“Görmeyi öğrenin… Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu fark edeceksiniz…” Leonardo Da Vinci
Tarihler 2 Ekim 2020’yi gösteriyordu. Berlin Türk Müziği Konservatuarında verdiğim yoga eğitimini yeni tamamlamıştım. Kitabımın ve oyunumun kapağını tasarlayan değerli dostum Nilgün Kayapınar’ın davetiyle Aby Warburg’un ‘Mnemosyne Picture Atlas’ adlı sergisine gidiyordum. Benimle gelen öğrencim ve arkadaşım Leonard Couvee’ye derste yoga felsefesinin özünün tüm zamanların kadim öğretileri ile aynı şey olduğunu söylemiştim. Müzeden içeri girdiğimizde ise arkadaşlarım ve ben gözlerimize inanamadık. Çünkü Aby’nin Mezopotamya inançlarından öldüğü zamana kadar uzanan tüm zamanların kadim öğretileriyle ilişkili sanat eserlerini topladığı bir serginin içinde bulmuştuk kendimizi. Neredeyse her eserde Aby’nin gerçeği ve aydınlanmayı arayışını görmek mümkündü. Peki, kimdi bu Aby Warburg?
Yahudi asıllı olan Aby Moritz Warburg 13 Haziran 1866 yılında Hamburg’da tutucu ve banker bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Aby erken yaşlarda ailesindeki katı şekilde uygulanan dini ritüellere karşı geldiği gibi ailesinin onun için çizdiği kariyer planlarını takip etmeyi reddediyor. Leonardo Da Vinci dâhil olmak üzere inançlar ve sanat alanında araştırmalar yaptığı uzun bir yolculuğa çıkıyor. 1927 yılında başladığı ‘Mnemosyne Picture Atlas’ adlı çalışmasını tamamlayamadan 1929 yılında hayata gözlerini yumuyor.
Aynı günlerde yazımı hazırlama zamanım yaklaştığı için bana ilham verecek bir dizinin arayışındaydım. Cevap dostum Janserey Nalân Yıldız’dan geldi. Bana ısrarla ‘Raised by Wolves’dizisini izlemem gerektiğini söylüyordu. O kadar ısrarcıydı ki WhatsApp’tan dizinin ilk bölümünü bile göndermişti. İlk bölümü izlediğimde ise aradığım ilhamın bu dizide olduğunu anlamıştım. HBO Max’te yayınlanan ve yönetmenliğini Ridley Scott’un yaptığı dizi ‘Anne’ ve ‘Baba’ olarak adlandırılan iki androidin bir uzay gemisinde yeni bir gezegene inişiyle başlıyor. Yanlarında taşıdıkları embriyolara, ‘anne’nin bedenini taşıyıcı olarak kullanmak suretiyle hayat vermek ve doğacak olan bebeklerin bakımlarını üstlenmek ise androidlerin temel görevleri. Kahramanlarımız Sol adında bir tanrıya inanan ve Mitraizm inancına sahip insanlar ile ateistler arasındaki savaştan kaçarak bu gezegene geliyorlar. Dünyadaki savaşta bir ölüm makinesi olarak kullanılannecromancer olduğunu öğrendiğimiz ‘Anne’ ise bu gücünü yenidünyaları olan Kepler-22b’de çocuklarını korumak için kullanacak. Biz de Mitraizm, bilim kurgu, Ana Tanrıça Kibele mitinin izlerini taşıyan sürükleyici bir maceranın içinde bulacağız kendimizi.
Anlayacağınız ‘Kozmik Bilinç’ ağlarını örmüş, yazmam gerek konuları bir araya getirmiş, bana da annemin mesleği olan terzilik düşmüştü. Çünkü Aby Warburg’un sergisinde gördüğüm eserler ile dizi ortak bir noktada birleşiyordu: Mitraizm inancı! Gelin zamanda ve mekânda bir yolculuğa çıkalım ve bu inancın kökenlerini birlikte inceleyelim.
Benimle zamanda ve mekânda bir yolculuk yapmaya hazır mısınız? Rotamızı antik Roma dönemine ayarlıyoruz. Kemerlerinizi sıkıca bağlayın. Yolculuk başlasın. Evet! Eğer ayaklarınızın altındaki kaygan taşları ve mağaranın içindeki keskin nem kokusunu alabiliyorsanız yolculuğumuz başarılı geçti demektir. Şu anda Roma askerlerinin erginlenme ya da inisiyasyon törenlerinin yapıldığı bir Mithra tapınağındasınız.
Mithra, antik dönemde güneş ile ilişkilendirilmiş bir tanrı idi. Zerdüşt’ten önce
etkili olan bu inanç sistemi Zerdüşt sonrası dönemde de gücünü arttırmıştır. Mezopotamya ve Anadolu’daki inanç sistemleri ile etkileşime giren Mithra kültü Roma İmparatorluğu’na kadar yayılmış ve Roma’da ‘Mithras’ın Sırları’ adını alarak tüm imparatorlukta ki en etkili din haline gelmiştir. Mitraizm üzerinde en etkili olan inanç sistemi ise o dönemde Anadolu’da en yaygın inanç sistemlerinden biri olarak kabul edilen Ana Tanrıça Kibele kültü olmuştur. Anadolu’da Kibele kültü ile karşılaşan Magi’ler (Mithra rahipleri), Mithra kültü ile Kibele kültünü birleştirdiler. Mithra inancındaki taurobolium’un (kurbanın altında adayın kanla vaftiz edilmesi) da bu değişimden sonra, Kibele ile birlikte anılmaya başlanmasından sonra ortaya çıktığı belirtilmiştir. Mithras mağarasında aday üzeri dallarla örtülü bir çukura çömelir ve çukurun üzerinde kurban edilen boğanın kanıyla yıkanırdı. Her tarafı kanla kaplanan rahip daha sonra pıhtılaşan kanı içerdi. Izgaranın altında kanla yıkanan aday bu ritüelle tanrının ölümü ve dirilmesi (ya da yeniden doğması) çevresinde eklemlenmiş, dini tören usullerini belirleyen bir dramaya katılıyordu. Ana Tanrıça’ya kurban edilen hayvanlar, Ana Tanrıça’nın bir parçası olacak yani Tanrılaşacaktı. O nedenle Tanrıça’nın etini yemekle insanlar da ileride Ana Tanrıça’nın bir parçası olmak istiyorlardı. Tabi ki Kibele ile bütünleşmeye sadece kan içip kanla yıkanarak ulaşmayacaklardı. Ünlü mitolojist Mircea Eliade’nin söylediklerine göre Mithra kültünün en önemli özelliklerinden birinin Mitraistlerin yedi dereceli bir sınavlar sürecini geçerek kurtuluşa ulaşacağına inanılmış olmalarıydı. Mitraizme girecek olan kişi, yedi dereceyi geçer ve son olarak kılıçla parçalanmış bir çelengi alır ve başına koyardı. “Mithras benim tacım!” diyerek aydınlanmaya ulaştığına inanılırdı.