Tarihin bazı kesitlerindeki tesadüfler, zaman zaman acıyı zaman zaman da tecrübeleri akla getiriyor. Bu gün gibi. Dokuz Haziran elbette birçok olayı barındırıyordur asırların içerisinde. Ancak iki tanesi var ki aralarında yüzlerce yıl olmasına rağmen benzeş. Aslında benzemelerini biz yaratıyoruz. Aşağıdaki iki farklı zamanda yaşananları benim birleştireceğim gibi...
***
Latince adı ile Lucius Domitius Claudius Nero. Ya da nam-ı diğer İmparator Neron. Milattan Sonra 54 - 68 yılları arasında Roma İmparatoru olan Neron, ilk yıllarında son derece başarılı ve dengeli yönetimiyle, halkın büyük sevgisini kazanır. Ama ilerleyen yıllarda psikolojik bir rahatsızlık yaşar. Zamanla bu rahatsızlık artar. Zalim ve zevk düşkünü biri olur.
Kendisine karşı yapılan bir ayaklanmadan kurtulmak için Roma’dan kaçar ve Milattan Sonra 68 yılında, bugün, intihar eder. Başkent Roma’da 64 yılında çıkan ve yüzlerce Hıristiyan’ın öldürülmesine neden olan ünlü yangını Neron’un çıkardığı ve Roma yanarken lir çaldığı rivayet edilir. Neron’un adı, daha sonraları Piromani ile birlikte anılır. (Piromani: Kasıtlı olarak yangın çıkarma eğilimi ile ilgili karakterizedir.)
***
1882 yıl sonra aynı gün dokuz Haziran 1950’de, Adnan Menderes Demokrat Parti genel başkanlığına seçildi. Bu sonun başlangıcıydı. Adnan Menderes’i ve dönemini yaşayanlar kadar, idama kadar gelen süreci, herkes biliyor. Bu nedenle detayları aktarmaktan çok, her şeyi anlatan orijinal bir yazı ile durumu aktaracağım.
Ancak sakın medyanın halkı standardın altına iten televizyondaki saçma sapan diziden bilmeye, öğrenmeye kalkmayın. Sizlerle, 1950 senesinde iktidara gelirken başlayan bir ‘son’ hikâyenin bittiği yeri paylaşacağım.
***
Adnan Menderes’in idam edilmeden önce yazdığı son mektubu, veda mektubu:
“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam (duam kelimesinin üzeri çizilip merhametim yapılmıştır) sizlerle beraberdir.”
Okuduğunuz ‘son mektup’ zaten her şeyi anlatıyor.
***
Neron’la Menderes’i karşılaştırmak ya da kıyaslamak değil elbette amaç. Bu iki gerçek olayda bir tek benzerlik var. O da, aynı günün, ilkinde bir son, ikincisinde ise bir sonun başlangıcı olması. Bu arada da bir soru gündeme getirmesi.
Kendi ülkesini ateşe veren ve karşısında lir çalan bir imparatorla, kendi başbakanını asan ve seyirci kalan insanların birbirlerinden farkı var mıdır?