Su paylaşılamayan bir değer. Dünyada denizlerin paylaşım sorunları, göl ve nehir sularının paylaşımı gibi büyük.
Kuzey Denizi Brexit’zede. Orada balıklar paylaşılamıyor. İskoçya bağımsızlık referandumuna giderse, petrolü de paylaşamazlar. Sarı Deniz yine sıkıntılı. Orada tarih paylaşılamıyor. Tayvan Boğazı sanki iltihaplı. Japon Denizi ada denilen kayalar üzerinden Çin ile sıkıntılı. Kızıldeniz, ‘Gözyaşı Boğazı’nda (Bab ül Mendeb)Yemen ile kan ağlıyor. Oysa kuzeydeki adaları paylaşan Mısır ve Suudi Arabistan şimdilik geçici bir dayanışma içinde. Sina Yarımadasını terörden arındırma ittifakında olan İsrail ve Mısır da öyle. Basra veya İran Körfezi hep diken üstünde. Bu topografyada hem kıyıları, hem de adaları paylaşamıyorlar. Nasılsa Karadeniz şimdilik sakin gibi görünse de, güvenliğinden hep kuşku duyulan bir deniz olmaya mahkûm. Azak Denizi üzerine inşa edilen Kerç Köprüsü, şimdilik en netameli noktada Kırım’ın ulaşım derdine derman oldu. Ama Akdeniz günüyle, gecesiyle, sabahıyla akşamıyla bambaşka.
Akdeniz’de Paylaşılamayan Kozlar
Akdeniz batısında sakin. Ama her an ısınabilir ve temkinli. Zafarin, Tura veya Maydanoz (Perejil) adaları, İspanya ve Fas arasında çıbanbaşı. Cebelitarık da İngiltere ve İspanya arasında, Brexit sonrasında, Birleşik Krallık için, Kuzey İrlanda - İrlanda sınırı kadar olmasa bile bir başka çekişmeli olabilecek kara sınırı. Akdeniz’in doğusu ise başta başa dert küpü. Kıyıların ve kıta sahanlıkları, Akdeniz’in Ege uzantısından başlayarak her yönde sorunlu. Ama Akdeniz ve çevresini asıl ısıtan, doğal gaz kuyuları, deniz yetki ve münhasır ekonomik alan düzenlemelerinden öte, tarihin hesaplaşması bitmeyen defterleri, inat ve iddiaları kadar siyasi simaların ihtirasları.
Mavi Deniz 2000’li yılların başından itibaren, ikili anlaşmalarla çevresindeki çoğu ülkeye ittifak ilhamı verirken. Türkiye’ye, yalnız kaldığı çalkantılı denizde, bütün bu ittifaklara karşı savunma hattı adı oldu çıktı. Mavi Deniz, ‘Mavi Vatan’ ile yürütülen gambot diplomasisi olarak, Akdeniz’in doğusundan esen haşin rüzgârlarla, bir başka hamleye dönüştü. Ancak bu hamlenin Libya’nın doğusunda karaya oturmaması, yeni ittifakları tetiklememesi çok iyi olurdu.
Türkiye ve İsrail İlişkileri Doğu Akdeniz’in Batısına Nasıl Yansır?
Oysa şimdi, işte o kıyılarda, Akdeniz suları, ısınmaktan öte, kaynama noktasına iyiden iyiye yaklaşmış durumda. Şimdi Türkiye’ye karşı ittifakın başını Mısır çekiyor. Bilindiği gibi El-Sisi 20 Haziran da Haftar’a verdiği destekten öte, eğer Ulusal Mutabakat Hükumeti destekçileri, Sirte’nin 450 kilometre doğusuna sarkacak olurlarsa, Kahire’nin doğrudan müdahale edeceğini açıkladı. Mısır’ın peşindeki yeni ittifak, Kızıldeniz’de barıştığı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye milis güçlerine karşı mücadele etmekte kararlı görülüyor. Fransa ve Rusya da bu yeni ittifakın arkasındaki güçlü destek. İkisi de Libya’da oyun kurucu, yönlendirici. Libya’dan büyük beklentileri var. Bu nedenle bundan sonra, Türkiye Libya kıyılarında kulaçları, Trablus cenahında da adımları daha dikkatle atmak durumunda. Bu aşamada benim asıl merak ettiğim konu, ittifak içindeki bu yeni ittifaka ile ilgili olarak İsrail’in takınacağı tavır.
İsrail “Ne Yardan Ne Serden” Geçmeli
Evet, El Al Türkiye semalarında yeniden uçmaya başladı. Ticaret ve teknolojik işbirliği devam ediyor. Ama bu iki Arap olmayan Akdeniz ülkesi birbirine hâlâ yeterince güven vermiyor. İkisi de bu işten kazançlı değil. İkisi de benzer güvenlik endişeleri taşısalar bile birbirlerinin dilini anlamıyor. Oysa şu kritik dönemeçte Türkiye için, İsrail yönetiminin takınacağı tavır önemli. Aslında Suriye’de yarattığı ortam ile İsrail’in ekmeğine de tere yağ süren bir Türkiye gördük. Türkiye son zamanlarda Hamas’a karşı verdiği açık desteği esirgiyor gibi. Şu sıralar Netanyahu’nun ABD desteğine dayanarak yaptığı ‘Ürdün Vadisini ilhak planları’na da hemen hiç ses çıkarmadı. Belli ki, İsrail’den bazı beklentileri var. Uluslararası ilişkilerde hiçbir şey için zaman geç değil. Çıkarlar galebe çalınca, İsrail ve Türkiye birbirlerine gizli veya açık bazı yeni uzlaşma zeminleri sunabilirler. Ama bütün bunlar İsrail’in 2010’dan sonra Türkiye’ye karşı geliştirdiği güvensizlik refleksini değiştirmeye yeter mi? Sanmıyorum. Ama İsrail, Libya konusunda tarafsız kalır da ittifak üstüne kurulan ittifakın peşinden gitmezse Türkiye için iyi olur. Türkiye - İsrail ilişkilerinin geleceği için de.