İsrail için tarihi kazanımlar elde ettiğini düşünen Netanyahu ise bu kazanımların protestoların gölgesinde kalması sebebiyle göstericileri “anarşistlere” benzeterek, bunları durdurmak için gerekli her türlü tedbirin alınacağını söyledi. Protestoların gelinen noktada artık bir ulusal güvenlik meselesi haline dönüştüğünü ifade eden Netanyahu, doğrudan protestolardan rahatsız olduğunu kamufle etmek için de Kovid-19’un yayılma hızına atıfla, göstericileri “virüsün kuluçkacıları” olarak isimlendirerek, hükümetin uygulamayı planladığı yasakları meşrulaştırmaya çalıştı. Haydar Oruç – www.aa.com.tr
O hatıralardan aklımda kalan en önemli anekdotlardan birisi de İsmet İnönü’ye dairdir.
İnönü, Cumhurbaşkanı olmadan önce İstanbul’a her gelişlerinde Pera Palas'ta kalırdı. Kaldıkları oda, Jak Kamhi’lerin evinin tam karşısındaydı. Bir süre sonra çocuklar pencereden ilişki kuramaya başlar. Jak Kamhi ile Ömer-Erdal İnönü kardeşlerin dostluğu o zamanlara dayanır, buldukları her fırsatta pencereden pencereye seslenerek şakalaşmaya başlarlar.
Jak, Teknik Üniversitede okurken İnönü artık Cumhurbaşkanı’dır. Günün birinde arkadaşı Ömer İnönü onu babasıyla tanıştırmaya götürür. İnönü, nerede okuduğunu sorar, o da mühendislik okuduğunu söyler. Bunun üzerine İnönü, “mektebi bitirdiğinde, sakın yol yapmaya kalkışma, sonra bütün köylüler şehirlere akın eder” der. Mektebi bitirir, mühendis olur, yol yapmaya başlar. Yaptığı ilk yol, Maçka’dan Dolmabahçe’ye inen yoldur, o yol İnönü Köşkü’nün önünden geçer. O evin adı “İnönü Köşkü”dür ama rahmetli İsmet İnönü orada hiç oturmaz, orada oturmak, Jak Kamhi’nin arkadaşı, oğlu Ömer İnönü’ye düşer.
Jak Kamhi, “Doğduğu evde kütüphane bulunan şanslı” çocuklardan birisiydi. Bu bilgiyi yedi sene önce okuduğumda hatıratında, bir yere kaydetmiştim. Ölüm haberini duyduğumda bütün bunlar geldi aklıma.
MUHSİN KIZILKAYA
1990’lı yıllardan beri stand-upçılık yapan Kamerun kökenli Dieudonné M'bala M'bala, siyasal ve ideolojik angajmanlarını ifade etmekten hiç çekinmemiş Siyah bir komedyen. Irkçılık karşıtı söylemi, ekolojist militanlığı, Filistin halkıyla somut dayanışma eylemleri, anti-FN'ci tutumuyla, 1990'lı yıllar boyunca açık solcu kimliğiyle ün yapıyor. 2002'de kölelik hakkında bir film yapmayı tasarlıyor. Fakat maddi destek alabilmek için başvurduğu Ulusal Sinematografi Merkezi (CNC) projeyi reddediyor. Dieudonné (Türkçe okunuşu Dyödone) bunu CNC'deki Yahudilerin, Yahudi soykırımı dışında yaşanmış tarihsel acıların bilgisinin, hafızasının yaygınlaştırılmasına karşı bir tutumu olarak yorumluyor. Bu noktadan sonra komedyenin skeçlerinin içeriği ve siyasal yönelimi giderek antisiyonizm kılıfı altında açık bir antisemitizme doğru evriliyor. Ona göre Yahudiler kendi acılarını ve ölümlerini para kazanmak ve bir ülke inşa etmek için satmıştır. Başka bir tarihsel acının görünürlük kazanması da onların business’ine ters düşmektedir.
Dieudonné'nin kat ettiği bu ideolojik güzergâh onu hayli hızlı biçimde aşırı sağa, daha doğrusu onun özgün bir biçimi olan kızıl-kahverengi kanadına doğru yaklaştırır. Kızıl-kahverengi'den anlamamız gereken, eşitlik, adalet ve anti-emperyalizm gibi kimi sol değer ve tutumlarla, sağın antisemitizm, din, aile, ahlak, patriyarkalizm ve homofobi gibi en gerici ideolojik unsurlarının bir alaşımı. Dieudonné'nin bu süreçte en yakın dostu ve bir nevi ideolojik mentoru haline gelecek olan Alain Soral'in yönettiği küçük siyasal akımın mottosu bu fikrî bileşimi şöyle ifade ediyor: “Emeğin solu, değerlerin sağı”. 2000’li yıllarda küreselleşme karşıtlığı ve Amerikan karşıtlığı aynı zamanda bu akımın temel harcını teşkil ediyordu; İran, Suriye, Rusya'nın yanı sıra Küba ve Venezüela gibi devletler de kızıl-kahverengi evrenin “iyilik eksenini” oluşturuyordu. Kuşkusuz bugün Trump’ın Amerika’sı da bu kafileye katılmış durumda.
Dieudonné, ırkçılık karşıtı geçmişine rağmen 2000’li yılların ortasında Le Pen'in elini sıkacak noktaya gelecektir. Ama ilişkileri bununla sınırlı kalmaz, Le Pen, komedyenin kızının vaftiz babası olacaktır. Bu manevi ve dokunaklı yakınlaşmanın maddi uzantıları da elbette oluşacak ve Dieudonné'nin küçük tiyatro salonu FN'nin kimi toplantıları için akıl almaz fiyatlara kiralanacaktır. 2008'deki bir gösterisinde ise, Yahudi soykırımının varlığını inkâr eden en ünlü “tarihçi” Robert Faurisson'u sahneye davet ederek ona “yanında durulamazlık” ödülünü verir. Ödülü getirenin kostümü ise çizgili ve sarı yıldızlıdır..
URAZ AYDIN
https://www.e-skop.com/skopdergi/sohretler-semboller-nefretler-postfasizmin-fransa-sahnesi/5898
İsrail ile BAE arasındaki normalleşme anlaşması için 15 Eylül’de Beyaz Saray’da bir tören yapıldı. Törene BAE’den dışişleri bakanı seviyesinde bir katılım yapılmasına rağmen, Netanyahu’nun İsrail’i başbakan seviyesinde temsil etmek üzere hem de özel bir uçakla Washington’a gitmesi de büyük tepki topladı.
Ancak Trump ve Netanyahu tarafından tarihi bir adım olarak sunulan bu normalleşme anlaşması da İsrail toplumunda karşılık bulmadı. İsrail için tarihi kazanımlar elde ettiğini düşünen Netanyahu ise bu kazanımların protestoların gölgesinde kalması sebebiyle göstericileri “anarşistlere” benzeterek, bunları durdurmak için gerekli her türlü tedbirin alınacağını söyledi. Protestoların gelinen noktada artık bir ulusal güvenlik meselesi haline dönüştüğünü ifade eden Netanyahu, doğrudan protestolardan rahatsız olduğunu kamufle etmek için de Kovid-19’un yayılma hızına atıfla, göstericileri “virüsün kuluçkacıları” olarak isimlendirerek, hükümetin uygulamayı planladığı yasakları meşrulaştırmaya çalıştı.
Bunun sonucu olarak bir türlü protestolara ve vaka artışına engel olamayan İsrail hükümeti, çareyi tekrar sokağa çıkma yasağı uygulanmasında buldu. Fakat bu kısıtlamalar da gösterilere engel olamayınca, Eylül sonunda meclise getirilerek Likud ve Mavi-Beyaz İttifakı’nın desteğiyle kabul edilen bir yasayla, hükümete birer haftalık sürelerle “özel acil durum” ilan etme yetkisi verildi. Protesto gösterilerini engelleme yasası olarak da isimlendirilebilecek bu yasayla; 20’den fazla kişinin bir araya gelmesi ve insanların özel ve zaruri haller haricinde evlerinden 1 km’den daha fazla uzaklaşması yasaklandı.
Fakat getirilen bu yasaklar, protestoları durduramadığı gibi en temel demokratik haklardan olan protesto hakkının kullanımını da engellediği gerekçesiyle yoğun eleştirilerle karşılandı. Muhalefetteki Meretz Partisi’nin lideri Yair Golan yaptığı açıklamada, bu yasakların protestoları durduramayacağını, aksine insanların bir yolunu bulup tepkilerini göstermeye devam edeceğini söyleyerek, protestoculara destek verdi. Ayrıca Tel Aviv’deki protestolara katılan Tel Aviv Belediye Başkanı Ron Huldai’nin de polis tarafından darp edilip yaralanması tepkileri daha da artırdı.
Getirilen yasakların muhafazakâr kesimlerin kamusal alanlardaki ibadet / faaliyetlerini kapsamadığını ileri süren sol kesimler, hükümeti çifte standart uygulamakla eleştirdi. Bunun sonucu olarak hükümet karşıtları ile destekçileri meydanlarda karşı karşıya gelmeye başladı ve zaten ideolojik kamplaşma nedeniyle gergin olan toplumdaki fay hatları son gelişmelerle daha da gerildi.
Bu gerginlik kaçınılmaz şekilde Mavi-Beyaz İttifakı içindeki sol tandanslı milletvekillerini etkiledi ve Turizm Bakanı Asaf Zamir, protestoları ve Netanyahu’nun politikalarını gerekçe göstererek bakanlık görevinden istifa etti. Zamir, Netanyahu’ya güvenmediğini ve onun başkanlık ettiği bir hükümette yer almak istemediğini ifade etti. Zamir’in istifası nedeniyle bir açıklama yapan ana muhalefet partisi Yesh Atid (Gelecek Var) lideri Yair Lapid ise yaptığı açıklamada, Zamir’in sadece istifa etmekle kalmayıp, hükümeti de ciddi şekilde itham ettiğini söyleyerek hükümetin hemen istifa etmesi talebinde bulundu. Hükümette yer alanları İsrail’e değil doğrudan Netanyahu’ya hizmet etmekle suçlayan Lapid, bir an önce seçime gidilmesi gerektiğini ifade etti.
Bazı haber kaynaklarına göre, yaklaşık 100 bin üyesi bulunan Siyah Bayrak Hareketi'nin önümüzdeki hafta sonu ülke genelinde eylem düzenlemesi bekleniyor. Gerçekleşmesi halinde pandemi dönemindeki en geniş katılımlı gösteri olması beklenen bu eyleme, İsrail polisinin nasıl tepki göstereceği ise merak konusu. Zira son dönemdeki yaygın ihlaller nedeniyle eleştirilere muhatap olan polis teşkilatının, bu gruba da şiddetle mukabele etmesi halinde olayların büyüyeceği ve bunun sonunda hükümetin bozulabileceği değerlendiriliyor. Dolayısıyla devlet kurumlarının devam eden protestolara nasıl yaklaşacağı, İsrail devletinin demokrasinin yanında mı yoksa Netanyahu’nun kontrolünde mi olduğunu gösterecek.
HAYDAR ORUÇ
Jak Kamhi’nin cenaze töreninde dikkatimi çeken bir boşluk vardı. İş dünyasından önemli isimleri aradı gözlerim ama bulamadı.
Ahmet Nazif Günal ve Sedat Aloğlu’nu gördüm. Sedat Bey ile de ayaküstü sohbet ettik.
Ama Türk burjuvazisinin üç büyük ailesinden yani ne Koç Ailesi’nden ne Sabancı Ailesi’nden ne de Eczacıbaşı Ailesi’nden kimseyi göremedim. Bu durumu yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Bunu yalnızca pandemi ile açıklamak bana pek de ikna edici gelmiyor. Oysa hem Vehbi Koç hem Nejat Eczacıbaşı hem de Sakıp Sabancı yazdıkları hatıra kitaplarında hem ticareti hem de sanayiciliği öğrenme süreçlerinde Türk Yahudilerinin birikiminden çok istifade ettiklerini anlatmışlardır.
Bu üç aile de 100 sene önceye gittiğimizde köken olarak tüccar ve sanayici değildi. Bu işleri Yahudilerden öğrendiler ve bayrağı devraldılar. 1942 Varlık Vergisi tarihi de bu bağlamda kritik bir dönüm noktasıdır.
Türk Yahudilerinin endüstri ve ticaret alanındaki sembol ismi de Jak Kamhi’dir. Bence üç aileden de en az birer isim cenazeye gelmeliydi.
NAGEHAN ALÇI
Eski Türkiye-İsrail İş Konseyi Başkanı ve bir ithalat-ihracat şirketinin sahibi Menashe Carmon, bu durumum Türkiye’yi, İsrail’in en büyük altıncı ticaret ortağı yaptığını söyledi. Ülkeler arasındaki mevcut ticari ilişki, İsrail’in toplam ticaretinin yüzde 2 ila yüzde 3’ünü temsil ediyor. Buna rağmen ülkeler arasında yeterince ticaret yapılmadığına dikkat çeken Carmon, ”İki ülke birbirine çok yakın. Uygun fiyatlı ve kaliteli ürünlerin teslimatı hızlı bir şekilde sağlanabiliyor. İsrail, Türkiye ile arasındaki ticari değeri geliştirmiyor. Yazılım, tıbbi cihazlar ve tarım gibi gelişmiş ürünler gönderiyor olabiliriz. Türkiye, İsrail’in toplam ticaret hacminin yüzde 10-15’ini oluşturmalı” diye konuştu.
Carmon sorunun iş insanlarında değil, Türkiye ile İsrail hükümetlerinin arasında olduğunu söyledi. Daha önce de sorunlar olduğunu fakat bu sorunların sonuna gelindiğini, günümüzde ise bir son göremediğini belirten Carmon, “İsrail’deki birçok kişi için Türkiye artık potansiyel bir iş ortağı değil ve bu Türkiye’deki iş insanları için de geçerli” dedi.
Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde modern dönem Türkiye uzmanı olan Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak, Türkiye-İsrail siyasi ilişkisinin düşük bir seviyede olduğunu belirtti ve ekledi: “İlgili elçiliklerde bayraklar dalgalanıyor. Bu diplomatik ilişkilerin varlığının bir göstergesidir, daha fazlasının değil.”
Yanarocak’a göre Amerika Birleşik Devletleri (ABD) – Türkiye ilişkileri kötü durumda ve İsrail, Ortadoğu’da ABD’nin bir uzantısı olarak görüldüğü için, yakın gelecekte İsrail-Türkiye siyasi ilişkilerinde herhangi bir iyileşme olmayacak.
FEHİMCAN ŞİMŞEK
İsrail, Filistin’e operasyon düzenler, bir grup çıkar, Türkiye Yahudilerine kendince laf sokar.
Ermenistan, sivillerin olduğu şehirleri bombalar, bir grup çıkar Türkiye Ermenilerine “Hadi yorum yapsana” der. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı söz ettiğimiz ya da hedef aldığımız insanlar, farkında olan var mı?
Bu ülke vatandaşı Ermeni gençlerin yüzde 92’sinin ana dili Türkçe, UNESCO, Türkiye Ermeni dilini “Kesinlikle tehlikede olan dil” diye tanımladı yıllar önce.
Daha önce yazmıştım, İsrail’e girişte, pasaportumdaki Suudi Arabistan VIP vizesi nedeniyle havalimanında alıkonulduğum zaman, İsrail’in İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli, Türkiye Yahudi’si basın danışmanının kefaletini yeterli bulmamıştı konuştuğum MOSSAD görevlisi.
Herkesin aynı özelliklere sahip olduğu, herkesin aynı şeyi düşündüğü, herkesin tek tipleştiği bir ülke olamayız, olmamalıyız. Hem çok milletli, çok inanışlı bir imparatorluk olan Osmanlı’yla övünüp hem de Türkiye Yahudileri ve Türkiye Ermenilerini kendilerini alakadar etmeyen olaylar nedeniyle hedef almak ne yaman bir çelişki...
Özay Şendir
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ozay-sendir/borca-girmeyin-oleyim-kizim-6332856
Netten okumalar
https://www.wsws.org/tr/articles/2020/10/09/pers-o09.html
https://www.youtube.com/watch?v=_BSwI18gYsk
http://www.kanalben.com/boyozu-izmir-markasi-yapan-musevilerdir-makale,6301.html
Takılan tweetler
bir vakitler Edirne...@birvakitler1
Yıl, 1912... Isaac J. Canetti işi, Alyans Mektebi yadigârı...
https://twitter.com/birvakitler1/status/1315972635847798784
OctopodArt@OctopodArt
Ayvansaray'da bulunan Kastoria Sinagogunu daha doğrusu bahçe kapısını görmüş müydünüz? Makedonya'nın Kastoria kentinden İstanbul'a göç eden Sefarad Yahudilerinin memleketlerinin adını yaşattıkları sinagogun 1453 yani tam da fetih yılında yapıldığı düşünülmektedir... 1937 yılında boşaltılan ahşap yapıdan günümüze ne yazık ki bahçe duvarı ile birlikte sadece o kapı kalmıştır.
https://twitter.com/OctopodArt/status/1316279063795900417
Muzaffer Karaaslan@KaraaslanMzffr
Ankara, Yahudi Mahallesi'nin 1929 yılına ait bir fotoğrafı. Evler iki katlı, cumbalı, kiremit çatılı tipik Ankara evi. Yapı malzemesi başta kerpiç olmak üzere tuğla, taş ve ahşap. Bu fotoğraftan göremiyoruz ama büyük bir çoğunluğunun tavanları da kalem işi ile bezeli. (F. VEKAM)
https://twitter.com/KaraaslanMzffr/status/1318219576308600834
bir vakitler Edirne...@birvakitler1
Memleketten havadis var...
"Edirne Musevileri ve spor...
Musevî vatandaşlarımız burada futbol, voleybol, basketbol, tenis şubelerini ihtiva eden bir spor kulübü tesis etmişlerdir.
Kulüp (Yavuz kulübü) ismini taşımaktadır..."
Tarih, 22 Kânunuevvel [Aralık] 1932"...
https://twitter.com/birvakitler1/status/1318070912428769280