BUDAPEŞTE

Tarihi güzellikleri, eşsiz manzaralar sunan tepeleri, Tuna Nehri ile geçmişten günümüze uzanan harika bir şehir Budapeşte…

Cako TARAGANO Seyahat
18 Eylül 2020 Cuma

Budapeşte seyahatimizi 22 kişilik bir ekip olarak gerçekleştirdik. Bir çarşamba akşamüstü Budapeşte’ye rahat ve keyifli bir uçuşun ardından, polis kontrolünde fazlaca vakit kaybettikten sonra, otobüsle otelimize doğru yola çıktı. Transfer sırasında rehberimiz Klara, Macaristan ve özellikle Budapeşte hakkında genel bilgiler verdi. Yaklaşık 30-35 dakika sonra şehir merkezinde trafiğe kapalı alan olan Vaci Uctca’da yer alan Taverna Otel’e vardık. 

Odalarımıza yerleştikten sonra, akşam saatlerinde lobide buluşup kendimizi dışarı attık.  Mağazaları ile cıvıl cıvıl hareketli, trafiğe kapalı alan üzerinden yürüyerek Tuna Nehrinin kıyılarına geldik. Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan köprüler, nehir kıyısından, gecenin ışıkları ile muhteşem gözüküyordu. Acıkmalar ve yorulmalar başlayınca, Vörösmarty Metrosunun bulunduğu meydandaki bir kafe barda mola verip gece yarısına doğru otele döndük. 

Ertesi sabah kahvaltı salonunda çeşit ve malzemesi bol güzel bir büfe karşıladı bizi. Hatta bir köşede buzlar içinde soğutulmuş, tropik meyvelerle ikram edilen şampanya bile vardı. Kahvaltının ardından saat 9.00’da başladığımız turumuzda ilk durağımız Heroes Squer -Kahramanlar Meydanı oldu. Macaristan’ın kuruluşuna kahramanlıklarıyla katkıda bulunan birçok askerin heykellerinin bulunduğu bir meydan. Bizim için en tanıdık asker Atilla idi. Macarlar Attila diyorlar. Atilla’nın savaşları ve kahramanlıkları hakkında rehberimiz Klara’dan bilgiler aldık. İşini çok severek yapan rehberimiz harika Türkçe konuşuyordu. Babasının görev icabı Adana’da bulunduğu dönemlerde Çukurova Amerikan Kolejinde okumuş. Aynı zamanda tarih ve coğrafya öğretmeniymiş. 

SİNAGOG VE YAHUDİ MÜZESİ

İkinci durak olarak Dohany Caddesindeki Avrupa’nın en büyük sinagoguna gittik. Kubbesi, Gotik mimari yapısı, orgu, vitrayları ile sinagogdan çok, bir katedrali andırıyordu. II. Dünya Savaşında zarar gören sinagog restore edilmiş ve bugünkü halini almış. Restorasyon sırasında birçok ünlü, maddi katkıda bulunmuş. En büyük sponsor aktör Tony Curtis olmuş. Bayram ve özel günlerde ibadete açılan konservatif sinagog hakkında içerideki ilgili kişiden bilgiler aldık. 

Çıkışta sinagogun hemen yanındaki binayı ziyaret ettik. Burası Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’in doğduğu evdi. Şu an Jewish Museum – Yahudi Müzesi olarak hizmet veriyor. Müzede, bir saatten fazla zaman geçirdik. 

Öğlen saati olmuştu. Kinizsiuc 30-36 adresindeki şarap mahzeni görüntüsündeki restoran çok otantik ve güzeldi. Bize özel hazırlanan çorba, salata, pilav ve sebze garnili kızarmış tavuk ve tatlıdan oluşan set menümüz buz gibi servis edilen bira ve şarapla daha da lezzetlendi. 

 

 

BUDİN’DE TEPELERE YOLCULUK

Keyifli yenen yemek sonrası turumuza devam ettik. Budapeşte’nin panoramik fotoğrafı ile adeta özdeşleşmiş Parlamento binasının önünden geçip Opera binası, müze ve galerileri izleyip Margrit Adası üzerindeki köprüden Budapeşte’nin Buda kısmı, Macarların deyimi ile Budin’e yol aldık. Bu bölgede ilk önce Osmanlı tarihinden adını derviş olarak duyduğumuz Gül Baba’nın türbesini ziyaret ettik. Zamanın padişahının emri ile yaptırılan türbe tepede ve harika bir manzaraya sahip. Buradan Budin’in Balıkçılar Kulesi ve Mathias Kilisesinin bulunduğu tepeye geçtik. Budin tarafı yukarılara doğru tırmandıkça fotoğraf çekmeye meraklı olanlar için harika görüntüler veriyor. 

Buradan adeta bizim Çamlıca Tepesi manzarasını andıran Gellert Tepesine geldik. Budapeşte’nin en güzel tepesi ve manzara fotoğrafı çekmek için çok ideal bir nokta. Dönüş yolunda bu şehrin kaplıcalarının çok ünlü ve sağlık için çok faydalı olduğu bilgilerini verdi rehberimiz. 

Akşam yemeği için Matyas Pince restoranına gitmeye karar verdik ve rezervasyon yaptık. Adresi Budapest V. bölge Marcius 15 ter 7. Dekoru ve garsonlarının otantik yerel kıyafetleri ile çok hoşumuza giden bir mekan oldu. Buraya kadar gelmişken birçok arkadaşımız Macar Gulaşı siparişi verirken bazılarımız balık tercih etti.  

Yemek sırasında çalan canlı Macar Çigan müziği keyfimize keyif kattı. Daha sonra masa masa dolaşıp misafirlerin ülkelerine göre müzikler çaldılar. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince ‘Üsküdar’a giderken’ şarkısını çaldılar. Salonda 7-8 farklı ülkenin misafirlerinin hepsini memnun edip kendi lisanlarında en bilinen şarkılarını çaldılar. Tabi ki hak ettikleri bahşişi de topladılar. Keyifli, neşeli, lezzet dolu geceyi hemen bitirmemek adına yemek sonrası kahvelerimizi günün yorumlarını yaparak içtik. Grup memnun ve mutlu, programın da çok güzel geçtiğini söylediklerinde ben de çok mutlu oluyordum. 

 

 

MACARİSTAN’DA OSMANLI İZLERİ

Ertesi gün programımız Visegrad Harabeleri ve Estergon Kalesi idi. Osmanlı ile çok uzun zaman birlikte yaşamak zorunda kalan Macarların lisanında çok fazla Türkçe kelime var. Estergon Kalesi şarkılara bile konu olmuş. Çarpıcı manzara eşliğinde harika bilgiler edindik Klara’dan. 

Öğlen saatleri bir başka tipik Sırp kasabası görüntüsündeki Stentrende’ye giderken, müthiş ormanlık alan içinde harika bir spor alanı gördük. Kış sporlarında, sporcuların kızaklarla yaptıkları sporu bu kez benzer bir kızakla, buz zemin yerine çim üzerinde yaptık. Çok heyecan verici ve zevkliydi. 

Cuma akşamı olduğundan Şabat yemeği için bir gün evvelinden rezervasyonu yapıp parasını ödediğimiz kaşer restoranı bulunan King Hotel’e gidecektik. Adres Nagyediofa Ut.25-27. Önce otelimize dönüp dinlendik. Daha sonra lobide birer içki içip Arvit duası için sinagoga gittik. Reformist olan sinagogda bize hiç yakın olmayan bir Şabat duası yaptık. Daha sonra grupla buluşup akşam yemeğinin yenileceği otele gittik. Glad Kosher mutfağı olan restoranın yemeklerinden hiç bir şey anlamadık. Aşkenaz tarzı yemekler bizim damak tadımıza hitap etmiyordu. Ancak yine de yemeğin başında okuduğumuz makamsal Kiduş duası ile şarkılarla, şakalarla, geceyi unutulmaz kıldık. Midemiz aç, ama ruhumuz doymuş kalktık sofradan. 

Otele gelmeden Budapeşte’nin tarihi kafesi New York Cafe’ye gidip buranın spesyalitesi menta likörlü kremalı kahve ısmarladık. Yanında çikolata ile ikram ediliyordu. Dekorasyon müthiş, fonda çalan klasik müzik harika, servise söylenecek bir şey yok. Spesiyal kahveyi mi merak ettiniz; açıkçası bir şeye benzemiyordu. Güzel bir günü daha böylece sonlandırdık. 

Cumartesi serbest gündü. Özel hazırlanmış bir tur yoktu. Kahvaltıya biraz daha geç inip serbest günün tadını çıkarıyorduk. Keyifli bir kahvaltı sonrası grubumuz farklı aktiviteler yapmak üzere dağıldı. Kimileri alışverişe, kimileri Tuna Nehri boyunca gezintiye, kimileri tekrar Budin tarafına gittiler. Biz, daha önceden methini duyduğumuz Budapeşte Hayvanat Bahçesine gittik. Kahramanlar Meydanına yürüme mesafesinde olan hayvanat bahçesine metroyla ulaştık. Böylelikle Budapeşte’nin metrosunu da görme fırsatımız oldu. Temiz, konforlu, yeni bir metro ağı. İnsanlar seyahat sırasında ya kitap okuyor ya da yanındakilerle sessiz bir şekilde sohbet ediyor. Hayvanat bahçesini gezmek için de hava bir hayli müsaitti. Söyledikleri kadar güzel ve büyüktü bahçe. Her türlü hayvanı içinde barındırıyordu. Çıkışta vakit öğlen saatlerini gösteriyordu. Parka yakın bir gölet üzerindeki yerde kahve ve bira molası verdik. Daha sonra Opera Binasını ziyarete gittik. Gruplar ve rehber eşliğinde geziliyordu. Hatırı sayılır bir kuyrukta bekledikten sonra binayı gezebildik. Önceleri beklemekten biraz şikâyet ettiysek de tur sonrası beklemeye değer bir ziyaret yaptığımıza karar verdik. 

Saat 5.00’e geliyordu. Beş çayı keyfi yapmak için Budapeşte’nin en meşhur pastanesine gitmeyi planladık. Tekrar otelimizin caddesinin bittiği meydandaki meşhur pastane Gerbeaud’a geldik. İçeriye girmek için bekleyenler inanılmaz bir kuyruk oluşturuyordu. Meşhur kestaneli pastasını yemeği hayal ederken sadece içini ve vitrinindeki pastaları görüntülemek için izin alıp şöyle bir göz attıktan sonra başka bir kafede kahvelerimizi içtik. Cadde üstündeki hediyelik eşya mağazalarından buraya özgü birkaç hediyelik yanında Macarların meşhur şarabı Tokai’den birkaç şişeyle otele döndük.

Akşam için nerede yeriz, nasıl bir gece geçiririz diye resepsiyondaki görevlilerden bilgi alırken, otelin lokantasında Çigan müziği eşliğinde çok eğlenceli bir gece yaşayabileceğimizi söylediler. Tüm grup bu fikri olumlu karşıladı. Saat 20.30’da herkes toplanınca lokanta kısmına geçtik. Şefin tavsiyesi üzerine grubun büyük bir bölümü şnitzel siparişi verdi. Et yemeyenler fish&chips tercih etti. Şaraplar içilip yemekler yenirken keman, akordeon ve kontrbastan oluşan trio harika Çigan ve dünya müzikleri çalıyordu. Biz coştukça müzisyenler de coşuyor, her zaman olduğu gibi BTS grubu geceye şarkı ve dansları ile renk katıp tüm salona neşesi ile damgasını vuruyordu. Gecenin sonunda yorgunluktan olsa gerek, grubumuzdan bir kişinin hafif bir spazm geçirmesi önce telaşlanmamıza sebep olduysa da, çok kısa zamanda toparlanıp ayaklanması keyfimizi geri getirmiş, odalarımıza yatmaya çıkacakken vazgeçip kendimizi tekrar caddeye atıp bir kafede keyifli gecenin bitmemesi için bir kahve içimi daha geceyi uzatmaya ve ekim ayının sonunda böyle bir hava yakalamışken tadını sürdürmeye çalıştık. 

Pazar sabahı kahvaltı sonrası saat 10.00 gibi otobüsümüz gelip bizi havaalanına götürecekti. Kahvaltısını bitiren kendini trafiğe kapalı alana attı. Canlı cıvıl cıvıl cadde sabah sessizliğinde de güzeldi. Derken otobüsümüz geldi rehberimiz Klara havaalanına kadar bize eşlik etti. BTS grubu bir geziyi daha mutlu sonlandırmıştı. Ben de çok beğenip zevk aldığımız Budapeşte’den gururla dönüyordum. 

Bir Tutkudur Seyahat...