Rober Lepage ‘Coriolanus’
Neredeyse 70 yıldır Stratford, Ontario’da sürdürülmekte olan Straftord Festival, Kanada’nın en eski ve en köklü tiyatro festivallerinden biri. Çoğunlukla Shakespeare oyunlarına odaklanan ve son yıllarda bu oyunların çok ilginç çağcıl yorumlarına yer veren festival, repertuarında güncel oyunlar ve müzikaller de bulunduran bir kuruluş.
Karantina süresince arşivindeki birçok ilginç ve etkileyici güncel Shakespeare yorumunu çevrimiçi izlenime açmış olan festivalde izlemiş olduğum en çarpıcı oyun, Türk Tiyatro izleyicisinin ‘Hamlet Collage’ sayesinde yaratıcı dehasına tanık olduğu ünlü Quebec’li yönetmen Robert Lepage’ın 2018’de yönettiği, Straftord Festival ile Lepage’ın kurucusu ve sanat yönetmeni olduğu Ex Machinaortak yapımı ‘Coriolanus’ oldu.
Shakespeare’in 400 küsur yıl önce yazdığı Coriolanus, aşırıya kaçtığında demokrasinin karşılaşacağı tehlikeleri öne çıkarmasıyla, çağını aşan son derecede güncel bir yapıt. Eksik bilgilendirilen, aklı kolayca çelinebilen cahil halk kitlelerinin kendilerine fırsat verildiğinde çok büyük hasarlara sebebiyet verebilmeleri, daha da kötüsü, aslında kendilerini hor gören gururlu ve uzlaşmaz yönetimleri bilinçsizce desteklemeleri, çağcıl siyasi yaşamın hâlâ en önemli sorunlarından biridir. Metne bu açıdan bakan Robert Lepage, oyunu giysileri, mekânları, televizyonları ve cep telefonlarıyla günümüzde anlatmayı yeğliyor.
Aşırı katmanlı bir öykü olduğu için, spoiler vermek zorunda kaldığıma dikkatinizi çektikten sonra, oyunun, entrikalar ve ihanetlerel dolu karmaşık dokusunu biraz açmaya çalışayım.
Cumhuriyet olarak yönetilen Roma’da, aşağı pleb sınıfından vatandaşlar depolanmış zahirenin kullanma hakkının kendilerine verilmemesinden, General Caius Martius’u sorumlu tutmaktadır. Uyuz, kaz, üç kağıtçı, namussuz olarak gördüğü pleblerin, askerlik tecrübeleri olmadığı ve cumhuriyet için savaşmadıkları için, stoklanmış zahire üzerinde hiçbir hakları bulmadığını savunan Martius, bu tutumuyla, belli etmeseler de iki yüksek idareci tribünün, Brütüs ile Sicinius’un düşmanlığını kazanmıştır.
Tullus Aufidius'un yönetimindeki Roma düşmanı Volski ordusunun saldırı haberi gelince Martius savaşa katılmak için kentten ayrılır. Savaşta büyük başarı göstererek Volskilerin yenilmesine büyük katkısı sebebiyle Martius'a, Romalı komutanı Cominius tarafından kahramanlık unvanı ‘Coriolanu’ lakabı verilir. Roma'ya döndüğünde, Roma Senatosunca desteklendiğini bilen, pleblerin de savaştaki başarısı sebebiyle onu isteyeceklerini düşünen Coriolanus, annesinin ısrarıyla, cumhuriyetin üst idare makamı Konsüllüğe adaylığını koyar. Aleyhine komplo kuran Brutus ve Sicinius plebleri Martius’u konsüllüğüne karşı bir ayaklanmaya kışkırtınca, olaylara çok sinirlenen Criolanus, alt sınıf pleblerin üst sınıf Patricius'ların gücüne karşı gelmesine izin vermenin “kartallara hücum edip onları gagalamaya çalışan kargalara hak sağlamak olduğunu” iddia eder. Asıl amaçları zaten ona demokrasi karşıtı bir demeç verdirmek olan iki tribün de, Coriolanus'u Roma Cumhuriyeti'ne ve onun hukukuna ihanet etmekle suçlayarak halktan sürgüne gönderilmesi kararını elde ederler.
Sürgündeki Coriolanus, Volskilerin başkentine giderek Tullus Aufidius'u, kendisine Volski ordusu komutanlığı verlirse Roma'ya galip geleceğine ikna eder. Gerçekten de Coriolanus’un başında buklunduğu Volski ordusu, bir süre sonra Roma kapılarına dayanır. Paniğe kapılan Romalılar, öç alma hevesinden vazgeçmesi için Coriolanus’a önce arkadaşı Menenius’u, sonra eski komutanı Cominius’u gönderseler de hiçbiri onu ikna edemez. Sonunda yanında Coriolanus’un karısı ve çocuğuyla birlikte gelen annesi Volumnia, oğlu Coriolanus’u Roma’yı zapt edip talan etme fikrinden vazgeçirir. Romalılar ve Volskililer arasında bir barış anlaşması imzalayan Corialanus Volski başkentine döndüğünde, Aufidius tarafından organize edilen bir komplo sonucu öldürülür.
Oyunun, Coriolanus’un büstünün konuşmaya başladığı şaşırtıcı önsözünün hemen ardından projeksiyonla gelen jeneriği, hemen bu Coriolanus’un, günümüzde de anlatılsa, Robert Lepage’ın güncel sanat ve ilerici teknolojilerle tiyatroyu benzersiz biçemde buluşturduğu, kendine has sinemasal evreninde geçtiğini hemen belirliyor.
Fondaki tüm mekânların en ince ayrıntılarına kadar var edildiği dev mültimedya ekranla, canlı video çekimleriyle, yansıtılmış görüntülerle, gelişmekte olan olayların önünde kayan, yakınsayan, açılan panolarıyla, arkasında hızla geçen projeksiyon sayesinde duran bir otomobili hareketliymiş gibi algılatan bu sinemasal anlatım, ışık ayarlarının, geniş ekran efektlerinin, kayar çekimlerin, sinemasal panların, yakın planların teatral karşılıklarını başarıyla sahneye aktararak, mekânların nerdeyse her bölümde değiştiği anlatıya müthiş akıcı bir tempo kazandırıyor. Tabii ki bu akıcılıkta, birçok ayrıntıyı ayıklayarak metni özüne indirgeyern, oyunun normalde dört satlik süresini üç saatin altına çeken ustalıklı dramaturgi çalışmasının da büyük etkisi var.
Müthiş görselliği Robert Lepage’ın mizanseninin temelini oluştursaydı Coriolanus sadece ilginç bir gösteri olarak kalırdı. Lepage’ın dehası bu görselliği anlatıyı zenginleştiren ve kolaylaştıran bir öğe olarak kullanıp, Shakespeare’in metninin derinliklerine rahatlıkla inebilmesinde. Bir taraftan, tazeliğini ve güncelliğini hâlâ koruyan siyasi ve teoplumsal boyutu inceden inceye ele alırken, diğer yandan da bütün karakterlerini çok inandırıcı ayrıntılarla var etmeyi başarıyor. Bunu yaparken de, her zaman olduğu gibi olağanüstü bir oyuncu yönetmeni olduğunu da bir kez daha ispatlıyor.
Tüm yan karakterler müthiş başarılı. Coriolanus’un düzgün konuşan aklı başında arkadaşı ve danışmanı Menenius’u canlandıran Tom McCamus ile çıkarcı iki tribünü müthiş gerçekçi bir ikiyüzlükle yorumlayan Ouimette ve Tom Rooney çok iyiler. 30 yılı aşkındır festivalin içinde olan Lucy Peacock, Volumnia’yı bir Donizetti kraliçesi gibi yorumlayarak karakterine etkileyici bir lirik tat katıyor. Graham Abbey’in, baş düşmanından çok daha zeki olduğunu bilen, buna rağmen onunla boy ölçüşecek gücü olmadığının farkında olan Aufidius yorumu dört dörtlük. André Sills’e gelince, Coriolanus’un trajik ikilemlerini, tüm kusurlarına, askeri başarılarıyla taban tabana zıt siyası başarısızlıklarına, fevri ve kimi zaman pek de sevilesi olmayan karakterine karşın, başarıyla çözümleyerek çok inandırıcı bir karakter yaratıyor.
Lepage, genelde birçok yapımda da vurgulanan Coriolanus ile Aufidius’un hayranlık-nefret ilişkisinin homoerotik boyutunu bu yorumunda sonuna kadar zorluyor. Aufidius’un Volskilerin başkentinde yanına gelen Corialanus’a, eski düşmanıyla dost olmasının, kendisini çok sevdiği karısına düğün günü sarılmasından daha fazla mutlu ettiğini söylemesinden sonra başlayan güreş sahnesi, dövüşmeyle sevişme arasındaki neredeyse belirsiz çizgide aktarılıyor.
Sonuç olarak, çok beğenilen, çok da eleştirilen bir yaratıcının elinden çıkma, siyasi ve felsefi boyutunu başarıyla aktarırken, bir aksiyon filmi rahatlığıyla da izlenen derinlikli ve etkileyici bir çalışma. Kanımca Shakespeare izleyebileydi, o da benim gibi çok severdi.
Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.