Rönesans, sanat ve statüko

Teknoloji, bilim ve sanat ne denli ileriyi ve ilerlemeyi düşünürse, siyaset o kadar durmayı sağlıklı gören, bir gerçekliğe ulaşır.

Ferhat ATİK Toplum
28 Temmuz 2020 Salı

Bu tanımlamayı açmam gerektiğini biliyorum. Aslında bir toplumsal entelektüel sermaye birikiminin sonucu olan bu monolog/diyalog statükoya dikkat çeken tartışmadır. Herhangi bir alandaki iktidar edenin iktidarını koruyabilmek için değişime direnmesi anlamına da gelir. Asıl olan bu statüko kavramından yardım alarak bilim ve sanatın -ki teknolojiyi tartışmaya katmaya gerek dahi yok- ilericilik anlayışıdır.

***

İnsanın varlığı boyunca sonrası ile ilgili edinime ulaşma gayreti teolojik olarak elbette ki Allah’ın varlığına ve ezeli, ebedi olan O olduğu nedeniyle O’na anlamlandırılır. 

Bu ifadeleri de konu ve tartışma dışında tutmak bu anlamada önemlidir.

Bahse konu gelecek arayışı, aslında teknolojiyi geliştirerek, insani olan her şeyin bilim araştırmaları ile anlaşılması ve insanlığın faydasına sunulmasıdır. Bu noktada yardıma sanat gelir. Çünkü sanat, başta statüko diye adlandırdığımız ve mümkünse kendi varlığı dışında gelişimi reddeden, aslında bir ideoloji tabanı olmaksızın her türden ideolojinin içine sızan bir tür -değişirse ayak uyduramam- korkusuna karşı ilerici olmaya ilham kaynağıdır.

Çünkü sanat aslında ilerici düşüncenin eskizidir.

Bu kavramların diyalektiği global ölçekte nitelik kazanır. Örneğin Rönesans’ın bu anlamdaki etkileri, hem kendi zamanının ötesine bugünlere kadar uzanır hem de tüm dünya üzerinde olmuştur.

Sadece bir isimden bahsetsek bile Rönesans üzerinden bir tek örnekle söz konusu mücadele anlaşılabilir.

Örneğin; Rönesans sanatına benzersiz bir etkide bulunan Michelangelo, klasik sanat tekniklerini bilmesi ve kullanması yanında, insan formunu tasvir edebilmek için, -üstelik her açıdan tasvir edebilmek için- kadavralar üzerinde de çalışıp, Yunan ve Roma sanatından kalma bir idealleşme yaşamış olan insan figür ve tasarımlarını bir yandan anlamaya diğer yandan ise ilerlemeye çalışmıştır. Michelangelo’nun Rönesans’a bu anlamda katkıları olağan üstüdür. Batı resminin en önemli mihenk taşlarından ve hatta o coğrafyadaki resmin babası olarak bilinen Giotto’nun resmine yansıttığı doğallık ve gerçekçilik üzerine de çalışan Michelangelo, ancak 15. yüzyıl başında tam olarak anlaşılabilen bir derinlikte perspektif olgusunu kendi esasları temelinde geliştirmiş ve kendi tarzına temel yapmıştır. Michelangelo onlarca heykele ve freske imza atıp Roma’nın yeniden inşa ve düzenlenmesinde de önemli görevler almıştır.

***

Aynı dönemde klasik hukuk darlığı, başat olan yapı ve siyasi düzenin çokça çilesini de çeken Michelangelo, mücadelesini bilim destekli sanat üreterek hiç ara vermeden sürdürmüştür.

Çağımızda siyasi temellere dayalı korkulan bir kavram olan statik düşünce ve ilerleme ile değişimi risk görme sendromu kesinlikle ve sadece sanatla aşılabilir.