Ekim ayında Roland Garros hakkında konuşmak, yazı yazmak biraz garip geliyor. Oyuncuları montlu ve çoğunlukla taytlı ve uzun kolluyla oynarken görmek çok alışık olduğumuz bir şey değil. Hele ki toprak kort sezonunda. Ama bu sene hiçbir şey alıştığımız, bildiğimiz gibi değil. Roland Garros oynanabilmesi bile müthiş bir şey. Yazabilmek daha da müthiş tabii.
Bu seneki Roland Garros Turnuva Philippe Chatrier Kortunun çatısının tamamlanması ve kullanıma hazır olmasıyla daha da heyecanlı başladı. Çünkü Paris, aylardan mayıs da olsa ekim de olsa yağmur tehlikeleriyle biliniyor. En azından turnuvanın yağmur yüzünden aksamayacak olduğunu bilmek hem oyuncuları hem de izleyicileri bir nebze rahatlatmıştır. Bunun dışında tabii ki de içinde bulunduğumuz pandemi dönemi ve herkesin sağlığının korunması adına da belirli değişiklikler vardı. Tribünlerini dolu görmeye alıştığımız Roland Garros kortları, sınırlı sayıda izleyiciyle çok boş gözüküyordu.
2020 yılında değişmeyen bir şey vardı. Nadal’ın şampiyonluğu. Roland Garros’ta 100. maçını kazanarak, 13. şampiyonluğunu kucakladı Rafa. Grand Slamlerde de Federer ile eşitlenerek totalde 20 şampiyonluğa ulaşmış oldu. Rafa’nın finaldeki rakibi Novak Djokovic’di. Tenis dünyasında bu eşleşmeye heyecanlanmayacak kişi yoktur herhâlde. Yılların rekabeti, uğruna program iptal edilen, evlerde hazırlık yapılan maç. Nadal maç öncesinde her zamanki gibi favoriydi. Toprak onun en sevdiği ve en başarılı olduğu zemin. Karşısına kim gelirse gelsin, tenis otoriteleri tarafından her zaman favori olarak gösteriliyor. Fakat Djokovic de, Rafa’yı toprakta birkaç kez yenmiş, ona mental ve fiziksel baskı kurabilecek bir rakip. Dünya 1 numarası. Bütün bunları devreye soktuğumuz zaman da, çok çekişmeli ve yüksek tempolu bir maç hayal ettik. Fakat işler çok beklediğimiz gibi olmadı.
Nadal ilk seti 6-0 ile hanesine yazdırdıktan sonra herkes şoka girdi. Oynanan oyunlar uzun, ralliler çekişmeliydi. Ama kimsenin bir Grand Slam finalinde 6-0’lık bir set sonucu beklediğini düşünmüyorum. Nadal ne kadar konsantre ve hatasızsa, Djokovic onun tam tersi bir görüntü çiziyordu. İzlemeye alışkın olduğumuz Nole yoktu sahada. İkinci set de 6-2 ile Rafa’nın oldu. Son set ise işler Djokovic adına değişti. Üçüncü sette kırdığı servisten sonra hem enerjisi hem de oyunu kendine geldi, fakat Nadal’ın bu seti de almasına engel olamadı. Böylece Rafa Nadal 6-0, 6-2, 7-5’lik sonuçla 13. Roland Garros şampiyonluğunu elde etti. Bu tenis tarihi için de unutulmaz bir gündü. Nadal, bir Grand Slam’de 100 ve üzeri maç kazanan oyunculara dahil oldu. Ayrıca tarihin en çok Grand Slam kazanan oyuncuları listesinde de sayısını Federer ile eşitledi. İkisinin de şu anda toplamda 20 slam şampiyonluğu bulunuyor. Federer’de sosyal medyada yaptığı açıklamada yakın arkadaşı Nadal’ı kutlamayı ihmal etmedi.
Virüs varken ve tehlikeliyken Grand Slamler nasıl oynanır, oyuncular, seyirciler nasıl korunur diye düşünüyorduk birkaç ay önce. Fakat hem US Open hem de Roland Garros, kısıtlamalar ve alınan önlemlerle başarılı bir şekilde gerçekleşti. Tabii ki seyircisiz, kalabalıklar olmadan aynı zevki vermedi bizlere. Ama bu durumda bile çok çekişmeli maçlar izleyebilmek, Nadal-Djokovic maçına tekrar şahit olabilmek büyük bir şanstı. Seneye inşallah daha sağlıklı günlerde, bol seyircili Grand Slamler izleyebiliriz.