Yaşadığımız günler pandeminin gündelik hayatımızdaki etkilerinin sıkça tartışıldığı ve yeni normalin ne olup, hayatlarımıza nasıl katılabileceği üstüne düşünce üretildiği bir dönem olarak hatırlanacak.
Rönesans diğer adıyla Yeniden Doğuş, Ortaçağ’ın restorasyon yıllarının son adımlarına denk gelir. 15. ve 16. Yüzyıllarda, Antik Yunan eserlerinin, mimarlık, felsefe, bilim ve sanatının yeniden incelenip dönemine ışık tutması yeni bir çağa geçişi sağlar.
Bu çağın gelişmesinin temelinde, göz ardı edilmemesi gereken, coğrafi keşiflerin ve ticaretin gelişmesinin kattığı rolüdür. Bu döneme ait yaratıcılığın esas gücü aslında tüccarlardı. Doğunun zengin ve kültürel kaynaklarının batıda yer bulacağını görenler, bu alanda en karlı ve zengin ticaret yöntemlerini geliştirip sağladıkları zenginlikleri de sanat ve endüstri yeniliklerinde kullandılar. Bununla birlikte dönemlerine ait şehir devletlerini metropollere - büyük kent devletlerine - dönüştürdüler.
Böylelikle o döneme kadar süren feodal yapı kentleşmeye dönüşüp, gerek sanat gerek ekonominin yeşerdiği alanlar olarak önem kazandı. Bunlardan biri de Venedik idi.
14. yüzyılın ortalarında, yine bir pandemi süreci yaşanmış, ‘Kara Ölüm’ olarak bilinen ve Avrupa nüfusunun neredeyse üçte birini yok etmiş olan veba salgını Venedik halkını da vurmuştu.
Günümüzde, dünyada birçok ülkenin COVID-19 salgını yüzünden karantina, izolasyon ve evde kalma tedbirleri altında olduğu ve birçok belirsizlikle karşı karşıya oldukları bir dönemdeyiz.
Aynı şekilde Rönesans döneminde Venedik’in karantina süreci zarfında sanatın sürekliliği ve insan yaşamındaki ahlaki değerler açısından yeri günümüzde de özel bir önem taşıyor.
Gentile Bellini, Rönesans döneminde Venedik’te yaşamış İtalyan asıllı bir ressamdı. 1478 yılında Venedik Cumhuriyeti tarafından Fatih Sultan Mehmet’in portresini yapmak üzere İstanbul’a yollanmıştı. 1453 yılında genç yaşta padişah olan Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı İmparatorluğunun Doğu-Batı sentezinde yerini bulmaya çalışan, aslında Batı dünyasının aydınlanmasından da nasibini alabilmiş bir liderdi.
Dönemi daha iyi anlamak bu coğrafyanın Rönesans etkilerinin sonuçlarını bilmek açısından önemlidir.
1400’lü yıllarda Doğu Roma artık gücünü yitirdiği, Orta Avrupa’da başlayan aydınlanmaya hareketine karşı elindeki bütün kaynakları tükettiği ve ayakta kalma savaşı verdiği yıllardı.
Roma’nın mirası olan bu dev imparatorluğun son yılları olan Bizans, özellikle Antik Yunan, Anadolu hatta daha doğu coğrafyalarının insanlık evrimine kattıkları bilim, sanat ve düşünce akımlarına ait kaynakları Batı dünyası sahiplendikçe, bin yıllık bir imparatorluğun son evreye girdiği anlaşılır.
İşte Fatih bu dönemde Bizans’ın hayaletinin üstüne yeni bir imparatorluğu tesis etmek ve onun mirasını Batı dünyasına karşı savunmak ister.
O zamanlar dünyanın en batısı sayılan Avrupa antik kaynakları okuyor, doğaya, bilime, sanata ve insana dair her şeye ait bakış açışını geliştiriyor, felsefe yoğun bir iletişim aracı oluyordu. Hümanizmin, Neo-Platoncuğuğın etkileri de adım adım Rönesans’ı müjdeliyordu.
Bellini’nin yolculuğunun, Fatih’le karşılaşmasının ve Osmanlı sarayına konuk oluşunun perde arkasındaki gelişmelerin dokusu buydu. Bunda ticaretin gelişmesinin, Doğu’nun gerek düşünsel gerek nesnel kaynaklarına ulaşılma arzusunun ve Batı sanatının gelişmesindeki rolü büyüktü.
Olaya bir de Fatih ve Osmanlı perspektifinden baktığımızda, Bizans’ın yıkılışı, İstanbul’un fethi ile yeni bir çağ başlar. Genç Osmanlı padişahı Fatih artık Roma’nın da imparatoru olduğu bilinciyle, içinde yetiştiği değerlerin Batı düşüncesi, sanatı ve bilimi ile harmanlanması gerektiğini görür. Buna yetkin bir kişilik gösterdiği gibi Batı’ya da açılarak bir Osmanlı padişahının da portresi yapılabileceğini kanıtlar ve Bellini’yi davet eder.
Fatih bir yandan Venediklilerle iletişimi sürdürüp Batı sanatını İslam coğrafyası tabularına karşın değerlendirmek isterken Venedikliler de, çöken Bizans’la Osmanlı üstünden ticaretlerine devam edip Doğu’ya uzanmanın bu iyi ilişkilerle gelişeceğini düşünerek Bellini’yi Osmanlı’ya yollarlar.
Bellini Venedik resim okulunun teorisyenlerinden biridir…
Bu misyonla, Venedik’te veba pandemisinin dorukta olduğu bir yıllarda, 16 ay sürecek olan macerası için İstanbul’a gelir. Osmanlı’da yeni ve farklı bir soluk bulan sanatçı, öncelikle yaklaşık bir yıl yerel kültürü deneyimler, gözlemler, pek çok çizim ve eskiz yapar. Osmanlı nakkaşlarından etkilenerek minyatür sanatına ilgi duyar, Rönesans resminin vardığı aydınlanma duygu ve görgüsünü de Osmanlı ile paylaşır.
Padişahı yakinen görerek onunla ilgili detay eskizlerini biriktirir; geri dönüşünde bunları Rönesans sanatı ile birleştirerek oryantalist resmin ilk örneklerini verir. Bu, sonraki yıllarda Batı’dan Osmanlı’ya gelen ve oryantal dünyanın gizlerini resme aktaran birçok ressam için öncü bir girişim olmuştur.
İşte Bellini’nin bu yolculuğu günümüz pandemi döneminde yeniden tarihin tozlu sayfalarından dökülen tesadüfi bir hikâye gibi gündeme düşüverir.
Bu tablo 1480 yılında yapılmış ve Rönesans stili uygulanmıştı. Fatih Sultan Mehmet’in günümüze kadar gelebilmiş üç orijinal portresinden biridir. Bu portrenin ilginç tarafı yanında kimliği net ortaya konamamış bir başka portreyle birlikte resmedilmiş olmasıdır. Bunun hakkında birçok yorum ve tarihi değerlendirme olduğu gibi tablonun satış sorumlusu olan Londra’daki Christie’s İslam Sanat Eserleri sorumlusu Sara Plumbly, “Padişahın yanındaki figürün kim olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Bu kişinin Fatih’in üç oğlundan biri olduğu teorisi, her ikisi arasında yaş farkının çok az olması, bu kişinin traşlı ve beyaz tenli olması ve Fatih’in kanca burnundan farklı batılı bir profil izlemesi nedeniyle doğrulanmıyor” yorumunu yapmıştı. Bu giz perdesi hiç çözülmese de, bu şahsın Osmanlı görgü kuralları çerçevesinde Padişah ile aynı boyutta tasvir edilmesi de oldukça olağan dışıdır. Bu da portreye günümüzün COVID-19 döneminin belirsiz süreci gibi farklı bir esrarengiz bir boyut katmaktadır.