Öte Alem -Ailleurs

Tuna SAYLAĞİstanbul`da doğdu. 1964 yılında Kanada`ya göç ettiğinde Joseph Erol R. Russo henüz 23 yaşındaydı. Altı ay sonra ölümcül bir kaza geçirdi. Koma halindeyken yaşadığı mistik deneyim yaşamında derin izler bırakırken, 1999`da, annesinin vefatı sonrasında başından geçenler tüm hayatını değişt

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba
Kanada, Montreal’de yaşayan Joseph Erol R. Russo aynı zamanda başarılı bir ressam. Birçok kişisel sergi açan ve karmalara katılan sanatçı, bir süre önce, bu kez yazar kimliğiyle, İstanbul’daydı. Fransızca yazdığı ve tüm gelirini hayır kurumlarına bağışladığı kitabını tanıtmak üzere gazetemizi ziyaret eden Russo ile gerçekleştirdiğimiz uzun sohbetten  önemli satırbaşları...

Şalom okurlarına kendinizi tanıtır mısınız?
Türkiye’de doğdum. Askerliğimi yedek subay olarak yaptıktan sonra Avrupa’ya, ordan da Kanada’ya gittim. 41 yıldır Kanada’da yaşıyorum. Pazarlama uzmanı olarak çeşitli işlerde çalıştım. Yakın bir zamana kadar da bir şirkette uluslararası pazarlama müdürlüğü ve üniversitelerde öğretim üyeliği yaptım. Ancak çocukluğumdan beri en büyük hobim resimdi. Yazı yazmayı da severim ama yazdıklarımı hiç yayınlamadım. Bu kitap yayınlanmış ilk eserim.

Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
 Kanada’ya geldiğimde 23 yaşındaydım. Altı ay sonra çok ciddi bir araba kazası geçirdim. Hastanede bir sene, yatakta ise on ay kaldım, iki-üç kez ameliyat oldum. Zaten kitabımın çıkış noktası da bu kazadır. Komaya girdim; ölmek üzereydim ve bu koma hali esnasında vücudumu terk edip, göğe yükseldiğimi ve bir tünele girdiğimi hissettim. Bütün bunlar birçok kişinin de başına gelmiştir, ama özellikle ilginç olan şuydu: oradayken beni yargıladılar, ancak henüz hazır olmadığım için geri yolladılar. Bu gidişte iki bölüm vardı. Birincisinde, giderken öylesine büyük bir sevgi, huzur ve mutluluk hissettim ki, bu olağanüstü duyguyu kanımca, dünya üzerinde yaşamaya imkan yok. İkinci kısma gelince; yakın zamana kadar, yani kırk yıl boyunca, bu bölümü sanki hiç olmamış gibi, yaşantıma devam ettim ve hatırlamayı hep reddettim. Sürekli güzel olan ilk kısmı düşündüm. Altı yıl kadar önce, annemin vefatı akabinde inanılmaz olaylar yaşadım. Bunun üzerine geçirdiğim bilinç ve şuur değişimiyle anımsamayı istemediğim ikinci kısım (Yargılanma), ön plana geçti.
Ben kaşeruta, Şabat’a bakmayan sadece bayramlarda sinagoga giden, dinle ilgisi olmayan, Yahudiliği turist gibi yaşayan biriydim. Annem Aşkenaz, babam ise Sefarad idi. Babam nispeten geleneklere bağlı bir kişi idiyse de, evde pek dine bakılmazdı.
1999’da, annemin vefatından sonra açtığımız vasiyetnamesinde, mezarına, ölümünden hemen sonra taş konulmasını istediği yazıyordu. Ancak Kanada’nın iklim şartları buna izin vermedi. Öylesine bir kış ve don vardı ki, mecburen havanın biraz yumuşamasını bekledik. Kısa bir süre sonra gerekli bütün işleri tamamlayarak taşı koydurttum. Şiva’sını(Yedi gün matem süresi) kurallara uygun  bir şekilde yaptıktan sonra, her şey tamam derken içimdeki ses beni rahat bırakmadı. Kadiş okumayı bile bilmeyen ben, bir ay boyunca kadiş söyledim, et yemedim. Bir ay sonra her şeyi yapmış olmanın huzuruyla Fransa’ya, tatile gitmeye karar verdim.Ama öyle olmadı; dine duyduğum ilgi giderek çoğaldı ve Tora’yı okumaya başladım. Bir gece yatakta Tora okurken uyuya kaldım. Kitap, okuduğum bölümde açık kalmıştı. Birdenbire sabaha karşı iki-üç sularında burada açıklayamayacağım, hem korktuğum hem de içimden sevindiğim bir takım olaylar oldu. Gözlerim açık, her şeyin farkında, fakat felç olmuş gibi kıpırdayamaz bir durumda, olanları yaşadım. Sabah olur olmaz Hahambaşı’na giderek olayı anlattım. Rav beni dinledikten sonra artık Yahudiliğimi yaşamam ve dini öğrenmem gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Tora okuyabilmek için İbranice öğrenmeye karar verdim. İlk kez bir Şabaton’a (Cuma ve cumartesi günleri insanlar sinagogda hep birlikte yemek yer, şarkı söyler ve dini konularda sohbet ederler) katıldım. Orda yavaş yavaş dostlar edinmeye başladım. Bir arkadaş bana İbranice okumayı öğretebileceğini söyledi. Ve  mucizevi bir şekilde, bir haftada okumayı öğrendim ki, ben bar-mitzvamdaki duayı öğrenene kadar iflahım kesilmişti.  Başka bir gün de evimde, sabaha karşı tavanımda tak-tak sesleri duydum.Nereden geldiğine bakmak için dışarıya, bahçeye çıktım. Ve o zamana kadar Kanada’da hiç rastlamadığım, bembeyaz, çok güzel iki tane dişi güvercin gördüm. Gözlerime inanamadım. Bu bir hayal değildi... Eve girip, tekrar yattım. Bir süre sonra aynı sesleri yeniden duydum, dışarı çıktım ama kimse yoktu. (Tora’yı okudukça, o zamanlar beni endişelendiren bu tür olayların mümkün olabildiğini öğrendim). Benzeri olaylar tekrarlanınca Yom Kipur’u geçirmek üzere İsrail’e, Kudüs’e gitmeye karar verdim (1999). İsrail’de ne bir tanıdığım ne de bir bağlantım vardı. Başvurduğum seyahat acentasındaki görevli kız beni Kipur’da, Kudüs’te, otellerde boş yer, uçaklarda ise bilet bulmanın imkansız olduğunu söyleyerek uyardı. Ama ben kararlıydım. Ondan sadece bir Roma-Tel Aviv bileti temin etmesini istedim. Ancak olaylar öylesine gelişti ki, bir kapı sanki diğerini açtı. Acentadaki görevli bayan, İsrail’deki bir kız arkadaşını arayarak yanında bir müşterisi olduğunu (beni kast ederek), Kudüs’te hiç bir otelde yer bulamadığını, kendisinde bir gece kalıp kalamayacağımı sordu. Hiç tanışmadığımız bu kişi beni evine kabul etmekle kalmadı, sabahın  ikisinde Tel Aviv’e 1,5 saatlik mesafede olan Berşeva'dan eşiyle gelerek beni havalimanından aldı. Ertesi akşam Yom Kipur’du ve mutlaka Kudüs’e gitmem gerekiyordu. Ancak daha önce defalarca aramama rağmen hiç bir otelde yer bulamamıştım. Eve varınca genç çift, hemen otelleri aramaya başladı; ama sonuç aynıydı. Bunun üzerine ben, elimdeki rehberden Ağlama Duvarı’na en yakın konumda olan oteli aradım. Ve inanılmaz bir şekilde, bir oda buldum. O tarihten itibaren, yedi senedir her Kipur Bayramı’nı Kudüs’te geçiriyorum. Bunları anlatmamın nedeni; yolculuğa Berşeva’dan başladım ( Abraham Peygamber gibi), ordan Kudüs’e ( Yom Kipur’u geçirmek üzere), sonra Tiberia’ya (Kutsal mezarları ziyaret etmek için) ve ardından Kabala’nın şehri Safed’e (Sukot için) gittim. Bütün bu gezi kendiliğinden, çok doğal gelişti. Bu şehirleri, çok önemli dini duraklar olduğunu hiç bilmeden, ziyaret ettim.
Kitap yazmak gibi bir niyetim yoktu ama başımdan geçenleri bir arkadaşıma anlatınca mutlaka yazmam gerektiğini söyledi ve ısrar etti. İki, üç ayda yazarım dediğim kitabı iki buçuk senede bitirdim ve yaklaşık iki ay evvel yayınlandı. Bu münasebetle devam ettiğim sinagogda bir resepsiyon verildi. Okuyanlar çok beğendiklerini söylediler. Tavsiyem okurların kitabı bir değil, iki kez okumaları.

Kitabın hedeflediği amaç nedir; okuyucuya nasıl bir mesajınız var?
Kitabı herkes dilediği gibi yorumlar. Amacım baskı yapıp, inandırmak değil. Ben, On Emir içerisinde Şabat’a bakmanın dördüncü emir olduğunu, ilk beş emrin doğrudan doğruya Allah’tan geldiğini bilmiyordum, haberim bile yoktu! Bu dünya burda bitmiyor; öldükten sonra başka bir dünya başlıyor ve orası buradakinden çok daha önemli. O dünyaya ulaşabilmek için şimdiden herkesin kendine göre bir çaba sarf etmesi lazım. Tabii ki kimseden rav olmasını beklemiyorum ama inanın, bir Yahudi için Şabat ve kaşerut çok önemli. Bütün Yahudilerin bunu ve seçilmiş bir ırk olduklarını kesinlikle anlamaları lazım. Türk Yahudileri’nin büyük  kısmının, tıpkı geçmişte benim olduğum gibi, dini kurallara fazla uymadıklarını görüyorum. Kimseyi bir şeye zorlayamam; sadece bilsinler ki, Tora’nın söylediği gibi yaşadığımız dünya çok önemli ama öte taraf çok daha önemli, oraya hazırlanmak gerek. Bütün söylemek istediğim bu. Yaşadıklarım benim için çok büyük bir deneyim, bunları paylaşmak istedim. Sonuçta herkes dilediğini yapmakta özgürdür.

Dine döndükten sonra hayatınız şüphesiz çok değişti; ruhsal olarak ne gibi kazanımlarınız oldu?
Hayatım yüzde yüz değişti. Müthiş bir sakinliğe, iç huzuruna ve rahatlığa kavuştum ki, bütün bunlar tüm endişelerin ve sakinleştirici ilaçların yerini aldı. Bu deneyimden sadece pozitif sonuçlar elde ettim. Duaların, iyileştirici gücü olan ve biz fark etmeden ruhumuzun içine giren sesiz ilaçlar olduğunu anladım.

Şu an Kanada’da ne işle uğraşıyorsunuz?
Emekli oldum. Halen resim yapmaya devam ediyorum ve kitap yazıyorum. Bu ilk kitabım. Farklı konularda yazmayı sürdüreceğim.

Joseph Erol R. Russo’nun çalışması oldukça etkileyici. İçinde yazarın resimlerinden örnekler de bulabileceğiniz ve Gözlem’de satılan kitabı Fransızca bilenlere tavsiye ederim.