2005 yili Analiz yazilarindan seçmeler...

İsrailli Genelkurmay Başkanı Dan Halutz askeri işbirliği için Türkiye`ye ziyarete geldi

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bir yılı daha geride bırakırken 2005 yılı içinde hazırladığımız tüm analiz yazılarını, okurlarımız için derlemeyi düşündük. Bir yıl içinde yazarlarımız tarafından pek çok analiz yazısı hazırlandı. 2006 yılına girerken, 2005 yılında yayınladığımız yazılara kuş bakışı bakmak istedik. Hepimizin yeni yılı kutlu olsun…

Hamas’ın geçmişi siyasi katılıma izin verecek mi?
Ceki BİLMEN/9 Mart
Arafat’ın ölümünden sonra meydana gelen gelişmeler İsrail-Filistin barış sürecinin lehine işledi. Mısır’ın da desteği ile Şarm el-Şeyh’de yapılan barış zirvesi, son yılların en önemli barış görüşmesi olma özelliğini taşıyor. İsrail Başbakanı Ariel Şaron gibi bir şahinin yeni Filistin lideri Mahmud Abbas ile görüşmesini sağlayan en önemli koşul teröre karşı işbirliği. İsrail toprakları içinde ve dışında eylemlerini sürdüren Hamas nasıl bir örgüttür? Abbas, Hamas’ın terör eylemlerine nasıl müdahale edebilir?
Hamas İslami direniş hareketi, 1928 yılında Hasan al Banna tarafından Mısır’da kurulan "Müslüman Kardeşler" örgütünün İntifada kolu olarak ortaya çıktı. Filistinli düşünür Ziyad Ebu Ammar’ın da dediği gibi Filistin topraklarındaki İslami hareketleri incelemek aslında Müslüman Kardeşleri incelemekten başka bir şey değil. Dolayısıyla eğer Hamas da dahil Filistin topraklarındaki herhangi İslamcı bir hareketi anlamak istiyorsak, 1928 yılına gitmek gerekiyor.
İsrail ve Filistin arasında gelişen olumlu havanın Hamas'ı nasıl etkileyeceğini söylemek için daha çok erken. Mahmud Abbas’ın Filistin Özerk Yönetiminin başkanı olarak seçilmesinden sonra, asıl dikkat edilmesi gereken şey kamuoyunda esen bu olumlu havanın elle tutulur kazançlara çevrilip çevrilemeyeceğidir.  Johanna McGeray’nin söylediği gibi Ortadoğu'da aritmetik çok basit; Filistinliler barış sürecine olan inançlarını kaybettikçe Hamas’ın popülaritesi artıyor. Dolaysıyla yukarıda da belirttiğim gibi Hamas'ın durumunu belirleyecek asıl şey Mahmud Abbas’ın Filistinlilerin hayatında elle tutulabilir iyileşmeler sağlayıp sağlayamayacağıdır. Eğer bu gelişmeler sağlanamaz ise zaten halkın kalbini sosyal destek programları ile kazanmış olan Hamas, en önemli iki liderinin arka arkaya öldürülmesine rağmen Filistin topraklarındaki popülaritesini kolaylıkla sürdürebilir.

İsrail demokratik bir devlet midir?
Roslin PARDO/16 Mart

Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alan iki madde nedeniyle İsrail demokratik bir ülke olmamakla itham ediliyor. İlk madde devletin, Yahudi Devleti olduğunu gösteriyor. İkinci madde de İsrail’in demokratik niteliğini kanıtlıyor. Bazı çevreler bu iki maddenin bir arada yürütülemeyeceğini, İsrail’in yalnızca din kurallarıyla yürütülen teokratik bir Yahudi Devleti olduğunu ve asla demokratik olamayacağını savunuyor. Oysa İsrail, teokratik ve laik olmayan  demokratik  bir Yahudi Devleti’dir
İsrail genellikle Ortadoğu’daki tek (Türkiye hariç) demokratik ülke olarak karşımıza çıkıyor. Otoriter ya da krallıkla yönetilen Arap ülkelerinin tam ortasındaki İsrail’in demokratik bir meclise sahip olduğu, şüphe götürmez bir gerçek. Yazılı bir Anayasa’ya sahip olmasa da İsrail hükümet sistemi, Temel Kurallar’ı ve yasal düzenlemeleri içeriyor. Gerektiğinde bakanlar, hatta Başbakan bile demokratik olmadığı ileri sürülen bu ülkenin Yüksek Mahkeme’si tarafından sorgulanabiliyor.

İsrail-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa başlıyor
Suzet DALVA/11 Mayıs

İsrail-Türkiye ilişkileri geçmişten günümüze Filistin sorununa endeksli olarak dalgalı bir yol izledi. Son olarak 1 Mayıs günü Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’i ve Filistin tarafını ziyaret etmesi Ortadoğu barış sürecinde yeni bir perdenin aralanmasına yol açtı. Uzun bir gerginlik sürecinin ardından Türkiye tarafından yapılan resmi ziyaretin önemi pek çok akademisyen ve politikacının dikkatini çekti.
İsrail Başbakan Yardımcısı Şimon Peres, "İsrail-Filistin meselesinin direkt olarak yüz yüze, üçüncü bir partinin müdahalesine izin vermeden çözülmesine inandığını" her fırsatta söyler. Ancak, bu sorunun çözümünde bölgedeki stratejik ve jeopolitik konumu nedeni ile Türkiye’nin önemini vurgulamadan da geçmez. Itamar Rabinoviç de "Barışı Sürdürmek" adlı kitabında Türkiye’nin "Ortadoğu Barış Sürecinde" mevcut demokratik kurumları ile önemli yeri olduğunu anlatır. Dünya politikasına damgasını vuran ABD Başkanı George W. Bush da Türkiye’nin yer alması gereken tarafı yapılan toplantılarda açıkça ifade eder. Ortadoğu barışında bu denli önemli yeri olmasına rağmen Türkiye’nin "zig-zag politika" uygulaması uluslararası alanda şüphe uyandırıyor.  Filistin Lideri Yaser Arafat’ın ölümünden sonra, geçen Aralık ayında İngiltere Başbakanı Tony Blair’in, iki hafta önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ve son olarak Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail ziyaretleri İsrail ve Filistin Yönetimi için büyük önem taşıyor.
Türkiye’nin Ortadoğu politikası dünya kamuoyunda olumlu bir izlenim bırakıyor. Bu taktik Türkiye’nin gelecekte Avrupa Birliği’ne giriş aşamasında iyi bir referans olarak kabul edilebilir. Bu nedenle Türkiye’nin dış politikası ve diğer ülkelerle olan ilişkileri, zig-ziglardan ve orantısız tepkilerden uzak durduğu sürece kendi çıkarları açısından başarılı bir platforma oturabilir.

İsrail olmasaydı...
Virna BANASTEY GÜMÜŞGERDAN/12 Ekim

İsrail Devleti’nin varlığı, kurulduğu 1948 yılından beri sorgulandı. İkinci Dünya Savaşı gibi tarihin görmüş olduğu en büyük acıya maruz kalan Yahudilerin kuru çorak çöller üzerinde kurduğu küçük ülke, hızlı gelişimi ile başlarda takdir toplasa da, çoğu zaman eleştirilerin hedefi oldu. Son dönemlerde ise, günümüzde yaşanan uluslararası sorunların kaynağı olarak gösterildi ve "İsrail olmasaydı, her şey daha iyi olurdu" denilmeye başlandı. Peki bu söylemin doğruluk payı ne? Gerçekten de İsrail olmasaydı bugün dünya daha iyi bir yer mi oldurdu?
Ortadoğu’daki karışıklığın nedenini, Müslüman-Yahudi çatışması olarak görenlere de bazı hatırlatmalar yapmakta fayda var. Lübnan’da on dört yıl süren mezhep savaşları, Irak’ta Saddam’ın Şiilere uyguladığı baskı, Suriye’de 1982’de yirmi bin Müslüman’ın öldürülmesi ve Mısır’da Hıristiyanlara karşı düzenlenen terör saldırıları, bu olayın Müslüman-Yahudi çatışmasının ötesinde olduğunun en iyi kanıtları.
Ortadoğu’da birçok ülkenin de halen krallık ve diktatörlükle yönetildiğini unutmayalım. Cezayir’deki iç çatışmalarda yüz bin kişi hayatını kaybederken, Saddam’ın kurbanlarının sayısının üç yüz bine vardığı söylenmektedir. İran’daki rejim değişikliklerinde yaşanan tutuklanmalar ve idamlar, bölgenin zalim baskılarla yönetildiğinin ve istikrarın bu şekilde sağlanmaya çalışıldığının en iyi kanıtıdır. İsrail olmasaydı, bölgede liberal bir demokrasi uygulanabileceği düşüncesi gerçeklikten çok uzaktır. Tüm bunlar, Arap Dünyası’ndaki gerilemenin ve demokratikleşememenin sebebi olarak gösterilen İsrail’in aslında sadece bir bahane olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır.
Tüm bunlar, İsrail olmasaydı, birçok şeyin daha iyi olacağını savunanlara verilecek en iyi cevap. Diğer taraftan, İsrail var olmasaydı, yaşamımızda eksik olacak veya daha geç kavuşacağımız şeyleri hiç düşündünüz mü?
İsrail, kurulduğu yıllardan itibaren çok hızlı gelişerek, tıptan tarıma, eğitimden teknolojiye kadar, günlük hayatımızı kolaylaştıran ya da hastalıklarımıza çare bulan sayısız gelişme ve yeniliğe imza atmıştır.

İran’ın yeni cumhurbaşkanının hedefi: İsrail
Karel VALANSİ/9 Kasım

İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad’ın bir üniversitede İsrail’e yönelik olarak "haritadan silinmeli" açıklamasını yapması, gizli nükleer çalışmaları sebebi ile zaten dünya gündeminde olan İran’ı, dünya barışına bir tehdit olarak tekrar gündeme getirdi.
Ekim ayında İran’da bir üniversitede gerçekleşen "Siyonizmsiz Dünya" konulu konferansta konuşan İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad’ın söylediği "İsrail haritadan silinmeli" sözü tüm dünyanın gözlerinin tekrar İran’a dönmesine sebep oldu. Bu gelişmelerin ardından İsrail savunmasını güçlendirirken, İran yapılan  baskı sebebi ile İsrail’e saldırmayı düşünmediklerini açıklamak zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler ise İran’a kınama cezası verdiklerini açıkladı.
Ahmedinecad konuşmasında, hedef olarak gösterdiği ülkelerden Mısır, Ürdün ve Türkiye’yi kastetti. Bu açıklama üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hiç kimsenin hür bir ülkenin diğer ülkeler ile ilişkilerine karışmaya hakkı olmadığını açıkladı. Filistin halkının hakkını savunduğunu ve onları zulümden kurtarmak istediğini belirten Ahmedinecad’ın bu söylemine İsrail’in varlığını tanıyan güzel bir yanıt FÖY’den geldi: İsrail olmayan bir harita değil, bir Filistin devleti olan bir harita oluşturulmalı.


Avrupa’da antisemitizm ve alınan önlemler
Sezin ESKİNAZİ/30 Kasım

Son yıllarda dünyada ve özellikle Avrupa’da sıkça baş gösteren antisemit olaylara karşı bazı hükümetler özel kanunlar koyarken, bazılarında ise henüz hiç bir önlem alınmıyor. Dünyanın birçok ülkesinde antisemit eylemlerin devam ettiğine şahit oluyoruz. Peki, özellikle Avrupa’da baş gösteren bu tür olaylara karşı dünya ve Avrupa ülkeleri ne gibi tedbirler alıyor?
Özellikle Batı dünyasında Yahudilere karşı gelişen en büyük tehdit antisemitizm, tarihin belirli dönemlerinde yükselişe geçmiş, milyonlarca insanın hayatına mal olmuş ve bir o kadarının da yaşamını altüst etmiştir.
Yakın tarihimizde de tanık olduğumuz üzere halen dünyanın birçok ülkesinde antisemit eylemler devam ediyor.
Avrupa hükümetleri antisemit olaylara karşı sıkı önlemler alırken, bazı üst düzey yetkililer antisemitizmi destekleyen konuşmalar yapıp, Yahudilere karşı halkı kışkırtıyor. Çoğu Avrupa liderleri antisemitizm dahil ırkçı olayları kınarken, bazıları Avrupa Konseyi’nin Holokost’u Anma Günü’nü ilan etmesine destek oldu. 
Antisemitizmin çok sık görüldüğü ülkelerde, emniyet güçlerinin bu konuda eğitilmesi ve hükümetlerin daha fazla kanun koyarak, suçlulara karşı daha sıkı yaptırım uygulaması gerekiyor. Çoğu ulusun şu an ırkçılık, ayrımcılık gibi suçlara yönelik hiçbir kanunu bulunmuyor, bulunanların ise suçlulara karşı daha katı yaptırım uygulaması şart.