“Hatıralarımız silindi. Yaşantılarımız yok oldu. Esad´ın güçleri sadece evlerimizi değil, yuva kavramımızı da altüst etti. Türkiye şimdiden benim için bir yuva oldu. Hissedebiliyorum.” Bu sözler, Türkiye´ye sığınan ve şimdi İstanbul´da yaşayan 37 yaşındaki bir Suriyeliye ait.
Erez Bernard Molinas
Suriye'de devam eden iç savaş, tüm Ortadoğu'da beş milyondan fazla mülteciyi komşu ülkelere sığınmaya zorladı. Türkiye ise dünyadaki en büyük mülteci nüfusu olarak kabul edilen 3,2 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapmakta. Bu denli büyük bir nüfusun ülkelerine yakın zamanda dönmesi mümkün gözükmüyor. Suriyelileri ülkede tutmaya yönelik AB-Türkiye göçmen anlaşmasının hâlâ geçerli olması ve Suriye'de barış ihtimalinin çok uzak bir ihtimal olması nedeniyle Türkiye, Suriyeli mültecilerin yeni evi haline geldi. 2013’ten bu yana, mülteci nüfusunun ekonomik büyümeye de önemli etkileri oldu ve bunun toplumsal entegrasyonda payı büyük.
Mültecilerin Türkiye ekonomisine 2017 yılında 27 milyar TL (~ 3,8 milyar dolar) kadar bir katma değerinin olduğu tahmin ediliyor, bu da Türkiye GSYH’sinin yüzde 2'sine eşit. Araştırmacılar, bunun on yıl içinde iki katına çıkacağını öngörüyor. Bu tür bir etki, genç bir işgücü yaratıp ekonomik büyümeyi arttırabileceğinden, ekonominin dinamik kalmasını sağlayabilir. Ancak, Suriyelilerin ekonomiye çoğunlukla kayıt dışı ekonomik yollarla katılması, sürdürülebilir ekonomik büyümenin önünde bir engel oluşturuyor. Türkiye’de kayıt dışı işçilik, toplam ekonomik üretimin yaklaşık yüzde 33’ünü oluşturmakta. Kayıt dışı çalışan Türk ve Suriyeli işçiler arasında gelişmekte olan rekabet, birçok ekonomik ve toplumsal soruna yol açabilir. Bütün bunlar, Suriyeli mültecilerin Türkiye'de yasal olarak nasıl çalışabileceğine ve topluma kabul sürecinin nasıl hızlandırabileceğine yönelik önemli soruların altını çiziyor.
Toplumsal Tepkinin Kaynağı Nedir?
Suriyeliler, kayıt dışı sektörlerde Türklerle rekabet içinde. 2015 yılında yapılan bir araştırmada, yerli işgücünün yaklaşık yüzde 10'unun, mültecilerin tercih edilmesi nedeniyle, işinden edildiği bildirildi. Suriyelilerin kayıt dışı işgücüne katılımı, düşük vasıflı işçiler arasındaki rekabetin artmasına neden oluyor ve daha düşük ücretler alarak çalışmayı kabul eden geniş bir işçi havuzu yaratıyor. Bu rekabet, her ne kadar kayıt dışı sektörlerdeki işverenler için bir fırsat niteliğinde olsa da zaten düşük olan işçi ücretlerinin daha da düşmesine, yani işçilerin daha kötü standartlarda çalışmasına neden olur. Türkiye'de zaten yüksek olan işsizlik oranı iki toplum arasındaki gergin ilişkileri daha da kötüleştirme riskini de oluşturuyor. Suriyeli mültecilerin topluma kabullerini zorlaştıran bir diğer faktör ise, Türk vatandaşların tabiriyle, Suriyeli mültecilerin ‘haksız’ girişimcilik uygulamaları. Suriyeli işyerlerinin kayıt dışılığına ve esnaf işletmelerinin denetimsizliğine dair birçok vaka bildirilmekte. Bunların sonucu olarak, Türkler Suriyelilere karşı çeşitli önyargılar geliştirmekte. Bu önyargılar, Suriyelilerin toplumsal entegrasyonun önündeki en büyük engellerden birini oluşturmakta.
Toplumsal Tepki: Türklerin İşlerini Kaybetmesi
Kayıt dışı sektörlerde yaklaşık bir milyon Suriyeli istihdam edilmekte. Yerlilerle rekabet artacağı için, işten çıkarılmanın da fazlasıyla olacağı tahmin ediliyor. Mülteci akışının sonucunda yerlilerin tercih edilmemesi büyük bir olasılık. Yapılan araştırmalara göre, kayıt dışı ekonomide her on mülteci için yaklaşık altı yerlinin işini kaybettiği rapor edildi. Suriyeli mültecilerin önemli bir kısmı düşük vasıflı ve eğitimsiz olması nedeniyle, işgücü maliyetini düşürüp işverenler için daha çekici hale geliyorlar. Düşük vasıflı Türk vatandaşların da artık düşük vasıflı mültecilerle rekabet etmesi gerekir. Bu etki en çok kayıt dışılık oranının yüksek olduğu ve işgücünün yoğun olduğu tarım, hizmetler ve inşaat gibi sektörlerde görülmekte. Mültecilerin Türkiye ekonomisi üzerine etkileri konulu bir çalışmada, araştırmacılar ‘işinden edilme’ etkisinin kayıt dışı sektörler için geçerli olduğunu, yabancı işçi çalıştırma kotaları nedeniyle kayıtlı sektörler için geçerli olmadığının altını çiziyor, bu da kayıtlı ekonomi için işinden edilme olasılığının düşük olduğuna işaret ediyor. Kaldı ki, kayıtlı ekonomiler devlet kontrolü ve güvencesinde olduğu için söz konusu etkiyle mücadele edilmesi kolaylaşır. Bu, Suriyelilerin kayıt dışı ekonomiden kayıtlı ekonomiye kaymasının önünde başka engellerin olduğuna işaret ediyor.
Ekonomideki kayıt dışılığın büyüklüğü göz önüne alındığında, bunun sosyal entegrasyon için ciddi etkileri olduğu görülmektedir. Uluslararası Kriz Grubu tarafından 2018'de yapılan bir dizi görüşmede ekonomik rekabetin körüklediği etnik gruplar arası artan sürtüşmenin, özellikle düşük vasıflı işçiler arasında artmakta olduğu bildirildi. İzmir, Ankara ve İstanbul'da kayıt dışı işverenlerin, Suriyeli Türkmenleri, Kürt kökenli Türk vatandaşlarına tercih etmesi önemli bir konu haline geldi. Suriyeli Türkmenler yeterli seviyede Türkçe konuşabildikleri ve işgücü maliyetlerini zaten düşürdükleri için yerli işgücüne hiçbir avantaj bırakmıyor. Halihazırda marjinalleştirilmiş (ve Güneydoğu’daki terör saldırıları dolayısıyla yerlerini terk eden) Kürt nüfusu ile Suriye nüfusu arasındaki ekonomik rekabet, toplumsal entegrasyon için önemli bir engel oluşturmakta.
Toplumsal Tepki: ‘Haksız’ Girişimcilik Uygulamaları
Suriyeli mülteciler, işgücü arzlarının yanı sıra girişimcilik becerileriyle de Türkiye ekonomisine katkı sağlamakta. Suriyeli göçmenlerin açtığı şirket sayısı 2014 - 2016 yılları arasında yüzde168 arttı ve 2016 yılı sonunda ise toplam sermayesi 250 milyon TL olan 4793 Suriyeli firma açıldı. Bu, ekonomik dinamizm için oldukça faydalı. Ancak, kayıt dışı firma sayısı da artış gösterdi (örneğin, restoranlar, marketler ve bakkallar). Kayıt dışı Suriyeli işletmeler, vergi ve sağlık teftişinden yoksun faaliyetlerinin kendilerine haksız avantaj sağladığı yönünde küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerinden oldukça fazla tepkiler alıyor.
Suriyeliler tarafından işletilen kayıtsız dükkanların kayıtlı dükkanlardan daha ucuza mal satması ve bunun Suriyeli işletmelere rekabet avantajı sağlaması konusu gündeme gelmişti. Bununla ilgili olarak, İstanbul'un Sultangazi semtindeki Türk bir dükkân sahibi, belediye gelip kapatmadan hemen önce kendisinin ve civardaki diğer dükkân sahiplerinin Suriyeli bir kunduracı dükkânına saldırmaya hazırlandıklarını bildirmişti. Teftişlerin artırılması, kayıtsız işyerlerinin kapatılması ve kayıt dışı işe alımlara uygulanan para cezaları Suriyelilerin gelirlerinde önemli kayıplara yol açarak onları daha da marjinalleştirecektir. Para cezaları ve işletmeleri kapatma yerine, yetkililerin iş kayıtlarını teşvik etme amacıyla indirim paketleri sunma gibi daha iyi çözümler sunması gerekiyor zira bu tür çözümler, Suriyelilerin geçim kaynaklarını tehlikeye atmadan kayıtlı ekonomiye geçişlerini kolaylaştırabilir.
Suriyelilerin Kayıtlı Ekonomiye Geçişi Neden Zor?
Suriyelilerin kayıtlı ekonomiye katılamamasının birinci ve en önemli nedeni, çalışma izinlerinin olmaması. Zahmetli başvuru süreci ve yasaların yüksek eğitim seviyesi ve ekonomik sermayeye sahip göçmenlere öncelik vermesi gibi sorunlarla alakalı hükümet 2016 ve 2018'de çalışma izni için bir dizi kararname çıkarmış olsa da Suriyelilerin bireysel olarak çalışma iznine başvurmasına izin verilmemektedir. Yalnız işverenlerin, Suriyeliler adına çalışma izni başvurusu yapabilmeleri, işe alma sürecini karmaşıklaştırdığından, yabancıların tercih edilmemesine neden olmaktadır. Yabancı istihdam kotaları (yani her on Türk vatandaşı için bir Suriyeli) gibi diğer kısıtlamalar da işverenler açısından caydırıcı olmaktadır.
İkinci neden, iş arayan Suriyelilerin sayısının fazla ve Türkiye’nin kayıt dışı sektörünün büyük olmasıdır. Bu nedenle, ya birçok mültecinin çalışma izni başvurusu yapma teşviki yoktur veya varsa da süreç karmaşık ve yorucudur. Çoğunluğun çalışma iznine sahip olmaması, kayıtlı sektöre geçiş olanağını sınırlar. Kayıtlı sektörlere katılımın artması Türkiyeli işçilerin işini kaybetmesinin ve kayıt dışı girişimcilik uygulamalarının miktarını azaltacağından sürdürülebilir ekonomik gelişime katkı sağlar. Suriyelilerin girişimlerini sürdürebilmeleri için, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme Başkanlığı’ndan, Ekonomi Bakanlığı’ndan, devlet bankaları ve STK'lar gibi kurum ve kuruluşlardan kredi almaları fayda sağlayacaktır ancak Suriyeli işgücünün kayıt dışılığı girişimcilik fonlarını sınırlamakta.
Düşük vasıflı Suriyeli işgücünün kayıtlı istihdama geçişi için diğer olası kanallar arasında, düşük vasıflı işgücü arzından fayda sağlayabilecek, belli başlı sektörlerde mesleki eğitimin oluşturulması yer almaktadır. İŞKUR gibi kamu istihdam kurumlarını kullanarak hükümet, Suriyelilerin resmi sektörlere açılmalarına yardımcı olmak için mesleki eğitim merkezlerinde çeşitli eğitim programları geliştirebilir.
Türkiye’nin Göç Yönetimindeki Deneyimi
Türkiye'nin göç sorunları ve politikalarında göreceli olarak deneyimsiz olduğunu göz ardı etmemek önemli. Türkiye’de mülteci akınından önce tutarlı bir göç akışı yoktu ve gelen göçmenler de Bulgar ve Gürcü göçmenlerin yanı sıra Körfez savaşı sırasında İran ve Irak'tan gelen az sayıdaki mülteciydi. Bu yüzden de Türkiye'ye gelen göçmenlerin ekonomideki, vatandaşlık sürecindeki ve sosyal bütünleşmedeki rolüne ilişkin uzun vadeli göç politikaları oluşturulmasına gerek yoktu. Türkiye, 2013’ten bu yana hem vatandaşlar hem de göçmenler için faydalı olan bir geleceğe doğru yol almak için, göç yönetimi açısından, yoğun ama bir o kadar da değerli deneyimler kazandı.
Türkiye, 2013’ten bugüne, mültecileri topluma entegre etme yolunda kademeli adımlar attı. Ancak, ekonominin istihdam kompozisyonunu ve sürdürülebilir ekonomik katılımı sınırlayıcı ortamı iyileştirmek için yapılması gereken çok şey var. Türkiye, Suriyelilerin fazla istihdam edildiği sektörlerde kayıt dışılığın azaltılmasına yönelik yasaları değiştirerek omuzlarındaki mülteci yükünü bir avantaja çevirebilir. Olası değişiklikler, mültecilerin Türkiye ekonomisindeki rolüne ve toplumdaki kabulüne ilişkin kısa ve uzun vadeli politikaların oluşturulmasının önünü açabilir. Dünyadaki en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ve bölgesel bir güç olan Türkiye, büyük göç akışlarını yönetmenin bir örneği olabilir, başarılı olursa da düşük vasıflı göçün bir değer olduğunu ve bir yükümlülük olmadığını kanıtlayabilir.