Bir kent vardır ki, hiçbir tarih diliminde toplumların ve insanların ilgi odağı olma özelliğini yitirmemiş, dualara girmiş, şarkılara konu, özlemlere ve savaşlara neden olmuştur.
Onunla evren arasındaki mistik ilişki üçbin yıllık tarihi boyunca uygarlıkları derinden etkilemiş ve dünyanın bu köşesi insanoğlu için adeta bir çekim merkezi olmuştur.
Tarih boyunca hiçbir kentin kaldırımları bu kadar bilge tarafından arşınlanmamış, sokakları azizlere ve peygamberlere bu denli ev sahipliği yapmamıştır. Yüzyıllar boyunca kanla sulanmış ve kahramanlıklarla kutsanmış, 36 savaşa tanık olmuş, tam 17 kez yakılmış, ancak yine de direnmiş, bugünlere dek gelmeyi bilmiştir.
Bazıları Onu dünyanın merkezi kabul eder, bazıları içinse cennetle dünya arasında bir yerde asılıdır...
Ticaret için hiç uygun olmayan konumuyla, tarıma elverişsiz dağlık arazisiyle, devamlı suya hasret toprağı ile hiçbir doğal zenginliğe sahip olmayan bu şehir, düşündüğümüzde dünyanın büyük kentleri arasına girmemiş olmalıydı
Ancak O, "Büyüklerin büyüğüdür", çünkü insanı insan yapan ahlaki temellerde ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Kendisine yol gösteren peygamber kim olursa olsun, tek Tanrıya inanan her insan için anlam ifade eder. İlk bakışta paradoksal görünse de, bu özelliğin nedeni, kentin tarihinde ve tarih boyunca buraya yerleşmiş toplumların çeşitliliğinde yatar. Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığın hiç şüphesiz birçok ortak paydası vardır. İşte bunların biri de, tüm bu dinlerin bu kente atfettikleri önem ve kutsiyettir.
Adı kimine göre Kudüstür
Kimine göre Jerusalem, kimine göre de Yeruşalayimdir.
İnsanın yerleşik düzene geçtiği çağlarda küçücük bir yerleşim olarak ortaya çıkan kent, Kral David zamanında İbranilerin yaşamına, bir daha çıkmamacasına girer. Tek Tanrı fikri etrafında birleşmiş, ancak hep göçebe halinde yaşamış oniki kavim artık tek merkezden yönetilmektedir. Bu durum, bölgede fikirsel bir uygarlıktan öte bir gücün oluşmasına neden olur. Bu gücün iki öğesi vardır: Biri Kral David ve onun siyasi gücüdür. Diğeri ise, İbranilerin, eteklerinde ilk kez bir ulusmuşçasına yaşadıkları muhteşem tapınak Beit Hamigdaş ve onun varlığı ile bir kent ve bir toplum arasında kıyılan ebedi nikâhtır.
"Seni unutursam Ey Yeruşalayim, sağ elim hünerini unutsun, eğer Seni anmazsam, eğer Yeruşalayimi baş sevincimden üstün tutmazsam, dilim damağıma yapışsın
"
Torahdaki Mezmurlar bölümünden alınan bu kesit, bu bağın yoğunluğu hakkında fikir veren binlerce örnekten biridir sadece
Birinci Sürgün sırasında Babil nehri kıyılarında oturarak evlerine olan özlemlerini gözyaşlarıyla dile getiren kadınlar, birçok esere esin kaynağı olmuştur. Onların gözyaşlarında da, daha sonraları Helenlere ve Romalılara karşı girişilecek Yehuda Maccabi, Bar Kochba ve Massada isyanlarının ruhunda da bu ebedi nikâhın izleri vardır.
Tarihe bakacak olursak bu isyanların nihai göçü engelleyemediğini görürüz. Roma ordularının dalga dalga gelen baskılarına boyun eğen İsrailoğulları bir yana Yeruşalayim öte yana savrulur, birliğin sembolü Beit Hamigdaş ikinci kez yakılır ve büyük sürgün başlar
Söz konusu bu gelişmeler yaşanırken Yahudilik bir yol ayırımına gelir. Kimileri Meryemin oğlu Nazaretli İsanın kişiliğinde bir arayışa yönelir ve milattan sonra ikinci yüzyılda Onun öğretilerinden ilham alan yeni bir görüş düşünüş davranış sistemi ayrı bir din olarak örgütlenir. Kısa zamanda evrensel niteliğe bürünen bu din Hıristiyanlıktır.
"Ey Jerusalem! Peygamberleri öldüren ve kendisine gönderilenleri taşlayan Sen!
Tavuk yavrularını kanatlarının altına nasıl toplarsa, ben de Senin çocuklarını kaç kere öyle toplamak istedim
"
İncilden yapılan bu alıntı, İsanın cennete giderken insanlar tarafından son kez görüldüğü ve dönüşünde ilk görüleceğine inanılan Zeytin Tepesinden Jerusalemi seyrederken söylediklerini aksettiriyor.
Hıristiyanlık için bu şehir, eski kutsal emanetlerin bulunması, dolayısı ile ruhani açıdan alemin merkezi olmasından dolayı kutsal kabul edilmiştir. Bu kutsiyete uygun olarak, Romanın Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra buraya üçyüzden fazla kilise ve manastır inşa edilmiş, kente Hıristiyan bir kimlik kazandırmak için yapılan bu çalışmalar, bölgenin İslam egemenliğine geçmesine dek sürmüştür.
Ortaçağ Hıristiyan inanışına göre, kişinin dininin farkına varması, onun erdemlerine erişebilmesi için, kutsal emanetleri görüp dokunması, Jerusalemin ifade ettiği mucizevî ortamı soluması gereklidir. Tarihe Haçlı Seferleri olarak geçecek, Hıristiyan ile İslam uygarlığının temasını sağlayan acımasız savaşların odak noktası yine bu kenttir. Batı Avrupanın Hıristiyan koalisyonu burayı geri almak, Müslüman sahipleri de vermemek için her şeylerini ortaya koyarcasına savaşırlar.
İslam öğretilerine göre Kudüs, Mekke ve Medineden sonra kendisine kutsiyet atfedilen üçüncü yerdir. Hz. Muhammedin Allah katına yükseldiği, yolda karşılaştığı Avraham, Moşe ve İsa tarafından son Peygamber olarak kabul edildiği, Kâbe yakınlarında başlayan gece yolculuğunun varış noktasıdır
Kudüs ve ona kutsallık katan Mescid-i Aksa dolayısı ile İslam din bilimcileri tarafından cennet olarak kabul edilir.
"Ey Kudüs! Tanrının seçtiği toprak ve Onun kullarının vatanı. Senin duvarlarından dünya Dünya oldu
Ey Kudüs! Sana doğru inen çığ, bütün hastalıkları iyi ediyor, çünkü geldiği yer cennetin bahçeleri
"
İnanışa göre, kıyamet gününde melek İsrafil, Kutsal Kayanın üstüne çıkacak ve üç kez şofar çalacaktır. Bunun üzerine tüm ölüler kalkacak ve Zeytin Tepesine toplanacak, melek Cebrail Allahın tahtının sağ tarafına cenneti, sol tarafına cehennemi yaklaştıracaktır. Daha sonra insanlar, Zeytin Tepesinden Tapınak Tepesine uzatılacak, saçtan ince, kılıçtan keskin, geceden karanlık Sırat Köprüsünden geçmeye çalışacaklarıdır. Bu geçiş sırasında, yaşamlarında işledikleri günahların hesabı sorulacak, sorgulama sonucu İyiler cennete Kötüler de cehenneme gideceklerdir
Dolayısı ile Kudüs sınav yeridir ve bireyin inanç dünyasındaki önemi büyüktür. Kudüs aynı zamanda Allahın hizmetkârlarının yeridir. Burada 40 adil kişi yaşar. Bunların erdemleri sayesinde, mevsimler oluşur, yağmur yağar, salgın hastalıklar önlenir ve dünya var olmaya devam eder. Oradan gelen aydınlık insan ruhunu temizler
Bugün, Haçlı Seferlerinin üzerinden geçen yaklaşık bin sene, İsanın son yolculuğundan ikibin sene, Kral Davidin başkenti olmasından üçbin sene sonra, Onun için ne söylenebilir?
Eskiler tarafından kurulmuş büyük kentlerden birtek O, bugün hala eski ihtişamını korumaktadır. Dönemin büyük Mısır uygarlığından veya Mezopotamyasından ise geriye kalıntılardan başka bir şey gelmemiştir. İşte, gizem bu doğrunun içinde saklıdır. Gerçekle mucizenin kaynaştığı, insanın yaratanıyla bütünleştiği bir yerdir orası.
Via Dolorosayı takip ederek İsanın yaptığı son yolculuğu anan Hıristiyanın hissettikleri ile Mescid-i Aksada namaz kılan Müslümanın hissettikleri arasında çok bir fark olmasa gerek.
Her ikisi de peygamberlerinin ayak izlerini takip etmenin heyecanını duyarlar
Ağlama Duvarına dokunuş ise, bir Yahudi için Beit-Hamigdaş ile ve onun ifade ettiği mirasla bütünleşmektir
O muhteşem hissi kalbinde hissetmektir: İşte Yeruşalayim budur!