March of the Music hareketimle Terezin’e götürdüğüm öğrencilerin ürünleri ile ara verdiğim Viktor Ullmann yazılarıma nihayet geri döndüm.
Viktor Ullmann, Theresienstadt’taki 100 günlük zorunlu çalışma günlerinden sonra ‘Freizeitgestaltung’ yani ‘Boş Zaman Değerlendirmesi’ veya ‘Boş Zaman İçin Ayırım’ olarak adlandırılan düzenleme, Nazi subayları tarafından onaylanmış. Ullmann bu dönemde, ‘Yahudi Öz İradesinin Kültür Organı’, himayesi altında tam olarak 23 eser vermiştir. Bunların arasında üç tane piyano sonatı, yaylı çalgılar dörtlüsü için bir eser, ‘Koro İçin Yahudi Şarkıları’, film müziği, tek perdelik operası olan ve ayrıca incelenmesi çok mühim olan ‘Der Kaiser von Atlantis’ ve 1944’te bitirdiği ve Rilke'nin ‘Die Weise von Liebe und Tod des Cornets’ esinlendiği son eseri vardır. Ullmann, ‘Der Kaiser von Atlantis’ adlı operasında Hitler’i anlatmıştır. Diğer bütün eserleri gibi bu eseri de tarihi bir belge niteliğinde.
Ullmann, Theresienstadt’ta, piyanist, müzik eleştirmeni, eğitmen ve hatta şef olarak da etkin bir kişilik olmuştur.
Theresienstadt’ta çok sayıda koro, kabare grubu, klasik ve popüler orkestraların varlığının yanı sıra çok sayıda müzik eleştirisi yazıldı, müzik eğitimi verildi. Ullmann tarafından yönetilen bir 'Modern Müzik Stüdyosu' oluşturuldu. Mozart, Beethoven, Brahms, Janácek veya Suk'un senfonik ve oda müziği eserlerinin yanı sıra oratoryolar, dini, ulusal şarkılar, Carmen, Tosca veya The Bartered Bride gibi operalar da seslendirildi. İlk seslendirilişleri Theresienstadt'ta gerçekleştirilen birçok yeni eser bestelendi. Bu eserler, içerdiği müzikal öğeler veya şarkı sözleriyle kamp gerçekliğini doğrudan doğruya yansıttılar. Birçok sanatçı, gerek zorunlu çalışma günlerinden kurtulmak gerekse de Auschwitz'e gönderilmekten kurtulmak için olanca güçleriyle yeni bestelenen bu eserlerde yer ve rol aldılar. Ullmann, bu önemli organizasyonun direktörlüğünü yaparken diğer bestecilere de çok destek verdi. Özellikle, Haas, Klein, Schull ve Krasa’yı çok önemsedi. Müzik eleştirmenliği alanında çok ciddi şekilde hizmet verdi. Eğer bugün Theresienstadt’taki müzikal faaliyetlerden haberimiz varsa Ullmann’ın, elimize geçen 26 yazısı sayesindedir. Tüm bu konser ve müzikal faaliyetler yer altında başladı. Ancak 1944 yılının haziran ayında Naziler burayı propaganda amacı ile ‘model kamp’ olarak göstermek isteyince, tüm faaliyetler yer altından görünür bir platforma taşındı. Üstelik caz müziğinin kesinlikle yasak olduğu Theresiensdadt’ta, propaganda filmi için sözde bir caz kulübü bile kuruldu. Her ne kadar bu kamp dünyayı kandırabilmek için makyajlanıp gösterilmiş olsa da, Theresiensdadt’ta da diğer kamplarda olduğu gibi hastalık, idam, ölüm, işkence ve ölüm kamplarına gönderilme aynı şekilde vardı.
Ullmann, 1943 yılında ‘Der Kaiser Von Atlantis’ operasını besteledi. Operanın librettosunu, Theresiensdadt’taki kültürel yaşamda faal olan bir diğer mahkûm Petr Kien tarafından yazıldı. Petr Kein hem şair hem de bir ressamdı. Der Kaiser Von Atlantis ölüm üzerine derin bir sorgulamadır. Atlantis İmparatoru ile Ölüm karakterleri arasındaki yüzleşmeyi anlatır. Atlantis İmparatoru Ölüm’ü askere çağırarak ‘kötü öge’lere karşı kutsal bir savaş açar. Fakat Ölüm bu teklifi reddeder. Çünkü İmparator’un onu bu modern savaşa dahil etmesine içerler. Ölüm insanlığa ve İmparator’a bir ders vermek ister ve ölümü herkes için imkânsız kılar. Ölüm varoluşun içindeki merkeziyetini bu yolla göstermek ister.
1944 yılının sonbaharında Der Kaiser von Atlantis Operası Terezin’de sahnelenmeye hazırlanırken provalar sırasında bir şey olmuştu. Nazi subayları, İmparator karakteri ile Hitler arasındaki benzerliği fark etmiş ve eserin sahnelenmesini iptal etmişlerdi. Çünkü Der Kaiser von Atlantis, modern savaşı ve savaşı daimi kılmak isteyenleri eleştirmektedir. Hatta gücün ne kadar zorbaca olduğunu anlatmaktadır.
Viktor Ullmann, Theresiensdadt’ta bestelediği adeta tarihi belge niteliğindeki çok önemli eserlerinin yanı sıra bir insan olarak insanlık görevini de Auschwitz Ölüm Kampına gönderildiği güne kadar bir gün bile düşünmeden sonuna kadar yapmıştı. Depresif olmayı, vazgeçmeyi seçmemiş tam aksine müzik ile yaşam dolu olmayı, verdiği tam destek ve güçle diğer insanlara da ışık olmuştur.
Sadece olağanüstü besteciliğine değil insanlığına da büyük hayranlıkla...