İsrail Devleti kurulduktan sonra Ortadoğudaki dengelerde değişim meydana geldi. Bu değişime ayak uyduramayan Arap devletleri sırayla İsraile savaş açtılar. Ancak sonuç olarak İsrail, 1948de el geçirdiği toprakları daha da büyüterek bugünkü konuma ulaştı. İsrailin kuruluştan 1970li yıllara kadar yaşadığı savaşlar Ortadoğudaki Arap devletlerle yapıldı. Mısır, Suriye, Ürdün ve Lübnanla yaşanan savaşlar Ortadoğuda pan-arabizmin sona ermesine ve yeni bir sorunun ortaya çıkmasına neden oldu. İsrail-Filistin sorunu savaşlar sonrasında oluşan mülteciler ve üç din tarafından kutsal kabul edilen Kudüsün İsrailin egemenliğinde olması ile dünya politika tarihine damgasını vurdu. Filistinlilerin eski lideri Yaser Arafat tarafından ihtiyacı olduğunda sürekli gündeme getirilen Filistin bilinci İntifadaların meydana gelmesine ve canlı bombaların Filistin halkı arasında meşruiyet kazanmasına neden oldu. Ancak İsrail topraklarında kanayan yaraların tedavi edilmesi ve hortlayan terörün sona ermesi için barış yanlısı politikacılar 1990lı yıllarda sorunu kökünden yok etmek amacı ile girişimlerde bulundular. Bunlardan ilki ve en önemlisi kabul edilen, Beyaz Sarayda 1992 yılında o zamanın ABD Başkanı Bill Clinton aracılığı ile Arafat ve İsrail Başbakanı Yitzak Rabin tarafından Oslo Barış Anlaşmasının temelleri atıldı. Prensipte barışı simgeleyen ancak uygulamada amaca bazı teknik şartlar yerine geldikten sonra ulaşılması hedeflenen "Temeller Bildirgesi" ile bir sonuca varılmasa bile bugünkü İsrail Başbakanı Ariel Şaronun "Gazzeden geri çekilme planı" 13 yıl önce atılan bu adıma dayanıyor.
1973 savaşından sonra Arap ülkeleri Sudanın başkenti Kartumda gerçekleştirdikleri konferansta İsraili tanımama kararı aldılar. Yapılan toprak pazarlıkları sonrasında İsraili tanımama tabusunu kıran ilk devlet Mısır oldu. İsrailin 1979 yılında Mısır ile gerçekleştirdiği barış anlaşmasının asıl amacı toprak alışverişinin yanı sıra temelinde diğer Arap ülkelerine örnek olmak yatıyordu. Ancak ne Suriye ne de Lübnan ile Soğuk Savaş sona erdi. Suriyenin nükleer altyapı çalışmalarını hızlandırması ve Birleşmiş Milletler Nükleer ve Atom Enerji Ajansına meydan okuması ile bu savaşın devam edeceğini gösteriyor. Ancak, Şaronun "Gazzeden geri çekilme planı" ile ilgili verdiği sözleri yerine getirmesi Arap ülkeleri ile yakınlaşmasına yol açtı.
İsrailin 38 yıl sonunda Gazzeden geri çekilmesi tüm Arap dünyasında büyük yankılar uyandırdı. İsrailin önce Pakistan sonra da Tunus ile diplomatik görüşme yapması bu planın gerçekleşmesine bağlanabilir. Bugüne kadar diplomatik ilişkileri olmayan iki ülke İsrail ve Pakistanın Türkiyede buluşması tarihi zirve olarak adlandırıldı. Bu zirvenin sonuçlarından çok amaçlarına bakmak gerekiyor. Pakistan ile İsrail arasında Türkiyede yapılan zirve Arap ve Müslüman ülkelerin İsrail ile arasındaki ilişkileri yeniden gözden geçirmesi için bir dönüm noktası olarak görülüyor. Tunus ve ardından Dubai ile bu tarz gelişmeler yaşanması hedefi açıkça ortaya koyuyor. Ancak Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerrefin de belirttiği gibi zirve İsraili tanıdığı anlamına gelmiyor. İsrailin Arap Birliği tarafından tam anlamıyla tanınması için İsrail-Filistin meselesinin sonuçlanması bekleniyor. Ancak Türkiyenin ara buluculuğu sayesinde gerçekleşen İsrail- Pakistan görüşmesi dinler arası diyalogun da habercisi olarak algılanıyor.
İsrail-Filistin meselesinin sonuçlanmasında en yardımcı olan Arap ülkesi Mısır. İsrail, Mısır-Gazze hattını oluşturan Philadelphia yolunun kontrolünü Mısıra vererek bu ülkeye olan güvenini ortaya sergiliyor. İşbirliğine dayalı bu güven nedeni ile Mısırın üzerine büyük görev düşüyor. Bu görevin başında terör eylemlerinin engellenmesi ve terör altyapılarının yok edilmesi yer alıyor. Ancak, çatışmanın sona ermesi için yalnızca bir ülkenin yardımı yetmez. Diğer komşu Arap ülkelerin de bu konuda seferber olması ve başta Filistin halkı olmak üzere komşu devletlerin destek vermesi gerekiyor. Bu desteğin sağlanması için devletlerin iç yapılarında radikal değişimler yaşaması gerekiyor. Bunun yanı sıra Ortadoğunun ABD, AB, BM ve Rusyadan gerek ekonomik gerekse de politik açıdan desteğe ihtiyacı var. Ekonomik açıdan zengin, politik açıdan demokratik ülkelerin varlığı bölgenin istikrarı açısından İsrail için çok önemli. İsrailin Gazzeden geri çekilmesi ile yörede büyük bir ekonomik boşluk oluştu. Planın tam anlamıyla başarıya ulaşması buraya yapılacak doğru yatırımlara bağlı. Ekonomik açıdan bağımsız bir Gazze, İsrailin çıkarları arasında yer alıyor.
Dünya haritasında küçük bir yere sahip olan ancak güçlü demokrasisi ile pek çok ülkeye taş çıkaracak İsrail için komşuları ile barış ve güvenlik içinde yaşama isteği ülkenin en büyük hedefleri arasında. Diktatör rejimlerle çevrili Ortadoğudaki dengeler de ABDnin ilgi alanına giriyor.
İsrailin komşu ülkelerle kuracağı diplomatik dostluk kuruluştan bugüne süregelen "57 yıllık İsraili tanımamazlık tabusunu" yıkmaya yardımcı olacak. Bu nedenle demokratikleşme hareketinin bir an evvel süper güçlerin de yardımı ile İsrailin komşu Arap ülkelerine aşılanması gerekiyor. Terörizm hastalığının sona ermesinin temelinde yatan birincil koşul da buna bağlı.