Bugüne kadar ülkemizde yapılan özelleştirmeler, birçok seçimde propaganda aracı olarak kullanıldı. Zannediyorum Türkiye tarihinin son 50 yılında devletin malını satmakla suçlanmayan bir hükümet olmamıştır. İşin gerçeğini bilemem, fakat liberal literatürde olması gerekeni dilim döndüğünce anlatacağım.
Biz kabul etsek de etmesek de ya da beğensek de beğenmesek de, insanoğlunun sahip olduğu ortalama bir etik değerler bütünü var. Spesifik olarak kişiden kişiye değişmekle birlikte, ortalama etik değerlerimiz, çıkarlarımızı doğrudan etkilemeyen şeylere karşı, oldukça kayıtsız kaldığımızı ortaya koyuyor. Bu sebeple, ekonomik faaliyetlerde bulunan devlet tabanlı şirketler, verimsiz oluyor.
Bugüne kadar ülkemizde yapılan özelleştirmeler, birçok seçimde propaganda aracı olarak kullanıldı. Zannediyorum Türkiye tarihinin son 50 yılında devletin malını satmakla suçlanmayan bir hükümet olmamıştır. İşin gerçeğini bilemem, fakat liberal literatürde olması gerekeni dilim döndüğünce anlatacağım.
Devletin ekonominin içerisinde olması konusunu tartışarak, konuya girmek doğru olacaktır diye düşünüyorum. Devlet bağlantılı şirketlerde verilen hizmetin kalitesi, iktisat biliminin temel tartışma konularından biri. Amerikan kapitalizmi ve kurduğu hegemonyasının altında yatan ekonomik dinamiğin ‘rekabet’ olduğu bilinir. Amerikan Ticaret Hukuku da diğer ülkelerden farklı olarak rekabeti korumak için ayrıca çaba gösteren görünümdedir. İnsanların bireysel çıkarlarını maksimize ederek, toplumun çıkarlarının maksimize edileceği öngörüsü liberal öğretinin temel çıkış noktalarından biri olmakla birlikte, gerçek hayatta bunu ispatlayan ya da aksine örnek oluşturan birçok vaka yaşıyoruz.
Temelde, çalışma hayatımda gözlemlediğim en önemli noktalardan biri, insanların kendi çıkarlarını maksimize eden modeller içerisinde daha verimli çalıştıkları yönünde. Buradan yola çıkarak asıl konumuz olan özelleştirmelere dönecek olursak, yukarıdaki örnekten çok daha vahim bir tablo ile karşılaşıyoruz. Devletin sahip olduğu şirketlerde, çalışanların verimliliği, ‘insanın doğası gereği’ özel sektör kadar yakından takip edilmiyor. Üretilen ürün veya verilen hizmetin kalitesi ise bu nedenle vasat kalıyor. Bir şirketin sahibi bir bireyle, devletin sahip olduğu bir şirketin geçici süreli, siyasi dalgalanmalara göre dahi görevi her an değişebilecek genel müdürünün performansları aynı olabilir mi? Yapacağınız yanlış görev dağılımının sonuçları size milyonlarca dolar olacaksa, çok sevdiğiniz yeğeninizi genel müdür olarak atayabilir misiniz?
Şirkette çalışan bir personelin, icraatlarındaki olumlu gelişmelerin kariyerine yansıma hızı, bir özel şirket ile devlet şirketinde aynı olabilir mi? Devlet şirketinde, performansınız büyüleyici dahi olsa, fark edilmeniz çeşitli sebeplerle oldukça gecikebilir ya da asla gerçekleşmeyebilir. Oysa özel şirkette fark edilmemeniz mümkün değildir çünkü sizi fark etmemek müteşebbisiniz için direkt olarak para kaybı anlamına gelecektir. Herhangi bir nedenle o şirkette fark edilmeseniz bile, kendinize fark edilebileceğiniz daha akıllı bir işveren bulabilirsiniz.
Biz kabul etsek de etmesek de ya da beğensek de beğenmesek de, insanoğlunun sahip olduğu ortalama bir etik değerler bütünü var. Spesifik olarak kişiden kişiye değişmekle birlikte, ortalama etik değerlerimiz, çıkarlarımızı doğrudan etkilemeyen şeylere karşı, oldukça kayıtsız kaldığımızı ortaya koyuyor. Bu sebeple, ekonomik faaliyetlerde bulunan devlet tabanlı şirketler, verimsiz oluyorlar. Zaman zaman etik değerleri çok yüksek insanlar, yöneticisi olduğu devlet şirketini kendi şirketi gibi sahiplenip, ciddi efor harcasa da, bunlar istisnai örnekler olmaktan öteye geçemiyor. Dolayısıyla, tüm ekonomik tartışmalardan bağımsız bir şekilde, devlet eliyle ekonomi için üretim yapılmasını insanın doğası gereği doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Tabii bazı istisnalar dışında.
Margaret Thatcher ve İngiliz Demiryolları
İngiliz ‘Demir Leydi’ Margaret Thatcher döneminde yükselen liberal ekonomik politikaları Birleşik Krallık’ta uygulayan lider oldu. Yazının buraya kadarki kısmında, devlet tabanlı şirketlerin, insanın doğası ve şu an itibariyle sahip olduğu etik değerler toplamı nedeniyle başarısız olduğunu ve bu nedenle özelleştirmelerin mantıklı olduğunu savunmuştum.
İngiltere örneğinde ise bazı istisnaları görebileceğiz. Margaret Thatcher yaptığı birçok özelleştirmeyle işsizliği hortlatan ve bu nedene bağlı olarak İngiliz holiganizminin ortaya çıkması için uygun şartları oluşturan ‘demir leydi’ olarak bilinir. Yaptığı en büyük hatalardan biri de, devlete ait demiryollarının özelleştirmekti. Demiryolları, özelleştirme özeleştirisi için harika bir örnek. Demiryolları yapısı itibariyle çok ciddi yatırımlar, aynı zamanda yeni demiryolu güzergâhları için de büyük alanların kamusallaştırılması gereken bir iş alanı. Bir süre sonra, özel şirketlerin demiryolları için gerekli bakımları yapma konusunda oldukça zorlandığı, aynı zamanda yeni güzergâhlar için gerekli toprakları satın alma konusunda yetersiz kaldığı görüldü. Devlete aitken demiryolları bir alanı rahatça kamulaştırabiliyor, çok yüksek değerli alanlar söz konusu olduğunda, toprak sahiplerine aynı değerdeki başka bir devlet toprağını vererek problemleri hızlıca halledebiliyordu. Fakat özel şirketlerin böyle imkânları olmadığından, demiryolları sistemi adeta çöktü. Bunun ardından İngilizler demiryollarını tekrar devletleştirme yoluna gitmek zorunda kaldı.
Buradan makul ekonomistlerin çıkardığı ders şu oldu: Özelleştirmeler ekonomik verimliliği artırmakla birlikte, bazı hayati ve spesifik sektörlerde devlet kesinlikle var olmalı. Bir ülkenin sahip olduğu en önemli şey olan insan kaynağını optimum seviyede kullanılması için, ben müsaadenizle devletin mutlaka olması gereken sektörlere eğitim ve sağlığı da ekliyorum.
Hayati önem taşıyan birkaç sektörü dışarı çıkarırsak, yazının başında bahsettiğim nedenlerle devletin üretime dahil olmamasını, üretimi desteklemesi gerektiğini düşünüyorum.
Özelleştirme Matematiği
Son olarak özelleştirme matematiği ile düşüncelerimi rakamlara dökmek istiyorum. Bugüne kadar Bafra Tütün ve Sigara Fabrikasının kapısından hiç içeri girmemiş olmasına rağmen, buradan emekli olan bir insanla tanıştınız mı bilmiyorum, ama ben böyle insanların olduğunu biliyorum. Bu kadar özelleştirmeden sonra dahi zaman zaman kamuda liyakatsiz atamalarla ilgili çıkan haberleri görüyoruz. Bu problemleri çözmek için, insanların vicdanlı ve ahlaklı olmasını bekleyemeyiz. Tüm liyakat sorunlarının en temel çözümü, özelleştirmedir. Matematiksel olarak, devlete ait tütün fabrikası, kapısından geçmeyen işçileri ve ilgisiz müdürleriyle 100 lira kâr etmektedir. Bir çalışanın yıllık maliyeti ise 1 lira olsun. Bu kâr edilirken şirkette gerçekten çalışan 100 kişi vardır. 500 kişi ise günümüz tabiri ile ATM memuru olsun. Devletin buradan geliri 100 TL olan kardır. Aynı zamanda 100 gerçek çalışan+ 500 ATM memuru buradan maaş alarak ekonomik çıkar sağlamaktadır. Bu fabrika özelleştiğinde işten çıkarılacak 500 ATM memurunun maaşı artık ödenmeyeceğinden ve şirket artık kâr odaklı büyüyeceğinden şirketin kârı yıllar içerisinde artacaktır. Bu artış sonucu devletin alacağı kurumlar vergisi artacaktır. Aynı zamanda artık bu ATM memurlarının maaşını ödemeyeceği için de giderleri büyük oranda azalacaktır. Şirket özelleştiğinde devlet artık 100 lira kârından olmuştur ama 500 lira da ATM memuru maaşı da ödemek zorunda değildir. Diğer taraftan özelleşen şirket artık 500 liralık az maaş ödediği için aynı verimle dahi 600 lira (100 lira eski kâr + 500 lira atm memuru gideri artık yok) kâr etmektedir. Devlet buradan yaklaşık 125 lira yıllık kurumlar vergisi elde edecektir. Dolayısıyla hem bu fabrikadan elde ettiği gelir artmış, hem de fabrika için yaptığı harcamalara katlanmak zorunda kalmamıştır. Fabrikanın artık hayalindeki villayı alabilmek için geceleri heyecandan uyuyamayan bir genel müdürü olacağı için de, şirketin kârlılığının ne oranda artacağı yorumunu sizlere bırakıyorum.
Son olarak, bu özelleştirmenin kaybedeni, ATM memurları olmuştur. ATM memurlarını ekonomiye katmak için de, devletin artık daha fazla imkânı vardır. Üstelik özelleştirme sonrası hak edenin daha çok kazandığı bir sistem olacağından, ATM memurlarının da bir kısmı kendi zincirlerini kıracak, sisteme ayak uyduramayanları da, geçmişte hak etmedikleri refahı anarak iç çekeceklerdir.
Özelleştirmelerin hakkaniyete uygun bir şekilde, şeffaf olarak yapıldığını varsayarsak;
Sevgili dostlar, sizce de özelleştirilmiş bir dünya daha adil değil mi?