Einstein ve Freud’un mektuplarıyla cevap aradığı soru: NİÇİN SAVAŞ?

Savaş ve barış birer iklim gibi yayılırlar meydana geldikleri coğrafyalara. İlki hiç bitmeyen koyu ve soğuk bir kış, ikincisi tatlı bir bahar coşkusu taşır.

Bahar AKPINAR Perspektif
23 Eylül 2020 Çarşamba

Savaşı hiç yaşamayanlar için akılda tutulması için ezberlenmesi gereken tarihi bilgiler öbeği, yaşayanlar içinse unutulmak istense de akıldan hiç çıkmayan bir hakikattir. Bu iki derin kelime üzerine yazılan pek çok roman, çekilen sayısız film bizi o dünyaya yakınlaştırmaya, anlamaya çağırsa da bu kolay bir şey değildir. Tolstoy, ünlü romanı ‘Savaş ve Barış’ta barut kokusunu hiç almamış olanların zafer kazanmanın ne demek olduğunu anlayamayacağından bahseder. Ortadoğu’da barış rüzgarlarının estiği bu günlerde bu kavramlar üzerine mektuplaşan Albert Einstein ve Sigmund Freud’un mektuplarına göz atmak yerinde olacak diye düşündüm. 

‘Niçin Savaş?’ adı altında yayınlanan mektuplaşmaları başlatan Einstein olur. İlk mektubu 30 Temmuz 1932 tarihinde Postdam yakınlarındaki Kaputh kasabasından yazan Einstein, evrendeki olayları nesnel biçimde düşünmeye alışık olmasının insan iradesinin ve psikolojisinin karanlık dehlizlerini anlamaya yeterli olmadığını belirtir. Einstein mektubunda Freud’e birtakım sorular yöneltirken düşüncelerini şöyle ortaya koyuyor: 

“Her ülkede iktidar hırsı tarafından şekillendirilen yönetici sınıf, konu kendi ulusal bağımsızlıklarına geldiğinde düşmanca bir tavır içine girerler. Bu siyasal güç açığı çoğu zaman bir başka grubun sırf maddi ve ekonomik isteklerine ulaşmak için yaptığı eylemlerle desteklenir. Burada aklımda özellikle toplumsal değerler açısından ahlaki hiçbir bağ ve kaygı taşımayan bireylerden oluşan, savaşı silahların üretilmesi ve satılması olarak ve dolayısıyla kendi kişisel çıkarlarına katkıda bulunacak bir vesile, dahası kişisel güçlerini genişletecek bir fırsat olarak gören, her ülkede faaliyet gösteren küçük ama etkili bir grup var. (…) Nasıl oluyor da bu azınlık kendi hırsları ve emelleri doğrultusunda, herhangi bir savaş durumunda kayıplar verecek ve acı çekecek çoğunluğun iradesine böylesine hükmedecek duruma gelebiliyor?” 

Mektubunda savaş ile ilgili birkaç soru daha yönelten Einstein’ın mektubuna Freud Eylül 1932’de Viyana’dan cevap verir. Freud, bu konuda mektuplaşıyor olmayı memnuniyetle karşıladığını belirttikten hemen sonra karamsar bir giriş yapar. “Sizin, bir fizikçi ve bir ruhbilimcinin kendi bakış açılarından, her ne kadar farklı öncüllerden yola çıksalar da, en azından ortak bir paydada buluşabileceği ve bilinebilirliğin sınırlarında kalan bir konu seçmenizi bekliyordum” diyerek soruları yanıtlamak konusunda yetersiz kalmaktan ürktüğünü ancak düşününce Einstein’ın bu soruları bir bilimadamı olarak değil de, bir insan dostu olarak sorduğunu anladığını belirtir. Mektubunda Einstein’ın güç ve hak arasında kurduğu ilişkiyi ele alan Freud güç kelimesini şiddet ile değiştirerek evrimsel şiddetin gelişimine dair düşüncelerini ifade ederken “İnsan ve insan arasındaki çıkar çatışmaları, ilke olarak şiddete başvurma yoluyla çözülür. Bu, insanın dışlanmayı talep etmeyeceği hayvanlar aleminde de aynıdır” der. Hak arama ve şiddet olgularının birbiri içinden evrimleştiğinin altını çizerken güç sahibi olanı şiddete en yakın olarak konumlar. Savaşta uygulanan şiddetin bireye değil topluma yönelik olmasının ana tabloyu pek de değiştirmediğinin altını çizer. Freud’un bu konuda altını çizdiği bir başka konu savaşları önlemede güç ile şiddet arasındaki ilişkinin kırılması ve eşit bireylerden oluşan toplumların kurulmasıdır. Ancak bu cümleyi kurduktan hemen sonra “Böylesi bir toplum ancak kuramsal olarak mümkündür; insan topluluğu eşit olmayan güç dengeleri içerdiği için uygulamada durum her zaman karmaşıktır: kadınlar ve erkekler, çocuklar ve yaşlılar, savaşlar ve fetihler sonucunda efendi ve köle haline gelen galipler ve mağluplara dönüşürler” diyerek öne attığı teorinin ne denli uygulanamaz olduğunu belirtir. Einstein buna karşılık safını belli eden bir cevap yazar. Mektubu bir tespitten çok bir temennidir. Yazımı çok katıldığım bu temenni ile bitirmek istiyorum: 

“Ben barış için mücadele etmek istiyorum. İnsan savaş hizmetini reddetmediği sürece hiçbir şeyin savaşları ortadan kaldırması mümkün olmayacaktır. İnsanın inandığı bir şey, örneğin barış uğruna ölmesi, inanmadığı, örneğin savaş gibi bir şey yüzünden açı çekmesinden daha iyi değil mi? Ders kitaplarımız savaşı yüceleştirmekte, dehşetlerini ise anlatmamaktadır. Bu yöntemlerle çocuklara nefret aşılanıyor. Ben onlara barışı öğretmek istiyorum. Nefreti değil, sevgiyi öğretmek istiyorum. Savaşı değil!”

 

Kaynakça: Niçin Savaş? Einstein ve Freud Yazışmaları, Ayraç Kitap, Ankara 2009.