Rüyada görsek hayra yoracağımız balık, şimdi Birleşik Krallık (BK) ve Avrupa Birliğinin (AB) bir anlaşmaya varabilmelerinin önündeki en büyük engel. Bir ada ve deniz ülkesi olmasına amenna. Ama BK ekonomisinin yüzde yarımını etkileyen ve 65 milyon nüfuslu ülkede sadece 24 bin insana iş imkânı sunan balıkçılık sektörünün müzakereler açısından yarattığı açmaz, şu anda yolun sonuna son sürat yaklaşan taraflar açısından bir kâbus, bir korkulu rüya.
Çantada Keklik Konular
Yılın sonuna birkaç gün kala aslında her iki tarafın da yolları bir anlaşma ile ayırmak istedikleri bilinen bir gerçek. Bu Johnson’ın afra ve tafrasına rağmen böyle. AB Baş Müzakerecisi Barnier’in karantinadan çıkıp Londra’ya koşması da bunun bir işareti. Zaten 47 yıllık evlilikleri süresince benimsedikleri birçok ortak sağlık, güvenlik ve kalite standartları mevcut. Şimdi bunlarla ilgili bir sorun olacağını sanmıyorum. Ortak iş yapma alışkanlıkları da var. Bankacılık ve finans sektörlerinde mütekabiliyetin tesis edilmesinin zor olmayacağı belli. AB üyelerinin BK’da, BK’nın da AB sınırları içinde yaşayan ve çalışan vatandaşlarının durumları ile ilgili tereddütler de bertaraf edilmiş durumda. Edinilmiş mülkler, kazanılmış emeklilik ve sosyal güvenlik hakları, ücret ve ücret dışı gelirler üzerindeki çifte vergilendirmenin engellenmesi ile ilgili mevzuat yeterli. Devlet yardımları için bile bir orta yol bulunacaktır. Anlaşmazlık çözümü mü? Bugünkü durumdan büyük anlaşmazlık olur mu hiç? Anlaşmazlıklara her iki taraf da aşılı gibi. Şimdi bütün mesele imzalanacak bir serbest ticaret ve/veya gümrük birliği anlaşmasına bakıyor. Böyle bir anlaşma, dış kapıya mandal olacak gümrük vergilerinin ihdasını önleyecek, gümrük kapılarındaki bürokratik denetimi asgariye indirecek. En önemlisi Kuzey İrlanda ve İrlanda kara sınırı ile Cebel-ü Tarık deniz sınırını açık tutacak. Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti sınırının açık kalması barışın sürmesi için önemli. Kaldı ki zaten şimdi Biden dönemi ABD’si ile daha yakın ilişkiler buna kilitlendiği için Johnson hükumeti bunu zora koşmaktan kaçınacaktır. BK’nın tek kara sınırından geçecek mal, hizmet ve insanlar üzerinde denetim olmamasının sağlanması için de bir serbest ticaret ve/veya gümrük birliği anlaşması imzalanması zorunlu.
Livardaki Kutsal Balık ile Dalgalara Meydan Okuyan Balıkçı
Bu ada ve deniz ülkesinin uzun tarihinde balıkçılığın ve açık denizlerin bıraktığı derin iz, geçmişle kurulan duygusal bir bağ. İngiliz adalarında insanların hâlâ kendilerini deniz ve balıkçılık öykülerindeki kahramanlarla özdeşleştirmeleri belki bu romantik bağın korunmasını istemelerinin nedeni. Evet, deniz ve balıkçılık, İngiliz, Gal ve İskoç edebiyatında roman, küçük hikâye ve şiir olarak karşılık bulmuş. Azgın Kuzey ve Manş Denizi dalgaları ile boğuşan veya uzun nehir kıyılarında olta ile avlanan sıradan insanlar, hem büyük bir edebiyata konu olmuş, hem de edebiyat denizle aralarında romantik bir bağ yaratmış. 15. yüzyıldan itibaren yazılmış binlerce balıkçılık hikâyesi var. Özellikle ‘Bütün Fener Balığı / The Complete Angler’, İncil’den sonra en çok basılmış İngilizce kitap olarak biliniyor.
Ayrıca, son zamanlarda balıkçılar, BK’da buna dini bir veçhe de kazandırıp, “Petros Pavlos, diğer havariler ve Hazreti İsa da balıkçıydı. Bu bizim aynı zamanda kutsalımız. Onun için denizi, balığı ve balıkçılığı, dolayısı ile çevreyi kendimiz korumalıyız” diyerek, çevrecilerin ve muhafazakârların da desteğini kazanmış durumda. Şimdi yaşamı bir limana sığınıp havanın durulmasını beklemek yerine, fırtınada dalgalı denize meydan okuyanlar, anlaşmanın kördüğümü. BK’nın balıkçıları ağırlıklarınca ağırlanmak istiyor. Onlar BK’da şimdi en yüksek sesi çıkarıyor. AB ile imzalanabilecek bir anlaşmayı bile rehin alabiliyor. Livardaki balık ile balıkçı onun için şimdi müzakerelerin odağında. Artık kısmi bir anlaşma imzalanması ve balıkçılığın anlaşmada istisna olarak yer alması tek umut.
‘Olmak veya Olmamak’, Ulusal Egemenlik ve ‘İzlanda Balıkçıları’
Şimdi balıkçılar, AB Ortak Tarım Politikasının (CAP) bir parçası olan Ortak Balıkçılık Politikasının CFP) kendileri için bir ayak bağı olduğunu ve işte BK’ın mutlaka asıl bundan kurtulması gerektiğini istemekte. Aslında teknik olarak imzalanacak serbest ticaret ve/veya gümrük birliği Anlaşması zaten tarım, hayvancılık, ormancılık, maden ve balıkçılık konularını kapsamaz. Ama bunca yılın verdiği alışkanlıkla her limana uğrayan büyük tekneler şimdi nasıl engellenecek? Asıl endişe bu.
BK’da dünyanın vaktiyle en büyük balıkçılık limanı olan şehirler var. Buralarda yaşayanlar, AB üyeliği nedeniyle 1970’li yıllardan beri çaptan düştüklerini iddia ediyor. “Bizi AB Ortak Balıkçılık Politikasının düzenlemeleri mahvetti” diyorlar. Bu iddiaları zengin çiftçi, büyük ve küçükbaş hayvan üreticileri tarafından da destekleniyor. Çiftçilerden öte, BK’nın her köşesinde balıkçılara büyük bir destek var. CFP’nin 1976’dan beri her üye için farklı denizlerde ne kadar balık avlanacağını öngören balık kotalarını belirlemesi ve BK kara sularının tüm üyelere açık olması özellikle BK balıkçılarının yabancı trol avcılarını engelleyemedikleri için şikâyetçi oldukları bir konu. Kendilerinin de nerelere kadar uzanıp gidebildiklerinin onlar için önemi yok galiba. Ayrıca ada balıkçılarının 1973’te tam üyelikle İzlanda ve Norveç sularına giriş hakkını yitirmiş olmaktan da sıkıntı duydukları anlaşılıyor. Geçmişin hayali ile ortaya atılan iddiaların ekonomik gerçekleri yansıtıp yansıtmaması bir yana, balıkçılar bir serbest ticaret veya GB anlaşması imzalansa bile ‘serbest liman’ fikrine itiraz ediyor.
Ama asıl “bizim denizlerimiz, bize ait olmalı” düşüncesi, BK balıkçılarını birbirlerine, tarihlerine ve ortak çıkarlarına bağlayan bir başka tür ulusalcılık akımı veya ulusal egemenlik hakkının enerjisini güçlü dalgalardan alan ve denizden esen fırtınası. BK balıkçıları kendi denizlerini ve balıklarını ulusal egemenlik hakkı olarak savunmaktan çekinmiyorlar. Tabii işin içine İzlanda ve Norveç sularını katmaları da ayrı bir konu ve geleceğe yönelik bir beklenti. İzlanda ve Norveç ile eski günlere dönmeyi ve bunun için gerekli düzenlemeleri umuyorlar. İşte “olmak veya olmamak” balıkçılar için bu denli somut bir soru ve bir yaşam tercihi meselesi.