Tüm Teyit.org çalışanları -kendilerine teyitçi diyorlar- salgının başladığı 2020 başından bu yana yanlış bilgiyle mücadele ediyor.
Her gün COVID-19 postası ile 12 bin kişinin e-posta kutusuna doğrulanmış bilgiler yollayan Teyit.org yazarı Nilgün Yılmaz ile en iyi yaptığı işi yaptık, mitleri yıktık. Yılmaz’ın en önemli mesajı normalleşmeyi gevşemek olarak algılamamamız ve tedbirleri elden bırakmadan bilim insanlarına belirsizlikleri çözmeleri için zaman vermemiz.
Nilgün Hanım öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Teyit.org’da yazmaya nasıl başladınız?
Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde tamamladım. On yılı aşkın gazetecilik ve editörlük yaptım. 2016 yılında Ankara’ya taşındım ve İstanbul Politikalar Merkezi için editör ve analist olarak görev yaptım. Birçok sivil toplum projesi ve yayına gönüllü destek verdim. Son yedi aydır da okuyucularına doğrulanmış bilgileri ulaştırmayı misyon edinen Teyit.org ile çalışıyorum. Elbette bir tıp uzmanı değilim; okuyuculara aktardıklarım bilim insanlarının söylediklerine dayanıyor.
Yanlış bilgilerle mücadelenizde arka planda nasıl çalıştığınızı anlatabilir misiniz?
Teyit’te kapsamlı bir mutfak işi var. Teyit, Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağının (IFCN) bir parçası, dolayısıyla metodolojik ve ilkesel sorumlulukları var. Doğrulama sırasında attığımız her adımın hesabını vermek durumundayız. Gün başında sosyal medyayı ve ana akım medyayı tarayarak iddiaları topluyoruz. Kullanıcıların bize yolladığı ihbarları da göz önünde bulunduruyoruz. Kriz zamanlarında aciliyete göre, normal zamanlarda yaygınlık ve öneme göre havuzda toplanan içerikler arasında önceliklendirme yapıyoruz. İddia incelenebilir durumda mı? Açık kaynaklardan herkesi ikna edebilecek şekilde en az iki delile dayanarak inceleyebilecek miyiz? Eğer öyleyse araştırmaya başlıyoruz ve sonuçlandırıyoruz. Bütün bu süreç iç denetimden de geçiyor. Her yazı iki kez kontrol ediliyor ki hem doğruluğumuzu hem güvenilirliğimizi sürdürebilelim. Bu okuyucuya sorumluluğumuzu yerine getirmemiz için önemli.
Nilgün Yılmaz (ortada) Teyit.org ekibi ile
Salgın dışında Teyit.org’un en uzun soluklu mücadele ettiği yanlış haberler neyle ilgiliydi?
Depremler, afetler, uluslararası harekatlar ve özellikle de seçimler. Teyit ekibi uzun mesailer yapmaya alışık. Türkiye’nin gündemi de buna fazlasıyla müsait.
“Yok artık bu kadarı da olmaz, bunu da mı teyit edeceğiz?” dediğiniz bir olay var mı aklınızda?
COVID-19 özelinde, ocak ayı sonunda ABD’de yaşayan bir Türk doktorun aşıyı bulduğu iddiası, bana “Yok artık!” dedirtmişti. Sosyal medyada 11 bin kişi etkileşime girmiş, yorumlarda tebrik mesajları görülüyordu. Haberde resmi paylaşılan Türk doktoru tanıyorduk; Teşvikiye’de Tamer Gültekin adında bir jinekologdu. Salgın öncesinde en komiği ise RH negatif kana sahip olanların uzaylı oldukları iddiasıydı. Milliyet gazetesi verdi bu haberi mesela.
Bu kadar gülünç bir iddiayı nasıl yanlışlıyorsunuz?
Araştırma yaparken hedefimizi kaynağa yöneltiyoruz. Bu bilginin kaynağı ne olabilir? İlgili kilit kelimelerle arama yaparak da 1960’lı yıllarda ABD’de yayınlanmış ezoterik bir dergi içeriğine ulaştım. İlk kaynak alıntılana alıntılana günümüze kadar gelmiş. Bu kaynağın ne olduğuna ulaşınca da iddianın hiçbir bilimselliği olmadığını ispatlamış oluyorsunuz.
COVID Postası
COVID’e geçelim. Altı aydır insanlara COVID ile ilgili teyit edilmiş bilgileri ulaştırıyorsunuz. Birçok insanın gözünde bu konuda güvenebilecekleri bir otorite gibisiniz. Ben de iç rahatlığı ile size son gelişmeleri sormak istiyorum.
Son bilimsel çalışmalar ışığında ilaç ve aşı geliştirmelerinde hangi noktadayız?
Bilim insanları eşzamanlı yüzü aşkın aşı ve ilaç çalışması yürütüyor. Bunu DSÖ’nün sayfasından takip edebilirsiniz. Üçüncü faza geçebilmiş iki aşı var. Biri ABD Massachusetts’teki Moderna’nın diğer ise Çinli Sinovac şirketinin çalışması. Ama aşı çalışmaları herhangi bir fazda başarısız olabilir. İlaç çalışmalarında ise en az on farklı etken madde üzerinde çalışılıyor. Bunların çoğu daha evvelden farklı viral enfeksiyonlar için kullanılmış antiviraller. Bunun dışında tedaviye destek olarak bağışıklık sistemini düzenleyici bazı ilaçlar, ikincil enfeksiyonu önlemeye yönelik antibiyotikler ve kokteyl ilaçlar da var. Özellikle ebola tedavisinde kullanılan Remdesivir’de ilerleme sağlandı ve ilaç Amerikan Gıda ve İlaç Dairesinden (FDA) ön onay aldı.
Bağışıklıkla ilgili en çok merak edilen, COVID-19’a karşı bağışıklığın ne çapta koruyacağı ve ne kadar süreyle etkili kalacağı. Bununla ilgili son bilimsel araştırmalar ne söylüyor?
Bilim insanları şu ana kadar bağışıklığın ne kadar sürebileceği ile ilgili net olarak bir bilgi ortaya koyamadı. İnsanlar bu bilinmezlikle yaşamaya alışmalı. COVID-19 mevsimselleşebilir ve önümüzdeki yıl, hasta olanlar yeniden hasta olabilir. Bir sene devrilmeden bağışıklık konusunda konuşmak zor. Hastalığı geçirmeniz tedbirleri boşlamanıza izin vermemeli. Bağışıklığın uzun süreceğini gösteren önemli çalışmalar var, ama yine de bu alandaki bilgi hâlâ kısıtlı. Aşı, ilaç, hastalığın uzun süreli etkileri ve bağışıklığın süresi konularında belirsizlik ile yaşamaya alışıp, tedbiri bırakmadan bilim insanlarına zaman tanımamız gerekiyor. Yıllarca sürecek iş aylara sıkıştırılmaya çalışılıyor. Virüsün yüzeylerde ne kadar kaldığı da belirsiz. Biz uzun kalacakmış gibi davranmak zorundayız.
Dünya Sağlık Örgütü ile yollarını ayıracağını söyleyen Trump’ın bu kararı dünyayı nasıl etkiler?
Bu tür sert siyasi hamleler uzun vadede kalıcı olmayabiliyor. Buna Amerikan seçimleri gözlüğüyle bakmamız lazım. Salgınla baş etmek zorunda kalmış bir yönetimin seçime girmesiyle yakından ilgili bir gerginlik olarak görüyorum. Seçimler bitince muhtemelen geri adım atılacaktır. DSÖ çok aktörlü bir yapı ve üyesi olan herkese karşı sorumlulukları var, kimseyi kayıramaz. Diğer yandan da ABD, DSÖ’nün maddi kaynaklarının önemli bir kısmını karşılıyor. DSÖ uluslararası sağlık problemlerini yönetmekte çok önemli bir kurum, bir alternatifi yok. Tabi ki hiçbir kurum eleştirilmez değil, ama DSÖ elimizdeki tek yapı ve senelerdir çok iyi çalışıyor. DSÖ yoluna ABD’nin desteği olmadan devam etmek zorunda kalırsa, ABD’nin nüfusu ve ekonomik gücü düşünüldüğünde, DSÖ’nün küresel problemlerle baş etmesinde aksaklıklar olabilir.
Mitleri yıkıyoruz
Şimdi sizinle mitleri yıkmak istiyorum. Çünkü en iyi yaptığınız iş bu. Örneğin Dünya düz müdür? Şaka şaka. COVID ile ilgili konuşacağız tabi ki. Normalleşmeye hızla bir geçiş yaparken yine bilgi kirliliği ile doldu etrafımız.
Havalar ısındı, virüs etkisini yitirdi: Brezilya şu anda salgını en derinden yaşayan ülkelerden. Türkiye’de hava 30 dereceleri gördü ama hâlâ günde binin üzerinde vaka görüyoruz. Havanın sıcak olması iç mekânda geçirilen zamanı azaltıyor. Kapalı alan ve kalabalık, virüs yayılımını arttırıyor. Yazın hafifletici bir etkisi olduğunu zaten herkes kabul ediyor. Ancak bu virüsü yaz sıcağının ve güneş ışığının yok edebileceğini gösteren hiçbir kanıt yok, ama aksini gösteren güney yarımkürenin durumu ortada.
Virüs mutasyon geçirdi, artık eski öldürücülüğü ve bulaşıcılığı yok: Virüslerin mutasyon geçirdiği biliniyor. Nextstrain.org sitesinde yeni korona virüsünün mutasyonlarının tümü takip edilebiliyor. Şimdiden yüzlerce kola bölünmüş. Ama bilim insanları, bir mutasyonun virüse karşı yaklaşımımızı değiştirmesi için bulaşıcılık hızını, farklı türde canlıları enfekte etmesini veya öldürücülüğünü etkileyen majör bir mutasyon gerektiğini söylüyor. Şu ana kadar böyle bir mutasyon tespit edilemedi. Virüsün bulaşıcılık hızının düştüğünü gösteren üzerinde uzlaşılmış kanıtlar da yok. Mevsimsellik etkisi olabilir, ama eğer virüs yayılımında azalma varsa, temelde tedbirlerimiz sayesinde. Virüsün kendi “Ben biraz geri çekileyim” demedi, biz önlemlerimiz sayesinde, bedelini ödeyerek karşılığını alıyoruz.
İkinci dalga gelmeyecek: Bunu söylemek kahinlik olur. Bilim insanları bu kadar net konuşmuyor. İkinci dalga gelebilecek gibi hazır olmalıyız.
Asemptomatik insanlar daha az bulaşıcıdır: DSÖ bu yöndeki söylemini geri çekti biliyorsunuz. Hastalığın en yangılı döneminde hastanın daha bulaştırıcı olduğu biliniyor. Semptom olmadığında biraz daha az bulaştırıcı olabilir. Ama o zaman da farkına varmadığından rahat davranıyor. Hiçbir belirti göstermeyenlerin hastalığı yayabildikleri bilinen bir gerçek.
COVID sırasında verilen sıtma ilacı hidroksiklorokinin ölüm riskini artırır: Lancet’ta sıtma ilacının belirli hastaların ölüm riskini artırdığı yönünde bir çalışma yayınlandı. DSÖ hemen ardından sıtma ilacını uluslararası deneme programından geçici olarak çıkardı. Kısa zaman sonra veri setinin yeterince güvenilir olmadığını öne sürerek, makalenin yazarları araştırmalarını geri çekti. Dolayısıyla zararlı olup olmadığı ile ilgili belirsizlik var. Diğer yandan belirgin bir fayda göstermediğini gösteren çalışma çok. Bir şeyin zararlı olması ile faydasız olması farklı. Şu anda yaygın görüş faydasızlığı; hastalara beyhude yere veriliyor olabilir. Ama daha net konuşmak için uzun soluklu ve geniş hasta grupları üzerinde yapılmış çalışmalar lazım.
Son mitimiz, insanları bir türlü aksine inandıramadığımız iddia. Yeni korona virüsü bir laboratuvarda üretildi: Sanki doğa bir şeyler yaratmaya yeterince muktedir değilmiş gibi illa laboratuvarda yaratılması gerekiyor diye düşünenler var. İnsan zaten hayvan ticareti ve ıslak pazarlarla bir laboratuvara gerek bırakmayacak şekilde virüsün çıkması için koşulları yaratmıştı. İkincisi virüsün bütün genomu çözüldü ve kaynağının doğa olduğu kanıtlandı. Elimizde bilimsel veri var. Doğadaki diğer virüslerle çok yüksek oranlarda benzerlikleri var ve bir modifikasyon tespit edilmiş değil. Akrabaları var. Bildiğimiz bir ailenin mensubu. Bir de tersten düşünülebilir. Virüs dünyada bir kaos yarattı ama gerçekten kötü bir niyetiniz olsa, daha öldürücü yaparsınız onu. İkinci bir iddia ise Wuhan’daki laboratuvardaki güvenlik yetersizliği ya da ve işin savsaklanması nedeniyle bir biyolojik kaza olmuş olması ve üzerinin örtülmesi. Çin’in kapalı ve antidemokratik yapısı, uluslararası denetime geç izin vermesi, işbirliğine açık olmaması da üzerine ekleniyor. Trump’ın son söylemi de bu yönde. Ancak şu ana kadar bu senaryoyu destekleyecek bir kanıt da bulunamadı.
“Zihniniz kötü içeriklere maruz kalmayacak kadar kıymetli”
Tüm bu teyitler için teşekkürler. Son olarak arkadaşlarımız ve akrabalarımız COVID ile ilgili yanlış bilgi yayıyorsa ne yapalım?
Tek bir yolu yok. Türkiye’de de dünyada da ana akım medyanın yaşadığı bir kriz var. İster istemez bilgi alma yöntemlerimizi değişiyor. Yanlış bilgi karşısında en başta paylaşan kişiyi küçümsemeyeceksiniz, ona kızmayacaksınız ve onunla dalga geçmeyeceksiniz. Bu haberler kötü niyetle paylaşılmıyor, insanlar aslında sevdiklerini önlem almaları için haberdar ediyor ya da “Bunu da ilk ben öğrendim” duygusunu yaşamak için yapıyor. Önce empati kuralım. “Bu bilgi teyit edilmemiş, bak burada doğrusunu anlatıyorlar” gibi daha olumlu yaklaşmak gerekiyor. Bir de özelden yazın o kişiye, grubun ortasında değil.
Kendimizi korumak için ne yapalım peki?
WhatsApp, Facebook Messenger gibi kapalı platformlarda hiçbir denetim yok. Twitter gibi açık platformlarda en azından yanlışlayan yorumlara bakarak kafanızda muhakeme yürütebilirsiniz. İkinci sese hiç yer vermeyen kapalı platformları haber almak için kullanmamalısınız. Belli yayın ilkeleri olan, kurumsallaşmış kurumlara fazla kulak verin, siyasi eğilimini beğenmeseniz bile. Karşınızda belli bir gövde olduğunda hesap sorabilirsiniz. Basını da iyi haberciliğe zorlamak lazım. Kendi özelimizde haber paylaşırken haberin kaynağına bakmayı, tembellik etmeden araştırmayı öğrenmeliyiz. CNN’de Anadolu Ajansının bir haberini okudum mesela. Virüs yüzeyde 17 gün kalıyormuş. Kaynak olarak da ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC) verilmiş. Düzenli olarak CDC’yi takip eden biri olarak CDC’nin böyle spekülatif bir açıklama yapmadığını tahmin ettim. CDC gerçekten bunu dedi mi diye baktım, nitekim yok. Bir şeyin yokluğunu kanıtlamak çok zor. Varlığını kanıtlamak ise kolay, işte burada diyorsunuz. Kaynak isteyin, kaynak yoksa da paylaşmayın. Çok fazla habere maruz kalıyoruz. Haber aldığımız akışımızı, örneğin Twitter’da timeline’ımızı sade, güvenilir ve çeşitlilik içeren bir gruptan oluşturmalıyız. Şahsi görüşüm şöyle: Zihinlerimiz, beyinlerimiz kötü içeriğe maruz kalmaması gerektiği kadar kıymetli. Kötü atılmış başlıkları, çirkin içerikleri zaten okumamalıyız. Daha iyisine layığız.
COVID’le birlikte teyit.org’un tıklanma oranları artmıştır kanımca.
Evet çünkü canımız tatlı. Öyle olunca doğru kaynağa yönelme konusunda biraz daha fedakâr oluyorsunuz. Daha sabırlı okuyorsunuz. Salgının başında çok popüler isimler çok spekülatif açıklamalar yaptı. Normalde bu çok uzun süre devam edebilirdi ama söz konusu sağlık olunca kısa sürede son buldu. İnsanlar doğru bilgiye prim verdi. Türkiye’de bilim insanlarının bu kadar kıymet görmesi iyi haber.