Açıklanan resmi rakamlara göre, 2020 yılının ilk çeyreğinde geçtiğimiz yılın ilk çeyreğine göre %4,5 büyüme kaydedildi. Bu 2020 yılında OECD ülkeleri arasında en büyük büyüme anlamına geliyor. Peki detaylar bize ne söylüyor?
Öncelikle %4,5’luk büyümenin ne anlama geldiğini ve nasıl geldiğini açıklamakta fayda var. 2018 yılının ikinci yarısında yaşanan kur krizinin ardından 2019 yılının özellikle ilk çeyreği çok zor geçti. İthalatın oldukça azaldığı, geçici olarak cari fazla verilen bir döneme girilmişti. Bu nedenle 2020 yılının ilk çeyreğinde, 2019’un bu ilk çeyreğindeki zayıf performanstan ötürü baz etkisi yaşanacağı ve iyi bir büyüme rakamı geleceği bekleniyordu.
Salgına rağmen rakamın bu kadar iyi olmasının bir diğer nedeni ise, Türkiye ekonomisinde salgının etkilerinin özellikle mart ayının son 15 gününden itibaren hissedilmeye başlamış olması. Özellikle turizm tarafında yaşanacak durgunlukla birlikte ikinci ve üçüncü çeyrekteki büyüme rakamları kesine yakın bir şekilde ilk çeyrekten zayıf olacak. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda %4,5 büyümenin nasıl geldiğini anlayabiliyoruz.
Türkiye ekonomisi kendi dinamikleri içerisinde büyümeye ve cari açık vermeye yatkın bir ekonomi. Fakat son yıllarda kurda yaşanan amansız hareketler, ekonominin büyüklüğünü oldukça olumsuz etkiledi.
Sadece 2020 yılına bile bakacak olursak, 2020 yılında ilk altı ay ortala kur 6,42. Önceki yıl ortalama dolar kuru ise 5,68 idi. Gayri safi milli hasıla dolara çevrilirken, yıllık ortalama kur referans alınıyor. 2020 yılının geri kalanındaki dolar hareketi sonucu ortalama dolar kuru 6,42’de kalsa dahi yıllık ortalama kur geçen yıla göre %13 yükselmiş olacak.
GSMH hesaplanırken, farklı yöntemler kullanılıyor. Bu detaylarla kafanızı karıştırmak istemiyorum. Ancak biz içeride zorlukla büyümeye çalışırken, kurdaki ani ve hızlı hareketler ülke olarak ekonomik büyüklüğümüzü düşürüyor. Türkiye son dönemde ekonomik büyüklük olarak dünya sıralamasında 15-16. sıralardan 19. sıraya kadar geriledi.
2013 yılında 950 milyar dolar büyüklüğe ulaşan Türkiye ekonomisi, 2019 yılını 771 milyar dolarla kapattı. 2020 yılında ortalama kurun bu şekilde devam etmesi ve gelecek çeyreklerde korona etkisinin rakamlara yansımasıyla ekonomik büyüklük 700 milyar doların altına düşebilir. 2013 yılından bugüne kadar geçen yedi senede ekonomimizden 200 milyar dolar buhar olup gitti.
Yazının başlığı olan musluk problemi tam olarak bu. Türkiye içeride büyümeye devam ederken, kur etkisi nedeniyle asıl olan dolar bazlı milli hasıla giderek eriyor. Üstelik geçen yedi yılda nüfusun da yaklaşık beş milyon arttığını düşünürsek (göçler ve yatırım vs. gibi nedenlerle verilen vatandaşlıklar hariç) kişi başına düşen milli gelirdeki daralma daha sert olduğunu görebiliriz. Orada da 2013 yılında görülen 12.500 dolar seviyelerinden 9.000 dolar seviyelerine kadar gerilemiş durumdayız.
Nominal GDP ve Satın Alma Gücü Paritesi (PPP)
Ülkelerin büyüklüğünü daha iyi tespit etmek için kullanılan PPP, gelişmekte olan ülkelerin nominal olarak yukarıda bahsettiğim sebep ve benzeri durumlarda yaşadıkları handikapları düzeltmek için kullanılıyor. Örneğin Amerika’da satılan bir hamburgerin fiyatı 5 dolar ve üretilen her hamburger de ekonomik büyüklük 5 dolar artıyor. Türkiye’de ise aynı hamburger 2 dolar ve her hamburger üretimde ekonomik büyüklük 2 dolar artıyor. Aslında ABD ve Türkiye aynı sayıda hamburger üretmiş olsa dahi, Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü ABD’ninkinin 2/5’i kadar oluyor. İşte bunu ortadan kaldırmak için, satın alma gücü paritesi kullanılıyor.
Türkiye’nin PPP ile düzeltilmiş kişi başı geliri yaklaşık 25.000 dolar. Bunun Türkçesi şu anlama geliyor.
Türkiye’de yıllık 9.000 dolar elde eden bir bireyin yaşam standardı, ABD’de yıllık 25.000 dolar kazanan bir bireyinkine denk düşüyor.
Genel olarak nominal GSMY ile satın alma gücü paritesi ile düzeltilmiş GSMH arasındaki fark gelişmemiş ülkelerde yüksek, gelişmiş ülkelerde ise oldukça minimal oluyor. Gelişmemiş ülkelerde yaşam dolar bazında görece ucuz olduğu için, aynı miktardaki dolarla satın alma gücünüz de yükseliyor.
Şirketlerin Değeri Eriyor
Bu konuyla ilgili bir diğer sorun ise, Türk şirketlerinin dolar bazındaki değerinin erozyona uğraması. Örneğin 6 milyar TL değer biçilen bir şirket dolar 2 lirayken 3 milyar dolardan değerlenirken, dolar 6 olduğunda haliyle 1 milyar dolardan değerleniyor. Bu şekilde çok sert gerçekleşen kur artışı, Türk şirketlerinin büyüyor olmasına rağmen, dolar bazında küçülmesine neden oluyor.
Sonuç olarak, yaşanan kur krizlerinden ders çıkararak, bir an önce gerekli önlemleri almalıyız. Daha önceki yazılarımda asıl sorunun kurun yükselmesi değil, çok hızlı ve ani yükselmesi ve aşırı oynak olması olduğunu anlatmıştım. Doların belirli oranlarda yükselmesinin bir takım avantajları olsa da, yaşadığımız sert hareketler şirketlerin bilançolarını da olumsuz etkiliyor ve Türk şirketlerinin dünyadaki değerini düşürüyor.