NBA´in tutumu birçok çevre tarafından takdir edilse de ligin fazla politize olduğu konusunda da eleştiriler de yok değil.
Bundan 12 sene önce, ilk defa işletme dersine girdiğimde şirketlerin “aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey” yöntemini kullanması salık verilmiş, işletmelerin siyasi konulara pek de bulaşmaması gerektiği söylenmişti. Ancak geçtiğimiz on yıla bakıldığında iş dünyasının, kutuplaşan dünyada bitaraf olanın bertaraf olmasından daha çok korkmaya başladığı açıkça görülmekte. Giydiği ayakkabı, içtiği kahve veya bindiği arabayla siyasi görüşünü belli eden yeni nesil, tüketim kararlarını markaların politik duruşlarına göre vermeye başladı.
Küresel piyasadaki bu değişimin göbeğinde olan NBA’in de bundan nasibini aldığını söylemek kaçınılmaz. Basit bir örnek vermek gerekirse, 1990’larda ligin (hatta basketbolun) sembolü olan Michael Jordan’a üniversitesine gittiği Kuzey Kaliforniya eyalet seçimlerinde Demokrat Parti’den aday olan siyahi adaya destek verip vermeyeceği sorulduğunda, onun verdiği cevap “Cumhuriyetçiler de ayakkabılarımı alıyor” olmuştu. 2020’ye geldiğimizde ise ligin yüzü LeBron James, iki gün önce kesinleşen seçimlerde Biden’ın kazanmasını Twitter’dan kutlamayı eksik etmedi. Hem de bunu Cleveland’a şampiyonluğu getiren blokunun fotoğrafı üzerine Biden’ı montajlayarak yaptı.
Bunun yanında Amerika’da son zamanlarda ırkçılık karşıtı gösterilere destek veren NBA, sahip olduğu platformu ve erişim gücünü bu konuyla ilgili görüşlerini her fırsatta belirtmek için kullandı. Maçlara çıkılan formalardan tutun, sosyal medya kanallarına, koçların maç sonu soru cevap seanslarından, takım sahiplerinin bu konuda çalışan STK’lara yaptığı bağışlara kadar birçok yoldan bu konudaki çizgisini çizdi. Başkanlık seçiminde ise bazı Cumhuriyetçi kesimlerden gelen baskı ve eleştirilere rağmen salonlarını sandıklara açan takımlar, halkı oy vermeye teşvik etti.
NBA’in bu tutumu birçok çevre tarafından takdir edilse de ligin fazla politize olduğu konusunda da eleştiriler yok değil. Chicago merkezli Harris araştırma şirketinin eylül ayında yaptığı 2000 kişilik anket sonuçları buna bir örnek. Verilen yanıtlar NBA’in diğer liglere göre (Amerikan futbolu ve beysbol), siyasi parti çizgisinde en çok ayrılma gösteren organizasyon olduğunu ortaya çıkardı. Bunun yanında eskiye göre neden daha az basketbol izlendiği sorulduğunda, yüzde 38 ile en önemli sebebin “NBA’in siyasetle fazla içli dışlı olması” olarak gösterildi.
Korona virüsü sebebiyle hâlihazırda kan kaybeden NBA’in, siyasi seçimleri dolayısıyla kısa vadeli gelir kaybını göze alıp almayacağı önemli bir soru. Öncelikle yüzde 80’e yakın oyuncusu siyahi olan ligin, özellikle ırk odaklı siyasi konulardan uzaklaşması zor görünüyor. Ayrıca 90’lardan itibaren oyuncuların gücünün iyice arttığı, tek başlarına dev şirketlere dönüştükleri de bir gerçek. Örneğin yazının başında adı geçen LeBron James’in kişisel servetinin 500 milyon dolara yakın olduğu, kariyeri boyunca kazandığı paranın ise bir milyar doları aştığı tahmin ediliyor. O ve onun gibi nice oyuncunun aktif kariyerleri bittiğinde de NBA ekonomisine yapacağı katkı hesaba katıldığında, kısa vadeli kayıpların göze alınabileceği görülüyor.
Burada düşünülmesi gereken başka bir etmen ise NBA’in orta ve uzun vadede küresel hedeflerinin olması. Dünya çapındaki etkisini arttırma isteği, Asya’dan Afrika’ya birçok yeni pazara ulaşma hedefleri doğrultusunda, siyasi duruşunun ilerici çizgide olması bir nevi zorunluluk. Ancak ABD içerisinde bu çizgiyi korurken, söz konusu Çin olduğunda daha çekimser bir tavır sergilemiş olması geri dönüşü olmayan bu siyasileşme sürecinin tutarlılığı konusunda soru işaretlerini ortaya çıkarmadı değil.
Bakalım önümüzdeki dönemlerde, hele ki uluslararası aktörlerin daha da etkili olacağı bir NBA’de nasıl politikalar izlenecek. Maçlar kadar bunlar da basketbol severler için merak konusu olacağa benziyor.