Bir yaz yağmuru`ndan…

Herkes yapabileceğini yapar, verebileceğini verir, karşılığında da alabileceğini alır… Kimileri "küçük bahçesinin toprağını işleyerek" kendini bulur ve yaşar, daha fazlasını aramaya gerek görmez, kimileri o bahçede kalmaktan, dahası hapishanesini inşa etmekten başka türlüsünü yapamadığı halde, başka toprakları b

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
Ben, içine düştüğüm bu dünyanın yaşamak zorunda kaldığım dönemindeki tüm değerlerine, daha da önemlisi benden beklenenlere (elbette çok para kazanan, "standartları" yüksek bir tüccar olmam istenmişti) rağmen yazmayı seçtim, bununla da kalmayıp, vakit-nakit arasındaki bağlantısının tüm mantıksızlığına rağmen sevdim ve hayatımı daha da anlamlı kılabileceğine inandım. Bu inanç sadece başlangıçta, ilk adımlarımı attığım günlerde yoktu, yolun neresinde bulunduğumu bilmediğim bu günlerde de var. Hem de çok daha güçlü bir biçimde… Yazarlık uğraşıma bu kadar büyük bir tutkuyla bağlanmamı ancak böyle açıklayabilirim. "Yazı"m adına birçok insanımı kaybetmeyi göze alışımı da başka türlü açıklamam mümkün değil, bu "yaşama uğraşı"nı aynı zamanda bir kader olarak görüşümü de… Benim yazım sadece bir yazı değildi, aynı zamanda bir alınyazısıydı da… Bu sözü işte bu nedenle sık sık tırnak içine alırım. Asıl söylemek istediğim bir yerlerde kaybolmasın diye… Çok mu abartıyorum?... Olabilir. Ama az önce size bir tutkudan söz ettim. Her tutku böyle bir kendini kaptırmayı, dahası körü körüne bağlanmayı beklemez mi?... Ben bu duruştaki yaratıcılığı da, doğurganlığa da tüm kalbimle inandım. "Yetenek", içi doldurulmamış, boş bir kavramdı bu gerçek karşısında. İnsan, çok istediğinde, kendi yeteneklerini de doğuruyordu. Bir yerlerde bir eksiklik yaşamayagörsün, taşınmaya zorunlu kalınmayagörsün… Çok istemenin karşısında hiçbir engel duramıyordu. Sadece başkalarının koyduğu engeller değil, insanın, farkında vararak ya da varmayarak, kendine koyduğu engeller de duramıyordu…
Bunu yaşayarak, bedellerini ödeye ödeye öğrendim ve ilk hikâyemi 1975 yılında yazdığım dikkate alınacak olursa, otuz yıl süresince, hep bu inançla yapabileceklerimi yaptım. Sadece hikâyeler ve romanlar yazmadım. Yazılar da yazdım, konuşmalar yaptım, dersler verdim. Göstermeye ve görmeye, anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Bu uğraş halen devam ediyor. Bakalım nereye kadar…

Ben de herkes gibi bu dünyadan günün birinde ayrılacağımı biliyorum. Bilmekle de kalmıyor, bu bilginin aslında ne kadar tetikleyici olduğunu, elime geçen her fırsatta hem kendime hem de başkalarına söylüyorum. Yadsıyamayacağımız tek gerçeğimiz bu zaten…

Şu oyunu oynayabilen ya da oynamak isteyen, sesini yazı yoluyla birbirine duyurmaya gönüllü kaç insanız ki şunun şurasında?...
Önsöz/Mario LEVİ