Türkiye´de uzun yıllardır, bazı konuları gereğinden çok daha fazla konuşurken, bazı önemli konuları ise yeterince konuşmuyoruz. Bugüne kadar gördüğüm hem ekonomik hem de siyasi analizlerde, Türkiye´nin demografik yapısı için yapılan detaylı bir analize ne yazık ki rastlamadım.
Kelime tanımıyla belli bir bölgedeki nüfusun yaş, cinsiyet gibi çeşitli yönlerden özelliklerini inceleyen bilim dalıdır demografi. Bu konu konuşulurken ilk akla gelen ülke Japonya. Bugüne kadar Japonya kadar demografik keskin değişiklikler yaşayan ve bunun ülke ekonomisine etkilerini sert şekilde yaşayan başka bir ülke olmamıştır.
Bugün itibariyle Japonya’nın nüfusu yaklaşık 125 milyon iken, önümüzdeki 40 yılda bu nüfusun 80 milyona inmesi beklenmektedir. Yaşlı nüfusa sahip Japonya, dışarıdan göç almayı da kabul etmeyerek, yaşlılığa teslim olmayı tercih etti. Bu sebeple 1990’ların başından bu yana Japon ekonomisi durgunluk yaşamakta. Hem demografik yapısı hem de Japon kültürünün etkisiyle ekonomik büyüme için yapılan tüm müdahalelere rağmen tam anlamıyla başarı sağlanamamıştı. Deflasyon yani fiyatlar genel düzeyindeki aşağı yönlü hareket sorununu da hala çözebilmiş değiller.
Bunun en büyük nedeni elbette demografi. Japonya’nın azalan nüfusu nedeniyle toplam talepte nüfus kaynaklı bir negatif girdi var. Altyapı sistemlerinden tutun konut stokuna kadar, nüfusun azalması tüm bu ekonomik değişiklikleri sert şekilde etkiliyor. Nüfusunun 120 milyondan 80 milyona üstelik 40 sene içerisinde düşeceği bilinen bir ülkede yatırım yapmanın ya da ekonomiyi yönetmenin ne kadar zor olduğunu düşünün.
ABD de demografi üzerine çok kafa yoran bir ülke. Süper güç olmanın sorumluluğu ile ABD zaten genlerinde olan göçmenliğe yönelik bir nüfus politikası güttü ve nüfusunu artırıyor. Genç nüfus-yaşlı nüfus dengesini korumaya yönelik bir nüfus politikası izliyor. Bu anlamda Avrupa’ya göre çok daha iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa’da ortalama yaş 40-45 yaş aralığında ve genellikle 42 ve üzerinde yoğunlaşırken, ABD’de ortalama yaşın 38 olması bu durumu açıklıyor.
Peki ya Türkiye demografisi?
Ülkemizin bir demografik stratejisinin olmayışı, en çok üzüldüğüm konulardan biri. Gelişmiş dünyada ülkeler demografik yapılarını adeta iğne iplik ile örmeye çalışırken, biz bu anlamda pek bir şey yapmıyoruz. Fakat gidişattan anlayabileceğimiz bazı çok önemli göstergeler var. Öncelikle şunu söylemek lazım, Türkiye gelişmeden yaşlanıyor. Bu Türkiye’nin en önemli demografik problemi. Genç nüfus hâlâ yüksekken maalesef bu nüfusa iş veremiyor, okutamıyor ve ekonomiye kazandıramıyoruz. Ekonomiye kazandırılamayan genç nüfus, bir ülke için olabilecek en verimsiz durumlardan biridir. Bu genç nüfusu hem şu anki yaşlı nüfusun emeklilik ve sağlık giderleri için çalıştırmamış oluyorsunuz, hem de bu gençler yaşlandığında artık çalıştıracak çok fazla genç nüfusunuz kalmamış oluyor.
Suriye İç Savaşı’ndan önce Türkiye’nin nüfus projeksiyonlarında 93 milyon ile zirveyi göreceği ve bu dakikadan itibaren nüfusun azalacağı öngörülüyordu. Bu tarihlerde en genişlemeci senaryo olan senaryo 3’te ise ülke nüfusu 120 milyonda zirveyi görüyordu. Şu an için artık 93 milyonluk tepe ihtimali ortadan kalktı. Suriyeli mültecilerin yarısının bile temelli olarak Türkiye’de kalacağı varsayımında Türkiye nüfusu rahatlıkla 100 milyonu bulacaktır.
Bu nüfus sistemi içerisinde, hem sağlık ve emeklilik harcamalarının nasıl olacağı hem de gelecek nesillerin bu büyük yaşlı nüfusa nasıl bakacağı büyük bir muamma. Türkiye’de sağlık sisteminin çok önemli ve öldürücü hastalıklar dışında, ortalama hastalıklar için oldukça iyi olduğunu düşünen biriyim. Örneğin Türkiye’de ilacı az bulunan zor bir hastalıkla karşı karşıyaysanız sağlık sistemi sizi zorlayabilir fakat safra kesesi ameliyatı olacaksanız gelişmiş dünyaya göre çok daha uygun ve kolay şekilde bunu gerçekleştirebilirsiniz.
Şu an ne durumda bilmiyorum ama, Türkiye’de uygulanan çok kaliteli tıp eğitimine ek olarak sağlık sistemindeki bizimle eş değer ülkelere göre yaşlı nüfusumuzun oranının az olmasının sağlık sistemine bir katkı sağladığını düşünüyorum.
Sevgili dostlar rakamlar ortada, eğer önümüzdeki 15 senede Türkiye büyük bir atılım yapamaz ise, bu atılımı yapamayan nüfus yaşlandığında, hiç görmek istemeyeceğimiz manzaralarla karşılaşılabilir. Şu an sağlık sistemimizi beğenin veya beğenmeyin, sistem demografik yapısında 65 yaş ve üzeri insan oranı yüzde 9 olan bir ülkeye hizmet ediyor. Bu oran önümüzdeki yıllarda yüzde 25’lere gelecek. O dönemde sistemin düzgün işleyebilmesi için önlemlerin şimdiden alınması lazım.
Türkiye’de ortalama yaş şu an itibariyle 31,7 iken, bunun 2040 yılında 38,5 olması bekleniyor. Çalışma çağındaki 100 kişiye düşen yaşlı oranı, yaşlı bağımlılık oranı olarak ifade ediliyor ve şu an Türkiye’de çalışma çağındaki her 100 kişi 13,4 yaşlıya bakmak zorunda. Bu rakam 2040 yılında 25 olacak. Gençlerimizin üçte birinin ne okuduğunu, ne de çalıştığını düşünürsek, yaşlı nüfusa bakması gereken çalışan insan sayısının da aslında yıllar geçtikçe ne kadar sert bir baskı altında kalacağını görebiliyoruz.
Sevgili dostlar, İran bir günde İran olmadı. Almanya bir günde Almanya olmadı. Ülkelerin başlarına güzel şeyler de, felaketler de bir anda gelmez. Şu an 2030 yılı insan ömrü için uzak bir tarih olarak görünse de, devletler için çok yakın bir gelecektir. Hep övündüğümüz genç nüfusumuz artık yaşlanıyor fakat biz ekonomik olarak hâlâ olmamız gereken yerde değiliz. Bu konuyla ilgili önlemleri almazsak, çocuklarımıza çok daha zorlu bir Türkiye bırakacağız.