Yaptığı araştırmalar sonucu köklerinin İspanyaya dayandığını keşfeden Harry Ojalvonun ailesi yaşanan göçle Selanike yerleşmiş. Geniş bir ailenin ferdi olan babası Vital Ojalvo, dedesi İzmir Hahambaşısı Palaçinin hayır duasını alarak ABDye gider ve Kaliforniyada çalışmaya başlar. İstanbuldaki ABD Başkonsolosluğu için Türkçe bilen bir eleman arandığını öğrenir, başvurusu kabul edilerek önce Erzurum oradan Trabzon ve Selanike tayin edilir. Erzurumda bulunduğu yıllarda İstanbullu Gentille Kohen ile evlenir. 1900 yılında Viktorya, 1903te Alis, 1905te Anjel, 1907de Edmond ve 1920de ise Harry Ojalvo dünyaya gelir.
Çocukluğunuzdan söz eder misiniz?
Çocukluğum 8 yaşına kadar Boton Handa geçti. Sabah bizi bahçeye çıkartırlar, akşam olunca içeri alırlardı. Çocukluğum hep açık havada geçti.
Okul yıllarınız?
Ele avuca sığmaz bir çocuk olduğumdan üç yaşında Alman okuluna verdiler. Oradan Almanca, evde İzmir Hahambaşısı Palaçinin kızı olan babaannemden İspanyolca, Notre Dame De Sionun ilk talebelerinden olan annemden Fransızca, mahalledeki çocuklardan Rumca ve Türkçe, inatla başka lisan konuşmayan babamdan İngilizce ve beş yaşıma kadar beni büyüten dadımdan İtalyanca öğrendim. Öyle bir zaman geldi ki, tüm bu lisanları bir Rus salatası haline getirdim ve bir yaz mevsimi süresince evdekilerden başka hiç kimse beni anlamadı.
Tünelden Sıraselvilere taşındığımızda tramvaydan atladığım için Alman okulundan alarak Saint Michele yazdırdılar. Fakat sonradan ağabeylerim ve dayım Galatasaray Lisesinde okuduklarından, beni de Galatasaraya naklettiler. Gençliğim bu okulda geçti, 11. sınıfta High Scholla gönderdiler. İlginç bir çocukluk geçirdim. 11 yaşıma bastığımda yazları babam iki aylığına Suadiye kampına teslim ederdi. Orada atletizm, yüzme, tenis ve beyzbol öğrendim. Kış aylarında Beyoğlu Halkevinde buluşur aletli jimnastik, boks ve güreş yapardık.
Atatürk ile unutmadığınız bir anınız var
16 yaşımda disiplin sıkmaya başlamıştı ve hürriyetimi ilan ettim. Büyükadada babamın ayarladığı işten de hoşlanmayınca her gün trenle Floryadaki Hay-Layf Plajına gitmeye başladım. Tesadüf eseri boğulmak üzere olan birini kurtardım ve can kurtaran oldum. Burada bir ev tuttum, babamın verdiği para ile bir de sandal satın aldım. Bir gün atla sabah gezintisini yapan Atatürkle karşılaştım. Atımdan inerek, geçmesini bekliyordum ki;" çocuk, botla gezen sensin değil mi?" deyince nutkum tutulmuştu, "evet" der gibi başımı salladım." Pekiyi, bana denize girerken rastlarsan , yanıma gel bota asılacağım, beni biraz gezdirirsin" dedi. Yanıt vermek istedim fakat boğazım kurumuştu yine başımı salladım ve denize girmesini kolladım. Bir Pazar günü halkın içinde denizde idi. Bot ile yavaşça yanına gitmek istedim polis motorundan Halit kaptan bağırıyor ve işaret yapıyordu. Atatürk seslenerek, "bırak geçsin" dedi. Atamız botun aynasına tutunmuş, "aferin, unutmadın demek!" dedi. Ben de yine çıt yok. Biraz gezdirdim, işaretle az ötedeki merdivenlere doğru gitmemi istedi. Bu şekilde unutamayacağım tarihi bir an yaşadım.
Askerlik yıllarınız...
1941de askere gittim 1945te döndüm. 3. Bölük Komutanı Floryadan tanıdığım Mustafa Kemal Gürler. Zarada soğuk geçen bir kış sonrasında sayesinde 105. Motorlu Ağır Topçu Alayına yabancı dil bilen, şoför ve oto parçacısı olarak dahil oldum.
Askerde olduğum dönemde bir gün komutan koğuşun basamağı kırıldığı için yanına çağırarak "basamağı yapmak için mezarlıktan taş al onu yonttur, kırılanın yerine yeni bir basamak yaptır" dedi. Olacak iş değil. Orada Yahudi mezarlığı vardı, bir de harabeye dönüşmüş bir kal. Kırık basamağı tamir ettim. Komutan geldi kontrol etti ve ne kadar masraf yaptığımı sordu. 50 kuruş kadar bir masraf yaptığımı söyledim ve karşılığında hemen arkasında duran "GMC Maintenance and Repairs Catalogue" (GMC tamir ve onarım katalogu) kitabını talep ettim. Oto yedek aksamının mesleğim olduğunu ekledim. Kitabın sayfalarında yer alan çizimlerden bazılarını sordu. Hepsinin Türkçe ve İngilizce karşılıklarını söyleyince tüm kitabı tercüme etmemi istedi. Yanıma iki kişi daha aldım ve bir nüshanın kendisine, birinin alay komutanına ve kolorduya, diğer iki nüshanın ise sonradan Ankaraya Milli Müdafaaya gönderildiğini öğrendik. Kitap bittikten sonra izine çıkacaktım, fakat arada alay komutanı değişti, ABDden gelen 155 milimetrelik topların kullanımını öğrenmek için kitapçıklarına bakmam görevi verildi. Yeni gelen teğmen beni tanımıyordu, elimde bu kitapçıkla görünce beni casus zannetti. Eyüpsultanlı olan alay komutanı Zeki Ulusoya casus yakaladığını söyledi. Ulusoy ise casusu alayın dışında araması tavsiyesinde bulunarak, çalışmalarıma devam etmemi emretti.
Politikayla tanışmanız
.
1957de Sıraselvilerdeki CHPnin ilçe başkanlarının kulübü olan Küçük Kulüpe bilmeden üye oldum. Başta briç oynuyordum, daha sonra CHP ilçe başkanları, parti ileri gelenleri, hatta İnönünün de kulübe üye olduğunu ve briç oynadığını gördüm. Aralarına katılmıştım, artık ayrılamazdım. İhtilal söylentileri oluyordu, kaçmayı uygun görmedim. Kanaatimce iyi de oldu, çünkü büyük dostluklar edindim. En büyük dostum da Kurmay Albay Cemal Yıldırımdı. Dokuz subay olayı yaşandığında Menderese karşı hareket ettiği için tevkif edilmişti, ancak ordunun baskısıyla beraat etmişti. Birgün kendimi onun sekreteri olarak buldum.
Beyoğlunda Cemal Yıldırımla gezerken, Ankaraya sevkedilme emriyle polisler geldiler. O zaman Vatan Cephesinden başka 15 kişilik bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyon istediğini idam talebiyle Ankaraya gönderiyordu. Beraber evinde gittik, oradan kendisine Haydarpaşaya kadar eşlik ettim. Rakip Tarık Buray isimli bir karikatürüst vardı, o da tutuklanmıştı. Bütün bunlar ihtilale sebebiyet verdi.
İhtilalin haklı veya haksız olduğunu mütalaa etmek bana düşmez, tarih bunu çoktan yaptı zaten. Fakat şahidi olduğum hadiseleri de anlatmak bana düşer. Öğrendiğim kadarıyla 60 sehpa kurulmuştu, İnönü o zaman intihar ederim dedi, üç sehpayla işi bitirdiler. Tatsız bir süreçti.
Bir gün yattık, ertesi gün Milli Birlik Komitesi ihtilali çoktan yapmış,tutuklular Yassı Ada veya başka yerlere yollanmıştı
İhtilal öncesi sevk edilenler, İstanbula geri geldiler.
Onların yanında bulunmam, cemaat tarafından hoş karşılanmadı. Fakat hahambaşı seçimi dahil, cemaat için bir çok hizmeti yapmama vesile oldu. Mezarlık yolunu yaptırmak, bireylere destek vermek gibi...
Çok enerjiksiniz
bunu neye borçlusunuz?
Artık pek değilim, yaş 85
Ömrüm dokuz yaşından başlayarak, yaz -kış denizde geçti. Belki ondandır, evde hala açık pencere ile yatarım.
Dinamik yapınızı, bitip tükenmeyen enerjinizi araştırmacı ruhunuza bağlayabilir miyiz?
Bilemem, fakat beni bu yola iten hadiseler oldu, 1960 ihtilali sonrasında Topçu Alayındaki Komutanım Tarık Güryay görüşmek istediğini söyledi. O zaman 66. Tümen Kumandanı Faruk Güventürk ten bir izin alarak Yassı Adaya gittim. Orada hemen hemen tüm davalara iştirak ettim, ve öğle yemeklerimi Salim Başol ve Tarık Güryay ile birlikte yedim. Her vatandaş size bunları anlatamaz. Bayar tam bir anarşist, Fatin Rüştü Zorlu efendi fakat mütecaviz, hakimlere kafa tutmakla zorla kendisini astırttı diyebilirim.Yassı Adada ilginç davalara tanık oldum. Herkese nasip olmaz. Fakat biliyorum ki cemaatin nezdinde kötü bir puan oldu. Ne yapabilirim, kaçmayı uygun görmedim.
Şunu tekrar etmek istiyorum, ben itildim,hadiseler beni itti. Ben ne onu ne de bunu seçtim, kendimi olayların içinde buldum.
Suat Ulagay adında bir arkadaşım, Milli Birlik Komitesi ile birlikte Küçük Kulüp üyelerini davet ederek, hazine bomboş dedi. Kafası çalışan bir insan olarak, herkes yüzüğünü versin dedim ve Burgazın yüzük kampanyasını ben idare ettim. Adalardan en çok Burgazdan para toplandı. Yüzüğünü istediklerime karşı antipatik göründüm, ama bunun âli bir durum olduğunun farkında değillerdi.
6lj Eylül olayları
6lj Eylül bir tek Burgaz Adada yaşanmadı. Bir küçük parmağım oldu işte
500. Yıl Vakfı ile gönül bağınız nasıl başladı?
Dr. Çiprut, Nedim Yahya, Gazeteci İzak Kohen ile birlikte bir gruptuk, beraber çalışıyorduk. Sevdiğim işleri yapmak için kendimi emekliye ayırdığımda Nedim Yahya telefon ederek yeni kurdukları vakıfta görev almam için davet etti. Yahya, hasta olduğunu Jak Kamhiye de bunu açıklamadığını, gelip kendisine yardımcı olmamı rica etti. Yahyaya manevi borcum vardı.
500. Yıl Vakfı kapsamında bir çok kitap yayınladınız bu nasıl oluştu?
Galatasaray Lisesindeyken üç sene süresince Enver Bey adında bir tarih hocam vardı. Bana tarih sevgisini o aşıladı. Tarih mecmuası aldırırdı. Bu dergilerden cemaatimi ilgilendiren bilgileri hep not ederdim. O notların neticesinde Profilodaki müze oluştu. Gece az uyur çok okurum, evde iki bin kitabım var
Zülfarisi de iki sen ben idare ettim. Naim Güleryüze devrettim, kendisi iyi bir idarecidir.
"Şiirlerle düşünceler" kitabım dört lisanda yayımlandı. Onu "700. Yıl İçin Osmanlı Tarihi, Vakıf Hikayesi" adlı kitap takip etti. Anlayacağınız üzere sıfırdan başlamayı çok seviyorum ve araştırmaları yaptığım zaman gerçeklere dayandığını göstermek için belgelerle çalışıyorum. İnsanlar bazı bilgilere ulaşmak için beni arıyorlar. Bunlardan motive oluyorum. İnsanlar biraz budaladır, havuç siyaseti yaptın mı eşek koşar
Yahudi toplumu ilk gençlik yıllarınızda nasıldı, değişim ve gelişimi nasıl buluyorsunuz?
Bazı şeyler, olaylara, insanlara rağmen gerçekleşiyor. Sultan Hamit dönemiyle Cumhuriyet dönemi bir midir? Olamaz
en güzel örnek yobazların bisiklete şeytan arabası demeleri, bugün başı örtülü bir hanım Mercedes kullanıyor. Bir aşama var
Vapur yürür ama kaptan yerinde çımacı oturursa vapur yine yürür ama sonunda kayaya çarpar
1948 Yahudiliği artık yok. Olmayacak, olamaz da. Nedenini şöyle açıklayabilirim; İsrailde beni gezdiren şoför seni Türk Rivyerasına götüreyim dedi ve Batyama götürdü. İsrailde 125 bin Türk Yahudisi yaşıyor.İsraildeki Türk diplomatlarına sorarsanız, Türkiyede bu kadar İstanbullu görmediklerini söylerler. İstanbulu oraya taşıdılar. Beyza Hanımdan, Sinirlioğluna değin tüm diplomatlar kendilerini evlerinde hissettiklerini dile getirirler
Bu gerçektir..
Bu kişiler oraya göç etmeselerdi, aralarından onaylayacağım yöneticiler de çıkardı.
Nasıl bir cemaat hayal ederdiniz?
Cemaat yönetiminde rahmetli Prof. Selim Kaneti gibi insanlar görmek isterdim. Technionu birincilikle bitirmiş insanlarımız var, ama yönetimde onlara rastlamıyoruz. Yönetimde, insanların hakkını veren koruyan kişiler görmek isterdim
O yıllarla, şimdinin şartları değişmedi mi?
Şartlar değişmedi , yollar tıkalı. Görev verildiğinde çalışacak pırıl pırıl insanlarımız var.
İyi bir Türk olmak için öncelikle iyi bir Yahudi olmalıyız. Ben iyi bir Yahudiyim
"Anavatanım Türkiye, İsrail de kardeşim" diyorum şiir kitabımda
Allahın bildiğini kuldan saklamanın anlamı yok.
Gençliğe mesajınız..
Tarihini bilmeyen bir millet kaybolmaya mahkumdur, öncelikle bunu öğrensinler. Tarihini bilmek, bu işi gerektiği gibi ele almaktır. Bu da UÖMLden geçer. Çocuklarını oraya versinler. YSKya kaydetsinler. Bunu iyi anlasınlar, biz bize benzeriz. Anlamadıkları zaman kan kayıbı yaşanır.
Türkiyeye önemli borçlarımız bulunduğunu düşünüyorum. Politikada müşterek menfaat vardır. Dostluk yoktur. Fakat İsrail ile can borcu ve dostluk var, çünkü asırlar boyu Osmanlılar olsun Türkiye Cumhuriyeti olsun 500 yıllık bembeyaz bir çizgi çiziyoruz. Bir iki kara nokta, 20 Sınıf ve Varlık Vergisi. Başka ülkelerde ise üzerinde bir çok kara nokta olan kıpkırmızı bir çizgi mevcuttur.
İlk evliliğini Lea Niyego ile yapan Harry Ojalvonun Janine adında bir kızı ve Denis adında bir oğlu var. Ojalvo, eşinin vefatından sonra Klodet Ojalvo ile hayatını birleştirdi.
Bu denli, hareketli bir yaşam süren Harry Ojalvonun hayatından bazı noktalara değindik. Anlattıklarımızdan fazlasını Ojalvonun "M.S. 1186dan Bu Yana Bir Yahudi Serüveni" adlı hayatını aktardığı, bir belgesel niteliğindeki kitabın içinde bulabilirsiniz.