Pandemi, normalleşme ve takıntılar

Korona sürecinde artık yavaş yavaş normalleşmeye başladık. Bedenimiz normalleşmeye daha rahat alışırken zihnimiz hâlâ bu süreçte edindiğimiz yeni korkular ve takıntılarla mücadele etmekte.

Yaşam
10 Haziran 2020 Çarşamba

 

PSK. Serra GERŞON NAHMİAS

 

 Dışarı çıkıyoruz, işlerimize gidiyoruz ancak içimiz rahat değil. Bu süreçte en çok denk geldiğim psikolojik rahatsızlık takıntılardı (obsesif kompulsif bozukluk). Normalleşmeye çalışsak da hâlâ birçok insan bu rahatsızlıktan muzdarip.

 

Takıntılar (Obsesif Kompulsif Bozukluk)

Takıntıyı şöyle açıklayabilirim. Gün içinde aklımızdan “Hastalanacak mıyım? Acaba ışığı üç kere açıp kapamazsam eve hırsız girer mi?” gibi birçok düşünce geçiyor. Biz bu düşünceleri önemsemiyoruz ancak takıntılı olan kişiler bunun gibi düşüncelere çok fazla değer veriyor ve işlevsellikleri bozuluyor. 

Biraz da takıntı çeşitlerinden bahsedeyim:

Kirlenme takıntısı, biriktirip saklama takıntısı, düzene koyma takıntısı, dinsel takıntılar, bedensel takıntılar, saldırganlık takıntısı. Bütün bunlar aklınızdan geçen düşünce bazındaki takıntılardır. Yani OKB’nin O’sudur. Obsesyonlardır.

Bir de kompulsiyonlar vardır. Kompulsiyon ne demektir? Takıntılı düşüncelerimiz gerçekleşmesin diye önlem amaçlı yaptığımız bir takım ritüellerdir. Bu ritüeller nelerdir? Yıkama ve yıkanma, denetleme, biriktirip saklama, yineleme, sayma, düzenleme gibi bir takım davranışlardır.

Yani düşüncelerimizin gerçekleşmemesi için yaptığımız bir takım hareketlerdir.

Zaten obsesif kompulsif bozukluğa sahip olan kişilerin bu süreçte takıntılarının artması çok normaldir. Bugüne kadar takıntısı olmayan kişilerde bu normalleşme sürecinde de bir takım takıntıların gelişmesi çok normal. Normalleşme süreci oldukça stresli olduğu için takıntılı düşüncelerimiz de doğal olarak artmakta. Yani her ne kadar yaşamımız normalleşse de ellerimizi daha fazla yıkıyoruz, kıyafetlerimizi daha fazla yıkıyoruz, hiçbir şekilde maskesiz kalmamaya çalışıyoruz.

Ancak bu süreçte temizlik takıntısı sayesinde sağlıklı kalabiliyoruz. Bunu da unutmamamız gerekiyor.

 

 

Temizlik davranışlarımızın bir önlemden ziyade takıntıya dönüştüğünü nasıl anlayacağız?

Çevremizden gelen uyarıları dikkate alarak ve kendimizi gözlemleyerek davranışlarımızın takıntı boyutuna ulaştığını anlayabiliriz.

Temizlik davranışlarımızı hastalık derecesinde, abartılı bir şekilde yaptığımızı fark edemeyebiliriz. Ancak ailemizle yaşıyorsak eşimizden, çocuklarımızdan gelen uyarıları dikkate alabiliriz. “Anne çok abartıyorsun. Eve ayakkabıyla girmiyoruz, yine yerleri silmene ne gerek vardı? Çamaşır suyu kokusundan başımız ağrıdı. Sebze deterjanla mı yıkanır? Uyurken maske mi takılır?” gibi uyarılar alıyorsanız takıntılarınız artmaya başlamış demektir. 

Eğer yalnız yaşıyorsanız kendinizi gözlemleyebilirsiniz. 

Temizlik yapmaktan yorgun düşüyor musunuz?

Ellerininiz yara içinde kaldı mı?

Deterjan kokusundan ve maske takmaktan artık başınız ağrımaya başladı mı?

Temizlikten başka bir şey düşünemez olup ev halkıyla aranız bozuldu mu?

Kendinize bu soruları sorarak mantıklı düşünmeyi deneyebilirsiniz.

 

Takıntılarla nasıl başa çıkabilirsiniz?

Bunun iki çözüm yolu var. İlki takıntılı davranışlarınızı saymak. İkincisi bu davranışlar ne kadar gerekli diye onları sorgulamak.

Birinci çözümü anlatayım

Bu süreçte takıntı geliştirmiş olabileceğiniz davranışlarınızı sıralayın ve bunu gün içinde kaç kere tekrar ettiğinizi yazın.

Örneğin yerleri kaç kere sildiğinizi, ellerinizi kaç kere yıkadığınızı, kaç kere kolonya sürdüğünüzü hesaplayın. Abartılı bir sayı gördüğünüzde şaşıracaksınız. Çünkü bu davranışlar sizde alışkanlık haline gelmiş olduğu için gün içerisinde bunları abartılı bir şekilde yaptığınızı fark etmiyorsunuz bile. Ancak bu davranışları listeleyip sayınca takıntılarınızla yüzleşmiş olursunuz ve azaltmak için çaba gösterirsiniz.

İkinci çözüm ise takıntılı davranışlarınızı sorgulamak.

Takıntı davranışlarımızla yüzleştikten sonra sıra onları sorgulamaya geldi. Davranışı fark ettiğiniz an kendimize “Bunu yapmam gerçekten gerekiyor muydu? Bana zarar veriyor mu?” diye iki soru sormamız gerekiyor.

Diyelim ki ellerinizi gün içerisinde 50 kereden fazla yıkadığınızı fark ettiniz. El yıkama ihtiyacını bir daha hissettiğiniz zaman öncelikle derin bir nefes alıp bir durun. Sakinleşin. Kendinize şu an gerçekten elinizi yıkmanız gerekip gerekmediğini sorun. Eğer dışarıdan gelmişseniz, market siparişi yerleştiriyorsanız ya da yemek yemişseniz tabi ki yıkayacaksınız. Ancak elinizi daha bir saat önce yıkamışsanız ve elinizi pisletecek bir eylemde bulunmamışsanız yıkamanıza gerek yok. Bazen bu hareketlerimiz bize o kadar normal gelir ki sorgulasak bile el yıkamaya ihtiyacımız olduğunu düşünebiliriz. Bu sebeple kendi başınıza bu sorgulamada zorlanıyorsanız aile bireylerinden destek alabilirsiniz.

Kendinize sormanız gereken ikinci soru ise el yıkamak bana zarar veriyor mu? Ellerinizde yaralar çıkmışsa, gün içerisinde el hijyeni aklınızı çok fazla meşgul ediyorsa ve bu davranışınız yüzünden ailenizle aranız bozulmuşsa el yıkamak size zarar veriyor demektir. Bu zararları uzun zamandır yaşıyorsanız bunları normalleştirip zarar olarak algılamayabilirsiniz. Lütfen normalleştirmeyin. Gerekirse bu soru için de aile bireylerinden destek alın.

 Pandemi sürecinde de normalleşme sürecinde de maalesef takıntılarımız peşimizi bırakmadı. Bir yandan hayatta kalmamızı sağlasa da abartılı hali psikolojimizi mahvedebilir.

Bu sebeple lütfen bu yazılanları ciddiye alın ve kendinizi test edin. Eğer takıntılarınızın hastalık boyutuna geldiğini düşünüyorsanız mutlaka bir psikologdan destek alın.

Sağlıklı günler...