Engin MAÇORO1933 yılında Hitler tarafından kapatılan Bauhaus Tasarım Okulu ve totaliter rejim kurbanı ‘Bauhaus Mimarlığı` , ironik bir biçimde, 20. yüzyılın ilk yarısında kurulan Tel-Aviv ‘in mimari kimliğinin özünü oluşturuyor
İsmet BERKAN
Düşünebiliyor musunuz, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un bir toplantıda çıkıp 'İran'ı haritadan silmek lazım' dediğini? Söylemez ya, diyelim söyledi, Türk basınının bu sözler üzerine ne manşetler atacağını tahmin edebiliyor musunuz? Bu sözleri sarfeden İsrail Başbakanı'nın Türk hükümeti tarafından nasıl kınanacağını hayal edebiliyor musunuz?
İki gün önce bunun tersi oldu. Yeni İran Cumhurbaşkanı, 'Siyonizm'in olmadığı dünya' adlı bir toplantıda çıkıp 'İsrail'i haritadan silmek lazım' dedi. Bu sözler Türk basınında manşet olmadı. Köşe yazarlarının bu konudaki yazıları da gözüme çarpmadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün, İran'ı 'itidale' çağırdı, protesto falan etmedi.
Bakın herhangi bir ülkeden ve o ülkedeki herhangi bir kişiden söz etmiyoruz burada. Bizim Doğu komşumuz olan İran'dan ve onun halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı'ndan söz ediyoruz.
O İran ki, orta menzilli füzelere sahip, nükleer kapasiteye sahip olup olmadığı hep tartışılan bir ülke. Ve İran'ın Cumhurbaşkanı, bir başka ülkeyi haritadan silmekten söz ediyor.
Hangi devirde yaşıyoruz, kim bir başkasını haritadan silebiliyor?
***
Bugün Ortadoğu sorunu diye konuştuğumuz sorunun kökeninde yatan şey İsrail devletinin varolma hakkının bulunup bulunmadığıdır.
1948'de alınan bir Birleşmiş Milletler kararına göre İsrail vardır. Ancak öncelikle Arap dünyası ve daha sonra da giderek geniş bir Müslüman coğrafya İsrail'in varolmaması gerektiğini düşündü, düşünmeye devam ediyor.
İsrail'i haritadan silmek için üç kez savaş yaptı Araplar. Suriye-Ürdün-Mısır üçlüsü bu savaşlarda hep yenilgiye uğradı ve bu savaşların sonunda İsrail, BM'nin kendisine verdiği toprakları hep genişletti.
Bugün, 'Ortadoğu Barış Süreci' dendiği zaman yapılan veya yapılacak anlaşmaların ilk maddesi hep 'İsrail'in varolma hakkı'yla ilgili oluyor. Bir ülkenin varolmaması gerektiğini düşünüyorsanız, onunla sürekli savaş halinde olursunuz, yani barış yapamazsınız.
Filistinlilerin taşıdıkları bayraklara dikkat edin... Bu bayrakların üzerinde bir harita vardır ve haritada İsrail gözükmez. Yani İsrail yok olmalıdır. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün armasındaki haritada da İsrail yoktur.
Rahmetli Arafat, İsrail'in Başbakanı Ehud Barak'la pazarlık masasında otururken bile o armayı, yani İsrail'i yok kabul eden haritayı üniformasının üstünde taşımaya devam ediyordu.
Biz, Suriye'nin bazı resmi belgelerinde ve okul kitaplarında Hatay'ı kendi sınırları içinde gösteriyor olmasına haklı olarak tepki veriyoruz. Kendinizi İsrailli birinin yerine koyun, bir bölgenizi değil bütün ülkenizi kendisinin sayan o Filistinlilere ne tepki verirdiniz?
Dediğim gibi bütün sorun budur zaten: Bir İsrail devleti olmalı mı, olmamalı mı? Eğer olmamalı, diyorsanız, siz onunla savaşacaksınız o da sizinle... Yok, 'Zaten var ve olmaya da devam edebilir' diyorsanız, oturup adil ve kalıcı barışı konuşabilirsiniz. Ama önce samimi olmalısınız!
***
İşin içinde Kudüs de olduğu için ve bunca yıldan beri İsrail'in varlığı siyasal İslam'ın kendi kimliğini kurmasında bir manivela olarak çok işe yaradığından, Ortadoğu barışı sadece İsrail ile Filistinliler arasında bir şey de değil. Nitekim, Arafat, Ehud Barak'la Kudüs üzerinde anlaşmaya varmak üzereyken başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere bütün Arap ülkeleri duruma müdahale etti ve zaten zayıf durumdaki Arafat'ı masadan kalkmaya zorladı.
Dediğim gibi, işin içinde Kudüs olduğu için, bütün İslam dünyası bu konuda kendinde söz söyleme hakkı olduğunu düşünüyor. Yani, Filistinlilerin önündeki yegâne engel İsrail değil.
Radikal Gazetesi
29 Ekim 2005