Holokost döneminde, birçok Yahudi´yi gizleyerek, onları mutlak ölümden kurtaran ve Yad Vaşem Holokost Müzesi tarafından ´Uluslararası Dürüst´ unvanı ile onurlandırılan Arnavut kökenli iyi insanları paylaşmaya devam ediyoruz.
Balkan Yarımadasının güneydoğu kıyısında küçük ve dağlık bir ülke olan Arnavutluk 803 bin kişilik bir nüfusa ev sahipliği yapıyordu. Bu nüfusun sadece 200 bini Yahudi’ydi. 1933’te Hitler’in iktidara gelmesinden sonra birçok Yahudi Arnavutluk’a sığındı. Sayılarına ilişkin kesin rakamlar yok, ancak farklı kaynaklar 600 ile 1.800 Yahudi mültecinin, İsrail topraklarına veya diğer sığınabilecekleri yerlere varabilmek umuduyla Almanya, Avusturya, Sırbistan, Yunanistan ve Yugoslavya’dan bu ülkeye girdiğini tahmin ediyor.
1943’teki Alman işgalinin ardından, Arnavut nüfusu, olağanüstü bir hareketle, işgalcinin ülke sınırları içinde ikamet eden Yahudilerin listelerini teslim etme emirlerine uymayı reddetti. Dahası, çeşitli devlet kurumları, birçok Yahudi aileye, nüfusun geri kalanıyla karışmalarına izin veren sahte belgeler sağladı. Arnavutlar sadece Yahudi vatandaşlarını korumakla kalmamış, aynı zamanda Arnavutluk’a hâlâ İtalyan yönetimi altındayken gelen mültecilere sığınak sağlamış ve kendilerinin toplama kamplarına sürgün edilme tehlikesini göze almışlardı.
Yahudilerin sağlanan kayda değer bu yardım, bugün hâlâ ülkenin en yüksek etik kodu olarak hizmet veren bir şeref kanunu olan ‘Besa’da temellendirildi. Besa kelimenin tam anlamı ile ‘sözü tutmak’ anlamına gelir. Besa’ya göre hareket eden kişi, sözünü tutan, kişinin hayatına ve ailesinin hayatına güvenebileceği kişidir.
Hem Yahudilere, hem de Yahudi olmayanlara sağlanan yardım, ulusal bir onur meselesi olarak anlaşılmalıdır. Arnavutlar yardım sağlamak için yaşamlarını riske attılar, dahası Yahudileri kurtarma ayrıcalığı için birbirleriyle yarıştılar. Bu eylemler şefkat, sevgi dolu ve muhtaç olanlara hatta başka inanç veya kökene sahip olanlara yardım etme arzusundan kaynaklanıyordu.
Müslüman çoğunluğa sahip tek ülke olan Arnavutluk, diğer Avrupa ülkelerinin başarısız olduğu yerde başarılı oldu. Alman işgali sırasında Arnavutluk sınırları içinde yaşayan neredeyse tüm Yahudiler, Arnavut kökenliler ve benzer mülteciler, tek bir ailenin dışında kurtuldu. Etkileyici bir şekilde, savaşın sonunda Arnavutluk’ta öncekinden daha fazla Yahudi vardı.
NURO HOXHA
Sazan Hoxha, artık hayatta olmayan Nuro Hoxha adına konuşuyor: “Dindar Müslümanlar olarak, hümanist duygularla Yahudilere koruyucu elimizi uzattık. Bunu nedeni Besa, dostluk ve kutsal Kuran’dı. Arnavutluk’ta, toplumumuzda bir öğretmen ve dini bütün bir Müslüman olarak tanınan Nuro Hoxha’nın büyük oğluyum. Nazilerin Yunanistan’dan Vlore’ye geldikleri ve Yahudilerin saklanmaya başladıkları o korkunç zamanları hatırlıyorum. On yaşındaydım. Avlonya, Berat ve Elbasan’daki Yahudiler, 1492’den beri Arnavutluk’ta yaşıyorlardı. Ayrıca birçok Yahudi de Yunanistan’ın Yanya şehrinden kaçıp buraya gelmişti.
Babam Nuro, dört Yahudi aileyi korudu. Hepsi onun arkadaşlarıydı. Babamın onlara verdiği sözleri çok iyi hatırlıyorum; ‘Şimdi tek bir aileyiz. Hiç bir kötülük çekmeyeceksiniz. Oğullarım ve ben sizleri hayatımız pahasına, tehlikeye karşı savunacağız’ demişti.
Yahudi aileleri, geniş evimizden ulaşılan yeraltı sığınaklarına sakladık. On iki kişiden oluşan, üç kuşak İllia Sollomoni ve Mojsi Negrin aileleri vardı. İsimlerini hatırlamadığım başkaları da vardı. Sığınakları iyice kapatıp, kamufle etmiştik. Ama onlar için başka gizli kaçış yolları da vardı. Benim görevim, sığınaklardaki ailelere yiyecek ve birtakım ihtiyaçları için alış veriş yapmaktı. Yaşadığımız yerin sakinleri anti-faşistti ve hepsi birçok Müslüman Arnavut ailenin Yahudileri barındırdığını biliyordu.”
21 Temmuz 1992’de Yad Vaşem, Nuro Hoxha’yı ‘Uluslararası Dürüst’ unvanı ile onurlandırdı.
BESİM VE AİSHE KADİU
Besim ve Aishe Kadiu çiftinin kızları Merushe Kadiu anlatıyor: “Babam, Almanların Yahudi misafirlerimizi öldürmelerine izin vermeden önce kendi ailesini öldürmesi gerektiğini söylemişti. Bizler Kavaje köyünde yaşardık. 1944 yılında, kısa bir süre için ailemiz, iki Yunan Yahudi’sini faşistlerden korudu. İsimleri Jakov ve Sandra Batino idi. Bu ikisi kardeşti. Bize Tiran’dan gelmişlerdi. Babaları, İtalyanlar tarafından bir kampa yerleştirilmişti. Sandra ve Jakov, Nazilerden korktukları için bize sığınmışlardı. Diğer bir aile de onların ebeveynini saklayıp koruyorlardı.
Sandra, Jakov ve ben çok yakın arkadaş olmuştuk. Hepimiz aynı yatak odasında yatardık. Arkadaki yatak odamızın penceresindeki parmaklıklarda bir delik açtığımızı hatırlıyorum, eğer Almanlar bizde saklandıklarını keşfederlerse kaçabilirlerdi. Alman devriyelerini sürekli izliyorduk. Almanlar, evden eve giderek Yahudileri ciddi olarak aramalara başladıkları zaman, babam Jakov ve Sandra’yı uzak bir köye götürdü. Daha sonra kurtuluşa kadar onların tüm ihtiyaçlarını sağladık. Kurtuluştan sonra Kavaje’de büyük bir kutlama olmuştu. Jakov ve Sandra’dan aldığımız telgrafı ve kurtuluş sevincini hatırlıyorum. Kısa bir süre sonra Tiran’a döndüler ve arkasından İsrail’e göç ettiler.
İsrail’den gelen çok güzel mektuplarım ve resimlerim var. 1992 yılında İsrail’e ailem adına ‘Uluslararası Dürüst’ unvanını almak için davet edildim ve bir süre Arnavutluk-İsrail Dostluk Derneği başkanlığı yaptım. O yıllarda herkes böyle şeylerden korkardı. Ama dostluk ve sevgi bütün korkuları yendi.”
21 Temmuz 1992’de,Yad Vaşem, Besim Kadiu ve eşi Aishe Kadiu’yu ‘Uluslararası Dürüst’ unvanı ile onurlandırdı.
DESTAN VE KİRECH BALLA
Destan ve Kirech Balla’nın kızları Lime Balla anlatıyor: “Tüm köylüler Müslüman’dık. Tanrı’nın çocuklarını Besa’mız altında barındırıyorduk.
1910 yılında doğdum. 1943’te Ramazan ayı döneminde, Tiran’dan on yedi kişi Shengjergli adlı köyümüze geldi. Bunlar Yahudi’ydi ve Almanlardan kaçıyorlardı. İlk başta onların Yahudi olduğunu bilmiyordum. Onları köylüler arasında paylaştık. Soyadları Lazar olan üç erkek kardeşi biz almıştık.
Biz fakirdik, yemek masamız bile yoktu, ama onların yiyecek veya barınak için bize ödeme yapmalarına izin vermedik. Ben odun kesmek ve su çekmek için ormana giderdim. Bahçemizde sebze yetiştirirdik. Bu yüzden yiyeceğimiz çok boldu. Yahudiler on beş ay boyunca köyümüzde sığındılar. Hepsine, bizim gibi çiftçi kıyafetleri giydirmiştik. Yerel polis bile köylülerin Yahudileri barındırdığını biliyordu. Birçok farklı dilin konuşulduğunu hatırlıyorum.
1944 yılının aralık ayında, Yahudiler partizan olan yeğenimizin onlara yardım ettiği Priştine’ye gittiler. Ondan sonra Lazar kardeşlerle olan tüm temasımızı kaybettik. Kırk beş yıl sonra,1990 yılında Solomon ve Mordehay Lazar bizimle İsrail’den temas kurdular.”
4 Ekim 1992’de, Destan Balla ve eşi Kirech Balla, Yad Vaşem’de ‘Uluslararası Dürüst’ unvanı verilerek onurlandırıldı. Ödül kızları Lime Balla’ya verildi.