Feride PETİLONBüyükada`ya aşık bir televizyon yapımcısının yolu geçtiğimiz yaz İstanbul`dan geçti. Adı, Eric Sarner… Elinde mikrofon, yanında kameramanı ile Büyükada`yı. Splendid Oteli`nin avlusunu, Anadolu Klübü`nün bahçesini, Aya Yorgi tepesindeki gün batımını, Büyük Tur`un mavi ile yeşil izdiv
Bu belgeseli hangi kanal için hazırlıyorsunuz?
Büyükada belgeselini Fransada kablolu yayın programlarında yer alan "Voyage adlı kanal için hazırlıyorum. Bu kanal bugünlerde hazırladığı kaliteli programlar ile oldukça popüler hale geldi. "Voyage" kanalı belgeseller arasında iyi bilinen "National Geographic" veya "Discovery kanallarına benzerlik gösteriyor. Dünyanın bir çok ülkesinin belgesellerini hazırlıyoruz. Barcelona, Marsilya, Nikaragua, Lübnan, Haiti, Budapeşte, Filipinler ve İstanbul bunlardan bazıları.
Neden Büyükada?
Öncelikle bir Akdeniz çocuğuyum. Bütün adalar ilgimi çeker. 2004 yılında İstanbul ile ilgili bir program yapıyordum. Yolda Fransızca konuşan bir grup ile karşılaştım. İstanbulda yaşayan, Fransada eğitim gören gençlerdi. Bana Büyükadaya gitmemi tavsiye ettiler. Ve adaya ilk adımımı attığım andan itibaren havasından büyülendim. Geçtiğimiz kış yaptığım çalışmaların sonucunda İstanbul hakkında çektiğim filmin bir devamı olarak, Adalar belgeselini de yapmam gerektiği konusunda televizyon kanalını ikna ettim. Bu yaz işte buradayım.
Büyükada hakkında edindiğiniz genel izlenimler nelerdir?
En çarpıcı olan, İstanbula çok yakın olmamıza rağmen şehir yaşantısından uzak kalabilmemizdir. Özellikle yaz aylarında ortam, İstanbul ortamından tamamen değişik. Bir anlamda uzak ama yakın. İşte ilk yapabileceğim yorum. İkici ve en önemli nokta Büyükadanın tıpkı İstanbul gibi bir kültür mozaiği oluşu.
Özellikle beni en çok etkileyen, birçok kültürün bir arada var olması ve birlikte yaşayabilmeleri. İstanbulda da bunu gördüm ama Büyükadada herşey o kadar birbirine yakın ki şaşırmamak ve takdir etmemek mümkün değil. Büyükadada Judeo Espanyolun konuşulduğunu duymak çok hoşuma gitti. Uzun yıllar Pariste yaşadım, şimdi Marsilyada yaşıyorum, bu lisanı sokakta duymak şansına sahip değilim. Büyükadada Splendid Otelinde kalıyorum ve Judeo Espanyol duyuyorum. Büyükada tüm kokuları ile çok etkileyici. Çekimlerde ana tema deniz ve kara.
Bu mozaiğin İstanbulda başka örneklerini gördünüz mü?
İstanbulda cemaatler birlikte yaşadılar ve tarihe imzalarını attılar. Köklerim Odessaya kadar uzanıyor. Ailem Cezayire daha sonra Marsilyaya gitmeden önce, bir süre Balatta ikamet etti. Bildiğim bir başka gerçek de Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri Türklerin misafirperverlik geleneğine sahip oldukları. Bu geleneğin en belirgin örneği İspanyadaki Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğuna gelerek hala bu topraklarda yaşamaya devam etmeleri. Bir Ortaköy örneği de verebilirim. Sinagog, cami ve kilise birbirleri ile çok yakınlar. Bu da, tek tanrılı üç dinin birlikte saygı çerçevesinde yaşadığının kanıtı. Beyoğlu da renkli bir bölge. İstiklal Caddesindeki çeşitlilik gerçekten göze çarpıyor. Bir Avrupalı için çok sıra dışı. Başörtülü kadınlar, mini etekli kızlar ve hatta eşcinseller İstiklal Caddesi gibi, pek de büyük olmayan bir alanda adım başı değişken bir tablo ile karşımızda. Bunu nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum.
Birçok ülkede belgesel çektiniz İstanbulu hangi kente benzetebilirsiniz?
İstanbulun bir eşi benzeri yok diyebilirim. Coğrafi açıdan İstanbul, hem su, hem de kara şehri. Aslında Amsterdam gibi suların üstünde kurulu ama iki ana kıtayı birbirinden ayıran bir kara parçası. Dünyanın hiçbir kentinde Asyadan Avrupaya geçemezsiniz. Karadeniz, Marmara ve Boğaz birbirleri ile içiçe. Sosyolojik açıdan bakıldığı zaman kültürlerin buluşması İstanbulun gelişim sürecini etkilemiş gibi görünüyor.
Şimdiye kadar yaptığınız belgeseller hep 52 dakika ile sınırlı. Büyükada belgeselini de bu zamana sığdırabileceğiniz düşünüyor musunuz?
Bir belgesel çekileceği zaman önce bir haftalık bir ön çalışma yaparım. Daha sonra kameraman arkadaşım gelir ve senaryoyu gelişen olaylara, konseptimize uygun olarak devam ettiririz. Bu kez kasım ayında yeniden gelerek ortamın sonbahardaki havasını yansıtmak istiyoruz. Yani gençler, yaşlılar, turistler, yazlıkçı aileler çekilince, geriye neler kalıyor sorusuna da cevap aramak istiyorum. O zaman adanın gerçek sahiplerini tanıtmak istiyorum.
Türkiyenin ABye girmesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bu sorunun cevabını herkes tartışıyor. Türkiyenin Avrupa Birliğine girmesine yüzde yüz taraftarım. Ve inanıyorum ki bu gelecekte gerçekleşecek. Fransız yöneticiler Türkler hakkında her zaman olumlu şeyler söylemiyorlar. Türkiye, son yıllarda her açıdan büyük değişikliğe uğradı. Havaalanına adım atıldığı andan itibaren, gözlenen değişiklik Türkiye için olumlu. Ancak üzücü olan, Türkiyenin Avrupadaki imajını henüz gerektiği kadar yeniliyemediğidir. Halen Türkiye ve Türkler dendiği zaman Geceyarısı Ekspresi filmi ve o yıllarda Avrupaya çalışmak üzere gelen Türkler düşünülüyor. Halbuki köprünün altından çok sular aktı. Batı kültürü Türkiyeyi de etkiledi. Her ne kadar Türkiyenin sadece İstanbul olmadığını biliyorsam da, Anadolunun değişik kentlerine yaptığım gezilerde de bu gelişimi gördüm. Avrupadakiler Türkiyeyi düşündükleri zaman bu denli büyük bir ülkeyi hayal etmiyorlar. Türkiyenin Avrupa Birliğine girmesine karşı olanlara Türkiyeye birkaç günlük bir seyahat öneririm.
Fransadaki Yahudilerin durumu nedir?
Antisemit olaylar oldu. Bunların ivmesi kimi zaman arttı kimi zaman da azaldı. Ama Fransa Yahudi Cemaati, tüm önlemlerini alarak bu hareketleri azaltmayı başarıyor. Bu hareketler İsrail politikası ile de ilgili.
Sizce bu politika İsrailin diğer ülkelerle ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Unutmayın ki İsrail bile kendi içinde çelişkiler yaşıyor ama bir düşünceyi yorumlamak o düşünceyi reddetmek anlamına gelmez. Bugün İsrailde yaşayan arkadaşlarım birçok gelişmeyi tenkit ediyorlar. Tenkit daha iyiyi yakalamak için daha objektif bir görüş açısı kazandırır. Kısacası bugün Yahudi olmak ve özellikle İsrailli olmak çok zor. Her zaman da zor oldu. Ama dünya daha iyiye gidecek bunu umut etmek zorundayız.
ERIC SARNER KİMDİR?
1943 Cezayir doğumlu bir televizyon program yapımcısı. Halen Marsilyada yaşıyor . Marsilya ve Paris Üniversitelerinde eğitimini tamamladı. 1986dan itibaren çeşitli belgesel filmlere imza attı. İstanbul, Barselona, Marsilya, Nikaragua, Lübnan, Haiti, Budapeşte, Filipinler belgesel olarak tanıttığı yerlerden birkaçı. Le Monde, LExpress gibi çeşitli dergi ve gazetelerde röportajları yayınlandı. "Sugar", "Meres et folles sur la Place de Mai" gibi kitaplar yazdı. İsrailde yaşadığı süre içinde Fransız Kültür Bakanlığı adına araştırmalar yaptı.