Leonarda di Caprio’nun başrolde oynadığı ´Catch Me If You Can´ (Sıkıysa Yakala diye çevrilmiş) filminde şöyle bir hikâye vardı. "İki fare süt kazanına düşmüş. İlki kendini kaderine teslim etmiş ve boğulmuş. İkincisi ise mücadele devam ederek çırpınmış ve sütü kaymağa çevirerek kazandan çıkmayı başarmış. İşte şu an ikinci fareyle konuşuyorsunuz."
Döviz kurlarındaki sert yükseliş devam ediyor. Ülke ekonomisi dolar bazında bir hayli küçülürken, şirketler de istikrarsız kur nedeniyle bilançolarını yönetmekte zorlanıyor. Her kriz elbette beraberinde bir takım fırsatları da getiriyor. Zor bir ülkede yaşadığımız gerçek, ama bugün bunun için üzülmek yerine neler yapabileceğimizi anlatmaya çalışacağım.
Zor zamanlarda bu hikayeyi anımsarım. Korona virüsün ekonomiye olumsuz etkileri, döviz kurundaki istikrarsız hareketler, jeopolitik riskler üst üste geldiğinde karar vermek ve finansal riskleri yönetmek için oldukça bir zor dönem yaşıyoruz. Bu yazıda içerisinde bulunduğumuz durumun zorluğunu anlatmak değil, yüzyıllardır akıntıya karşı yüzmeye çalışarak kol kaslarını bir hayli geliştirmiş olan bu coğrafyanın tüm insanları için, mevcut durumu fırsata çevirebilmek için yapılabilecekleri anlatmaya çalışacağım.
Söylediğim şeyim hiç kolay olmadığının farkındayım. Ancak gemimizi yüzdürmeye çalışıyorsak, zorluklardan kaçamayız. Geldiğimiz noktada öncelikle mevcut kurlarla Türk ürünlerinin neredeyse bedava olduğunu daha önceki yazılarımda söylemiştim. Geldiğimiz noktada, bir saniye bile beklemeden tamamen ihracata yoğunlaşmalıyız. Mevcut kur nedeniyle iç pazar muhakkak küçülecek. İç pazarda yaşanan daralmayı ihracat haricinde telafi edebilme şansımız olmadığına göre, muhakkak ihracata olan ilgimizi maksimum seviyelere çıkarmalıyız. Bu noktada, ihracat operasyonlarını yürüten departmanların özel olarak bilgilendirilmesi, kalifikasyonlarının artırılması ve adeta var olma savaşına gider gibi bir ciddiyet ve azimle yeni pazarlar aranmalıdır. İşin matematiksel kısmına değinirsek, bugüne kadar Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı her zaman Avrupa Birliği olmuştur. Ürünlerimizin kalitesi Avrupa’da ikinci sınıf ürüne, fakat gelişmemiş pazarlarda ise birinci kalite ürüne tekabül etmekteydi. Şu anki kur nedeniyle, daha önce fiyat tarafında örtüşemediğimiz için genel olarak çok etkin olamadığımız Sahra altı Afrikası ve Güney Amerika pazarında şansımızın arttığı gerçek.
Şu anki makroekonomik dengelerimiz nedeniyle 100 dolarlık ihracat yapabilmek için, 70 dolarlık ithalat yapmamız gerekiyor. Elbette bu yükselen kurdan ihracat anlamında sağladığımız faydanın maksimize edilmesinin önündeki en büyük engel. Yükselen kur, ucuzlayan işçilik (TR’de asgari ücret Çin’den daha düşük) nedeniyle, 70 dolarlık ithalatımız içerisinde düşük ve orta teknoloji ithalatında mutlaka bir azaltmaya gitmemiz gerekiyor. Bu seviyelerde artık bu ithalatın bir kısmının Türkiye’de üretilerek giderilmesi oldukça ekonomik bir hale geldi. İhracat kısmını toparlamak gerekirse, şu anda ihracat için çok kritik bir döneme girdik. Ekonominin bu zor günlerinde ihracat potansiyelini değerlendirebilen şirketler, ülkenin yeni yıldızları olacak. Şirketlerin bu potansiyelini tam olarak kullanması hem ülke ekonomisi hem de kendi gelecekleri için belirleyici olacak.
Bu konuda diğer konu ise şirketlerin yabancı ortak bulması için uygun bir zaman olması. Kurun seviyeleri nedeniyle Türk şirketlerinin global bazda değeri oldukça düşmüş oldu. Sağlam temelleri olan veya gelecek vadeden Türk şirketleri, bu ortamda daha kolay yabancı yatırımcı bulabilir. Elbette ülkemizin çeşitli riskleri var ancak, gelinen kur seviyeleri çok ciddi seviyeler. 4-5 yıl öncesinin yarı fiyatına inen şirket değerleri mutlaka bu riski almak isteyecek yatırımcıları çekecektir. Türk şirketleri, doğru yabancı yatırımcılarla hem daha kolay bir ortaklık gerçekleştirebilir, hem de bu şirketlerin ‘know how’unun kendilerine aktarılması ile bu zorlu günlerden daha rahat çıkabilir.
Yapılacaklar listesi daha uzayıp gidiyor. Ancak uzun teknik yazılarla sıkmak istemiyorum. Fakat bu yazıda olmazsa olmaz maddelerden biri de elbette ‘hedging’. Bu dönemde döviz riski bulunanların kesinlikle ve kesinlikle hem aşağı hem de yukarı yönlü risklere karşı çift taraflı olarak hedge işlemler yapmalarını şiddetle tavsiye ederim.
Sevgili dostlar son olarak şunu söyleyeyim. Bir gün bir müşterimize risklerden bahsederken bana şöyle bir anekdot vermişti. “Kadirhan Bey, bu şirket üç darbe, sayısız hükümet değişimi ve onlarca ekonomik kriz gördü. Eminim Avrupa’da bu şirketin başına gelenlere dayanamayacak ülkeler vardır.” Bu çok hak verdiğim bir bakış açısı. Bizler kolay bir ülkede yaşamıyoruz ve çeşitli zorluklarla mücadele ediyoruz. Bugüne kadar şirketlerimiz de, insanlarımız da zorluklarla mücadele etmesini bildiler. Moralimizi bozan ve bizi sinirlendiren şeylere rağmen, mücadeleye devam edip, sütü kaymağa çeviren fare olmak için çalışmalıyız.