Dünyanın bütün iyi insanları birleşin!

Karl Marx bugün bir manifesto yazacak olsa söze nasıl başlardı bilemiyorum. Ben böyle başlardım...

Bahar AKPINAR Perspektif
16 Aralık 2020 Çarşamba

Tanımadığım birine bir mektup yazacak olsam senin iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var derdim. Başına iyi şeyler geldiğini, iyi insanlarla karşılaştığını, hakkını arama durumunda kaldığında yanında iyi insanlar olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Çünkü iyilik tek başına oturmayı sevmez başkalarını da çağırır yanına. İşte bu yüzden herkesin evinde tok olduğuna, okuma derdindeki her çocuğun evinde internet olduğuna, işçisinden doktoruna herkesin kendini güvende hissederek çalıştığına, sokak hayvanlarının gelip geçenlerin şefkatinden yararlandığına, korunup kollandığına, kadınların, çocukların güven içinde olduklarına bilmeye ihtiyacımız var. Peki biliyor muyuz?

Hayır.

Oysa hayatlarımız mümkün olanın bunca uzağına savrulmuşken, giriştiğimiz yaşam mücadelesinde bunlar gerekli bilgiler. Dante, İlahi Komedya’sında “Geçmişteki mutluluğu hatırlamak kadar insana acı gelen şey yoktur” derken eşimize dostumuza korkusuzca sarıldığımız günleri kastediyor muydu bilemem, ancak geçmiş yaşantıyı tüm sadeliği içinde hatırlarken dudaklarımızdaki o buruk tebessümü biliyorum. Ne var ki son zamanlarda kendimi sadece göremediğim bir virüs ile değil, giderek artan bir kötülükle çevrelenmiş hissediyorum. Bir yandan dillendirilmeyen bir yas hayatlarımıza sızarken, iyilik ve kötülük konusundaki saflaşmayı hızlandırmamız ve görünür kılma çabamızı arttırmalıyız. Zira bu boğuntu hissinden başka türlü kurtulmak zor. Mesela benim bir insan olarak bu yazıyı okurken sizin iyi olduğunuzu bilmeye ihtiyacım var.

Ne var ki, kendini iyilik öyle hemen gösteremiyor. İyilik çekingen bir tavır. Kötülükse öyle değil. Kötülük kendini kolaylıkla duyuruyor. Bağırgan bir yanı var. Baskın... Kötülüğün ruhları çiğneyen ayak sesleri her yerden yankılanıyor. Buna karşı iyilik hiçbir şey yapmadan görülmeyi beklemekle meşgul.

Malum iyilik ağır başlıdır, göze sokmaz kendini. Dillendirilmesi, gösterilmesi ayıp olandır. İyi olanın er ya da geç kazanacağı düşüncesi yüzünden sabırlıdır da iyilik. Ayıp olanı gerçekleştirmek, ayıplanmayı göze almak, bunları yapabilmeye cesaret etmekse kötülüğün alanına girer. Bir yandan ayıplanan bu cesaret, bazılarınca içten içe gıptayla izlenir.

Kötülük, kendi hayranlarını yaratan bir cüret hareketidir. Bir hayran, derken bir hayran daha eklenir. Her bir hayran bir başka kötülüğü doğurur. Böylece bir irin gibi toplanmaya başlar kötü olan. Kötülük gözleri işte böyle boyar, böyle sıradanlaşır.

Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı’nda Dostoyevski’nin günlüklerinin bir yerinde Sibirya’daki onlarca katil, tecavüzcü ve soyguncudan birinin bile yaptıklarını bir hata olarak görmediklerini söyler[1]. İyi akılların almadığı şey işte bu cürettir. Yapılan kötülüğe, incitilen bir ruha ne kadar incindiğine aldırış etmeden saldırmaya devam etmek, aynı kötülüğü devam ettirmek de bu cüretten beslenir. Kendini ayıptan sıyıran kötülük biraz palazlanınca bayrağı eline alır ve genel kuralların hepsine aykırı, bütün etik değerlerin dışında kendi belirlediği yoldan yürür. Haksızlığa uğramış biri çıkar, zar zor ‘benim de başıma geldi’ der. Sonra ondan cesaret alan biri, sonra biri daha… Ne var ki kötülük ton arttırır. O sesleri bastırmak ister. Hazırda bir sürü bahanesi vardır, zorlanmaz.

Diğer taraftan kahramanlar yalnız yürürken, kötüler bir şekilde kollar birbirini. Yalnız kalmayacaklarına, arkalarının kollanacağına, bir şekilde yırtacaklarının garantisini verirler birbirlerine. Değerleri teker teker bozulan, adalet duygusu örselenen bir toplumda bu iş birliğini sağlamak kolaydır.

Peki ya biri dur derse?

Ya iyiler de en az kötüler kadar cesur olmaları gerektiğini anlar ve öyle hareket etmeye başlarlarsa?

İlahi Komedya’ya dönecek olursak Dante, her insanın ruhlarını dinlendirecekleri bir iyilik tasarladıklarını, ona erişmek için çaba harcadıklarını söylediğini görürüz[2]. Ancak yarım kalmış iyiliğin, iyilik olmadığını da söyler. Bu nedenle ruhlarımızın bir parça dinlenebilmesi için iyiliğin bir düşünce ve bir niyetten çok daha fazlasına, gerçekleşmiş bir eyleme dönüşmesine ihtiyacımız var.

Peki, bunu kim başlatacak? Bu işin kahramanı kim? 

Bu soruya Joseph Campbell’ın güzel bir cevabı var: “Nerede bir nefretle karşılaşacağımızı düşünürsek orada bir Tanrı bulacağız; nerede bir başkasını öldürmeyi düşünürsek orada kendimizi öldüreceğiz; nerede dışa doğru bir yol aramayı umsak, orada kendi varlığımızın merkezine gideceğiz ve nerede yalnız olduğumuzu sansak orada bütün dünya ile birlikte olacağız.”[3]

Ne duruyoruz o halde... Dünyanın tüm iyi insanları, birleşelim!

 

 

 

 

 



[1] Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı, Metis Yayınları, Sayfa 62

[2] Dante, İlahi Komedya, Oğlak yayınları, Sayfa 493

[3] Joseph Chambell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Itkaki Yayınları, sayfa 29