Sudan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliklerinden (BAE) sonra 23 Ekim’de İsrail ile ilişkileri normalleştirme anlaşması imzalayarak, İsrail’in var olma hakkını kabul eden beşinci Arap ülkesi oldu[1]. Bu Bahreyn ve BAE’den farklı olarak her önemli Arap-İsrail savaşına, İsrail’i düşman ülke olarak kabul ederek asker gönderen Sudan için önemli bir adım oldu. Ayrıca belki dikkat etmişsinizdir, 31 Ekim’de ABD ve Sudan da yeni bir anlaşma daha imzaladı. Sudan’ın egemenlik dokunulmazlığının (Sovereign Immunity) onaylanması anlamına gelen bu anlaşma ile ABD Hamdok hükümetine demokrasiye geçiş sürecinde büyük bir destek vermekle kalmadı[2], aynı zamanda İsrail ile imzalanan iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi anlaşmasına bağlı kaldığı sürece Sudan’ın, ABD’nin himayesinde olacağı belli oldu. Hem İsrail, hem de ABD ile yumuşayan ilişkiler, 2011 yılında Güney Sudan’ın ayrılması ile petrol gelirlerinden büyük ölçüde mahrum kalan Kuzey Sudan için çok ama çok önemli.
Çin’i Dizginlemek, İsrail’i İçselleştirmek
Aslında 2017’de Obama’nın imzaladığı kanun kuvvetinde kararname ile ABD o tarihe kadar Sudan’a karşı uyguladığı birçok yaptırımı zaten askıya almış, 2017 Ocak sonunda fiilen görevi devir alan Trump da geri kalan yaptırımların rafa kaldırılmasına öncelik vermişti. Tabii Obama ve Trump bu adımları Sudan’ın ali menfaatleri için atmadı. Afrika’ya kıtanın doğusundan girip, batısından çıkan ve başta Sudan olmak üzere tüm Sahra altı Afrika’ya kara yolları, limanlar, tren rayları ve OBOR katarları sunup, silah ihraç eden Çin’i giriş kapısında denetlemek ve sınırlamak için yaptı. Bunun için biraz geç kalındıysa da, herhalde gözetilen, “zararın neresinden dönülse kardır” mantığı. Ayrıca eğer Çin’in ilgisi eğer Güney Sudan’da kalan petrol kuyuları ise, pazar paylaşımı gibi, ülke etki alanı paylaşımı da önemli[3]. Bu arada Sudan, ABD’ye terör kurbanları için 335 milyon dolar gibi sembolik bir tazminat ödedi. Buna karşılık ekonomisini rayına oturtabilmesi için alacağı resmi dış yardım şimdi artık kapıda. Ama bu “ilişkileri normalleştirme anlaşmaları”, Sudan gibi canından başka kaybedecek pek az şeyi olan yoksul bir İsrail düşmanı ülkenin, beşi bir yerde arasına katılması, Çin’i dışlamaktan öte, İsrail’i bölgesinde içselleştirmek ve içine sindirmek açısından değerli. Tabii Sudan-İsrail anlaşmasının ayrıntılarının biraz ortaya çıkması lazım.
Sudan’ın Ekonomik Dinamiğini Yağmur Duasından Öteye Taşımak İçin
2011 yılındaki ayrılıktan önce 43 milyon nüfusu ve 1.890.000 kilometrekare yüzölçümü ile en büyük üçüncü Arap ülkesi olan Sudan, 2010 yılına kadar, muhatap olduğu yaptırımlara rağmen, dünyanın en hızlı büyüyen ilk 17 ülkesi arasındaydı. Ancak 2011’de Güney Sudan’ın ayrılmasıyla, işsizlik ve enflasyonun acımasız stagflasyon dişlilerine takılı verdi. Yine de Sudan içinde bulunduğu tüm çatışma atmosferine ve yaptırımlara rağmen çarklarını döndürmeye devam etti. Evet, ülkede yolsuzluk ve yoksulluk hep el ele yürüdü. Sudan, Suudi Arabistan’dan 1 milyar dolarlık yardım karşılığı, Yemen’e asker gönderdi[4]. Bu iç savaşla birbirinin boğazına sarılan ülkenin evlatlarının kanından bile medet umması demekti. Güney ile kopan bağlar, azgın dalgaları biraz durdurdu. Juba ve Hartum yönetimlerinin Port Sudan’dan petrol ihracatı yapılmasına imkân veren anlaşmayı imzalamaları ile ilişkiler kadar çıkarları da dengeledi. Yine de kuzeyi ve güneyi ile Sudanlar yoksul iki ülke. Sadece Kuzey Sudan’a bakacak olursak, 2018 yılı itibarı ile 40,85 milyar dolar gayrisafi yurtiçi hasılası olan ülkede aynı yıl kişi başına gelir düzeyi sadece 980 dolar olmuş. Sudan’da temel ekonomik faaliyet hâlâ geleneksel olarak tarım. Üstelik yağmurun rahmetine kalmış bir tarım.
İsrail-Sudan İlişki Normalleşmesinin Şifreleri
O halde ilk düşünülmesi gereken şey sulamalı tarıma geçilmesi olmalı. Evet, 2008 yılında Hartum’un kuzeyinde bir baraj inşaatını tamamlayabilmişlerdi (Hamdab Barajı veya Merowe Multi-Purpose Hydro Project). Bu baraj ülkenin elektrik yüzü görmesini sağladı. Ancak tarımda sulama oldukça teknik donanımı gerektiren bir konu. En uygun miktarda sulamayı, toprağı tuzlandırmayacak şekilde yapmak, çiftçiyi adeta tarım teknisyeni olarak eğitmek ile ilgili. Ayrıca su tasarrufu, pis su arıtması, yağmur ve sel sularının tutulması da artan çevre sorunlarının çözülmesine yardım için gerekli. Bunların hepsi için geliştirilmiş teknolojiler mevcut. Şimdi Sudan için bunların adresi belli.
Sudan’da nüfusun yüzde 80’inin tarımda faaliyet gösterdiği düşünülecek olursa tarım nüfusunun sulama, tohum, gübreleme ve tarım zararlıları ile mücadele konusunda eğitimi bu ülkenin ciddi bir atılım yapması için düşünülmesi gereken adım. Tarıma dayalı sanayi dallarının küçük ve orta ölçekte kurulması ve geliştirilmesi kadar, tarım makinaları ile ilgili teknik eğitim de önemli. Ufak makine atölyelerinde imalat ve tamirat yapılması için ara eleman yetiştirilmesi, bu ülkenin yoksulluk zincirlerini kırmasını ve sürdürülebilir büyüme trendlerini tekrar yakalamasını sağlayabilir.
Pekiyi bu konularda Sudan’a kim yardımcı olabilir? Tabii ki İsrail. İşte bu nedenle Trump’ın seçim öncesi Sudan’ı da İsrail ile ilişkilerini normalleştirme sürecine sokmuş olması, Sudan için önemli. İş ki bunu kullanabilsin ve normalleşecek ilişkiler aşırı akımlara kurban edilmesin. 23 Ekim’de imzalanan anlaşma bence Sudan’a, kullanabilirse büyük imkânlar sunmakta. Tabii hem İsrail, hem de diğer Arap ülkeleri de geniş tarım alanları olan Sudan’da artan tarımsal üretimden nemalanabilir. Ürünler çeşitlenir, insanlar doyar, işsizlik azalır. Aslında dereyi görmeden paçayı sıvamamak ve anlaşmanın kapsamını bilmek gerek. Ama hayali bile güzel değil mi? Ne olursa. İyi bir şey olduğu kesin. Hem İsrail, hem Sudan için. Trump için de artık gök kubbede bu anlaşmaların hoş sedası yankılansın.
[1] Mısır 1979, Ürdün 1994, BAE ve Bahreyn Eylül 2020
[1] Hiba Morgan (31 October 2020), https://www.aljazeera.com/news/2020/10/19/us-president-gives-sudan-its-biggest-hope-yet
[1] Çin’in Büyük Nil Petrol İşletme Şirketinin (The Greater Nile Petroleum Operating Company) yüzde 40 hissesine sahip olması, etki paylaşımının mantığını açıklarken, Kuzey Sudan’daki gelişmeleri dikkatle izlemeyi ve Hartum hükümetini desteklemeyi ABD için zorunlu bir misyon haline getirmiş bulunuyor.
[1] Belki zaten tüm Arap-İsrail savaşlarına da para karşılığı asker göndermişti.