez, değiştirilemez!

İnsan doğadan ayrı,  doğadan üstün değildir; onun parçasıdır, ona muhtaçtır!

Tüm yaşamı gözetmek zorundadır, zalim olamaz; zulmü kendine, zulmü geleceğinedir!

Yaşanmış bunca acının sorumlusu insan anlamalıdır ki, tek başına yaşama sahip olamaz…

II.Bölüm - Son…

 I.Tema

Zalimin makinesi inliyor her yerde, korkudan bi’ gündüz, kaygıdan bi’ gece olmuş hayat.

Ceset kokusu gitmiyor küçük burunlardan, ölüm ateşten, demirden, ölüm çaresizliğin her zerresinden…

Yitip gitmiş her şey; ne umut, ne hayal yakıştırılmış insan sayılmayanın gönlüne.

En masumun bile elinden alınmış hayat, yaşasa da ölmüş, yaşamasa da… Ne yazık, utanıyorum bu sondan…

Köprü

Ama yaşam, bireylerin hatta düşüncelerin ötesinde ve kokuşmuş her türlü zalimlikten daha inatçı o yaşam, (55) çocukluğun fıtratında yeşerir, tutunur bu dünyanın varlığına…

 II.Tema

Bir çiçek, bir gök kuşağı olur şimdi bir ağıt, bir anıt olan resimlerde; Boyadan hayaller dökülür bugünlere, sahipsiz hayaller alnımızı karalar.

Görmek istemiyorum, hissetmek istemiyorum, delilik bu!

Çocuk ismi taş duvara olur mu; binlercesi alt alta duran! Ne yazık, utanıyorum bu sondan…

 

Final

Anla! Gönle ziyan olmaz,  anlat sen de Doris gibi! Nerde bi’ can düşse zillete, o da bil ki senden biri;

Yağmur ol en çorağına, toprak seni kucaklasın. Işık ol en karanlığa, dün yarını aydınlatsın! Unutma insan unutma ki, dün asla yarın olmasın. 

CODA;

Zorbalığın artık cehaletten beslenemediği bir dünya dileğimle müziğim, Doris Grozdanovicova’nın ilham dolu hatırasına ithafen, Terezin’ de yaşananların, dahası yaşanamayan hayatların; çocukların yası olsun…

***

Elcil Gürel GÖÇTÜ, 1979 yılında Ankara’da doğdu. Müziğe 1987’de TRT Ankara Radyosu Çocuk Korosunda, 1995 senesinden itibaren de bas gitar çalmaya başladı. 1997’de lise eğitimini, İstanbul Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesinde tamamladıktan sonra, iki yıl MSM Müzik Bölümüne devam etti ve çeşitli eşlik orkestraları ve müzik gruplarında yer aldı. 2004 senesinde A.Ü. İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. 2013’te müzik eğitimine devam etme kararı alarak çalışmalarına başladı ve 2015 senesinde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Bölümüne girdi. Prof. Emel Çelebioğlu ile Armoni, Mete Sakpınar ile kontrpuan, füg, kompozisyon ve orkestrasyon çalıştı. 2019’da, piyano sanatçısı, müzik terapi uzmanı ve besteci Renan Koen’in ‘Holokost Gerçeği ve Pozitif Direnç’ eğitimlerinin ardından, March of the Music – 2019 kapsamında, Çek Cumhuriyeti’nin Terezin ve Prag şehirlerinde düzenlenen eğitim ve konser etkinliklerine katıldı. Lisansüstü öğrencisi ve öğretim elemanı olarak, aynı kurumda eğitim hayatına devam etmektedir.

 

 

March of the Music 2019 Öğrencileri, Survivor Doris Grozdanovićova ile birlikte. Terezin, 2019