Bir süre önce, 93 yaşındaki Türk asıllı dedesini anlattığı anime filmi ´Half a Saba´ ile IFA - ISTANBUL FILM AWARDS´ın ´En İyi Yahudi Filmi´ kategorisinde ödüle layık görülen genç film yapımcısı Ben Molina kendini, ´Türk mirasına sahip bir İsrailli´ olarak tanımlıyor. Dedesinin öyküsü, Gelibolu´da yaşadığı günlerde Yahudi olarak karşılaştıkları zorluklardan, Türk ordusundaki görevine kadar birçok anıyı içeriyor. Tamamı İbranice olan filmde birkaç Türkçe ve Ladino kelime de yer alıyor.
Eski bir animatör olan 28 yaşındaki Ben Molina, Tel Aviv’de yaşıyor. Shenkar Koleji Tasarım Bölümünden mezun olan Molina, illüstrasyon ve animasyon eğitimi aldı; son dört yıldır da animasyon filmleri yapıyor. Kendisi ile ‘Half a Saba’yı (Yarım Dede) konuştuk.
'Half a Saba' adlı animasyon filmini yapmak fikri nasıl doğdu?
Fikir, adını taşıdığım büyükbabam ile yaptığım röportajlar sırasında doğdu. Küçükken, bana Türkiye'deki eski hayatı ile ilgili anılarını anlatırken kucağına otururdum. Dedemin hafıza kaybı başlamasından bu yana, on yıldan fazla zaman geçti. Çok geç olmadan bu hikâyeleri kaydetmem gerektiğini düşündüm. Hem hikâyeleri hem de kendine özgü konuşma tarzı duygusal olarak o kadar güçlüydü ki, hakkında bir film yapmaya karar verdim.
Filmin konusunu anlatır mısınız? Neden böyle bir isim seçtiniz?
Film için bir isim ararken, doğrudan büyükbabamın ağzından çıkmış bir ad bulmaya çalıştım. Bana o kadar çok şey anlattı ki… Bir kısmı tam anlamıyla saçmalık, bir kısmı ise bilgelik mücevherleriydi diyebilirim. Filmin özünü içeren bir cümle aradım. Bu ismi dedem verdi bana. Bir an bilinci yerinde olduğunda bana, “Hikâyelerimi dinlediğinizde siz de Yarım Dede (Half a Saba) olursunuz” dedi. Bu filmle dedemin bir parçası her zaman benimle kalacak.
IFA İstanbul Film Festivaline katılmanızı kim tavsiye etti? Nasıl bir sonuç aldınız?
Filmi bitirdikten sonra, birçok film yapımcısının yaptığı gibi, onu festivallere göndermeye başladım. Türkiye'deki bir festivale yollamak bir öncelikti benim için ve şans eseri IFA'nın sadece Yahudi filmleri için bir kategorisi olduğunu öğrendim. Filmde dedem, ailesiyle birlikte Gelibolu'dan nasıl kovulduklarını anlatıyor. Bir Türk festivalinde ‘En İyi Yahudi Filmi’ Ödülünü kazanmak büyük bir gurur kaynağı oldu benim için.
Bu filmle başka festivallere katılmayı planlıyor musunuz?
Filmi bitirdiğimde, dünya çapında festivallere yollamaya başladım. Şimdiye kadar on iki festivale kabul edildi ve umarım daha pek çok festivale kabul edilir. Film tamamen İbranice olduğundan, dil engelini aşıp aşmadığını bilmiyordum. Dünyanın her yerinden insanların dedemin hikâyelerini duyabileceğini bilmek beni onurlandırıyor.
İsrail'de film festivallerine katıldınız mı?
Evet, iki festivale katıldım. Biri Tel Aviv'de, diğeri Nazaret’te.
Daha önce yaptığınız animasyon filmlerinden ve konularından bahseder misiniz?
Daha önce de birkaç kısa film yaptım. Son filmimin adı ‘When I Met God’ (Tanrı ile Karşılaştığımda)... Bu film, Tanrı'nın hayatımdaki yerini ararken, ‘Half a Saba’ anlamını bulmak için ölümle mücadele etmeye çalışıyor. Bir yönden ikisi çok farklı filmler ama başka bir yönden, her iki film de hem insani yönüyle, hem de sürekli büyük soruları yanıtlama ihtiyacımızla ilgililer.
İş deneyimlerinizden bahseder misiniz?
Son dört yıldır animasyon üzerine çalışıyorum. Gravity adlı büyük bir post prodüksiyon şirketinde çalışıyordum. Bankalar ve iletişim şirketleri için birçok reklam yaptık. Neta (İsrail’de bir girişim şirketi) için iki klip çektik. Şimdi ise, İsrail'de gelişen yaratıcı animasyon topluluğunun bir parçası olarak kendi yolumu arıyorum.
İsrail medyası da sizden söz etti…
Öğrenciliğimin ikinci yılını askerde geçirdim. O dönemde, ‘Childhood's End’ (Çocukluğun Sonu) başlıklı çok kısa bir animasyon filmi yaptım. Film yayınlandıktan sonra, İsrail'de popüler oldu. Sanırım pek çok İsrailli’nin ilgi alanında olan bir konuya değindim. Ayrıca, medyanın sürekli hikâye arayışında olduğunu ve kendimi tanıtmanın bana düştüğünü öğrendim. Bugün yaptığım hemen hemen her projede, onu ortaya çıkarmanın yollarını arıyorum.
Filmlerin mali yükünü nasıl karşılıyorsunuz?
Maalesef bu sektördeki sanatçılar her zaman başarılı olamıyor. Kazandığın para ile yaşayabilirsin ama büyük olasılıkla zengin olamazsın. İsrail'de sadece filmlerle geçinmek gerçekten zor, işin ticari yönüyle de ilgilenmelisin. Ticari yönü için birçok fırsat var. Bugünün avantajı (özellikle COVID sırasında), dünyanın her yerinden çalışabilmemizdir. Kendileri İsrail'de yaşarken, Disney ve Netflix için çalışan İsrailliler bile tanıyorum.
Türk mirasınız hakkında ne düşünüyorsunuz? Hiç Türkiye'ye geldiniz mi? Ladino biliyor musunuz?
Üç kez Türkiye’ye geldim ancak babamın büyüdüğü yer olan İstanbul’a hiç gitmedim. İtiraf etmeliyim ki, uzun yıllar Türk mirasıma kayıtsız kaldım. Bu filmi yapmak, beni İstanbul'da babamın doğduğu yere bağlanmamı sağladı. Bana bir parçası olduğum zinciri düşündürdü. Ladino'yu biraz anlıyorum çünkü babam, anne ve babası ile hep Ladino konuştu, ama akıcı bir şekilde konuşamam. Mart ayında filmim, İstanbul’da, IFA’nın yıllık etkinliğinde gösterilecek, o tarihte orada olmak istiyorum ama COVID nedeni ile oldukça şüpheliyim.
Gelecek projeleriniz neler?
Uzun vadeli hedefim İsrail'de bir animasyon dizisi yapmak. Mesleğim bugün artık büyüyen bir endüstri ve bu konuda çalışmak isteyen çok sayıda yetenek var. Bir yan proje olarak da, Loopim adında gönüllü bir animatör grubuna liderlik yapıyorum. Birlikte, sektörü içeriden yükseltmeye çalışıyoruz. Etkinlikler yapıyor, animatörler için becerilerini sergileyebilecekleri fırsatlar yaratıyoruz.
Alanınızda öğrenim görmeyi ve onu meslek olarak seçmeyi düşünen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Çalışmalarınızı oraya koyun. Pek çok genç sanatçı, çalışmalarını başkalarına göstermek konusunda endişeli oluyor. Yaptıklarını çevrimiçi ortamda paylaşmaktan yararlanabilirler. Bu, diğer sanatçılarla yeni bağlantılar kurmalarına yardımcı olur ve onlara büyük kazanç sağlayabilir. Instagram, Facebook hatta Linkedin üzerinden pek çok insanla tanıştım. Onlar da bu yolları deneyebilir.