Eğer Berlin sokaklarında yürüdüyseniz, yere monte edilmiş metal taşları elbet görmüşsünüzdür. Ama hiç durup anlamını ve neden var olduklarını düşündünüz mü? Günün koşuşturmasında çoğu zaman dikkatimizi bile çekmeyen kaldırım taşları, böylesine özgün ve anlamlıyken de dikkatimizden kaçabilir mi?
Liza Cemel
Almancaya çevrildiğinde engel - tökezleme taşı olan ‘Stolpersteine’ adındaki metal bloklar Almanya başta olmak üzere, Rusya ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bulunuyor. 24 farklı ülkeye yayılan, sayısı 70 bini aşkın bu metal bloklar, Alman Sanatçı Gunter Demnig tarafından hayata geçirildi.
‘Stolpersteine’, Holokost’un Yahudi, Sinti, Roman, engelli, karşıt, Afro-Alman, asosyal gibi diğer tüm kurbanlarını anan özelliği ile diğer anıtlardan ayrılıyor. Hatta 70 bininci taş, psikiyatri hastanesinde öldürülen zihinsel engelli Alman Willy Zimmerer anısına.
Taşların üstündeki yazı, “Burada yaşadı” diyerek başlıyor ve ölen kişinin adı, doğum tarihi ve başından geçen cinayet, sınır dışı, kamp, intihar gibi son olayları da belirtiyor.
Çok enteresandır ki, günümüzde bu kadar fazla insana ulaşan ‘Tökezleme Taşları’, Mayıs 1996’da Berlin’e ilk yerleştirildiğinde yasa dışıydı. Şimdi ise dünyanın en büyük merkezsiz anıtı olarak önemini koruyor.
Peki, genellikle müze, kitap, film gibi yollarla anılan Holokost’un böyle farklı bir anıtla hatırlanması ne kadar doğru? “Doğru” kavramının göreceli olmasıyla beraber, çoğunluğun hemfikir olduğu doğrular da yok mu?
Holokost anma kültürüne farklı bir bakış açısı katan ‘Stolpersteine’, herkes tarafından beğenilmiyor. Yere monte edilmiş olması ve her gün üzerine basılarak yürünmesi kaçınılmaz olan taşları çok sayıda kişi de eleştiriyor. Bunlardan biri de Holokost’tan Hristiyan bir ailenin yanında saklanarak kurtulan Charlotte Knobloch. Münih’te doğan ve 2006-2010 yılları arasında Almanya’daki Yahudiler Merkez Konseyinin başkanlık görevini üstlenen Knobloch, bu taşların ayak altına konulmasını kabul edilemez buluyor. “Bence anıtlar, kurbanların insanlığını ve saygınlığını korumalı” diyor Knobloch. “Benim için yerdeki bir metale takılmak bunu sağlamıyor.”
Kimisi de yağmur çamur derken pislenen taşların yerde olmaması gerektiğini savunuyor. ‘Stolpersteine’ projesinin yasaklandığı Münih şehri, alternatif bir hatıra projesi hayata geçirdi. Yerdeki metal bloklar yerine, biyografik bilgiler ve fotoğrafların bulunduğu çelik kolonları kurbanların evlerinin önüne yerleştirdi.
Taşları bizzat kendisi döşeyen Demnig, her birinin yazısını da şahsen takip ediyor. Böylesine bir bağlılık, emek ve zaman gerektiren bir proje için yılın 300 günü hareket halinde.
Projenin de büyümesiyle, Demnig hem taşların yapımını hem de yerleşimini tek başına yapamıyordu. Bunu takiben, 2005’ten beri her taşı tek tek eliyle kazıyan, çekiç ve metal damgalarla çalışan zanaatkâr Michael Friedrichs-Friedländer eleştirilere katılmıyor ve aksine böylesi bir anmanın oldukça anlamlı olduğunu dile getiriyor. “Taşları okumak için kurbanın önünde eğilmek gerekiyor” diye de ekliyor.
Elle çalışmakta ısrarcı olan Friedrichs-Friedländer, yükünü hafifletebilecek sayıca mekanizma önerilerine de aldırış etmiyor. Kurbanlara saygı için taşların elle yapılması gerektiğini ve anılan kurbanların katillerinin kurduğu düzenin sistematik ve metodik olduğundan bahsediyor. Buna benzer bir düzen kurmak, projenin amacının tümüyle yerine getirilmesini de sekteye uğratır.
“Sorumluluk hissediyorum. Tarihi bilip bugüne baktığımızda paralellikleri görmemek mümkün değil” diye de ekliyor Friedrichs-Friedländer. Aslında bu sorumluluk hepimizin. Son zamanlarda etkisini daha çok gösteren ve dünya çapında daha belirgin olmaya başlayan aşırı sağın yükselişi, böyle projelerin önemini bir kez daha vurguluyor.
‘Tökezleme Taşları’, geçmişten güç alarak günümüzü de yansıtıyor. Hayat gibi, bu taşların yorumlanması da çok yönlü.
Öldürülen aile bireylerinin anıtını ziyaret etmek için gelen genç bir nesil var. Bir yandan her şeye rağmen hayatta ve ayaktalar. Fakat bir yandan da ziyaret ettikleri anıt korkunç bir trajedinin sonucu. Tam bir ikilem olsa gerek…
Öte yandan birçok Holokost anıtı, genele ve sayıca çok çarpıcı olan yıkıma yoğunlaşır. ‘Tökezleme Taşları’, diğer isimsiz ve büyük anıtların aksine çok kişisel. Özel hayata dokunuyor ve şahsi hikâyeleri ele alıyor.
Duyarsızlık ile nasıl savaşabiliriz?
Maalesef ki, bu anıtların ulaşması arzulanan derin anlamları her zaman amacına ulaşmıyor. Bunu Berlin’de bulunan üç farklı Holokost anma anıtı üzerinden inceleyebiliriz.
Aslında günün sonunda, asıl aşılanması istenen anlam büyük çoğunlukla alıcıyla alakalı. Bu anıtları oluşturan birbirinden yürekli ve yetenekli insanlar, iyi duygularla bu trajedinin kurbanlarının hikâyesini ölümsüzleştirmek için uğraştılar. Farklı bakış açılarına açık olmakla beraber, tarihten habersiz ve etrafındakilere duyarsız bir sürü insan da var. Tarihi bilip bazı projelerin uygulanma şekline katılmayanlar değil de duyarsızlık ve cehalet asıl insanlığı bekleyen tehlikemiz.
‘Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı’, 2005 senesinde Berlin’in tam merkezinde açıldı.
Mimar Peter Eisenman tarafından hayata geçirilen anıt, 2.711 gri, uzunlukları birbirinden farklı beton levhadan oluşuyor.
Eisenman’ın zaman ve mekânda kaybolma, ‘ötekilik sahası’ diye nitelendirdiği anıtın derin anlamı, nice insanlar tarafından anlaşılmıyor. Taşların üzerine oturulması ve turistlerin fotoğraf alanı işlevini görmesi de bu durumu destekliyor.
Benim de bizzat gözüme batan ilk şeylerden biri bu olmuştu. Orada beton levhaların içinde kaybolup onları hissetmek isteyenlerin yanında bir de nerede olduklarından habersiz, yalnızca sosyal medyaya ‘selfie’lerini koymak isteyen bir grup insan var. Hem kurbanlara hem sanatçıya hem de orada gerçekten anıtın tarihsel geçmişini ve anlamını bilerek gelen ziyaretçilere saygısızlık diye düşünmüştüm.
İsrailli heykeltıraş Menasha Kadishman’ın eseri
İsrailli heykeltıraş Menasha Kadishman tarafından hayata geçirilen bir diğer anıt ise Berlin’deki Yahudi Müzesinin bir parçası.
Bu sergi de oldukça çarpıcı ve müzenin en akılda kalıcı parçalarından. Demir levha şeklindeki 10 binden fazla ağzı açık yüz tüm yeri kaplıyor. Ziyaretçiler yürüyerek o alanı geçiyor. Her basılan adımdan çıkan ses tüm alanda yankılanıyor.
Yine eleştirilere açık olan bu eser, bazıları tarafından demir levhaların üzerinde yürürken çıkan sesin, acı ve yıkımı çağrıştırdığı kanısında. Bazısı ise demir yüz levhalarının üzerinden yürümeyi reddediyor.
Doğaya, topluma, sanata duyarsızlık, maalesef her gün her yerde savaşmamız gereken bir olgu haline geldi.
Bu bağlamda da farklı yorumlamalara müsait olan ‘Tökezleme Taşları’ kaldırımın bir parçası. Kirlendiği de oluyor, yağmurdan ıslandığı da…
Ama bana sorarsanız duyarsız ve saygısız kişiler, kendini eğitmemiş kişiler, anıt dünyanın en tepesinde olsa bile yine aynı tavrı takınır. O nedenle çok iyi duygularla ve büyük emeklerle yapılmış projeler de saygıyı hak eder.
Gunter Demnig kendisi de Talmud’dan alıntı yaparak: “Bir kişi yalnızca ismi unutulduğunda unutulur” diyor.
Bir taş. Bir isim. Bir insan.
#Unutma #Unutturma