Mine Kirikkanat ile Fransa`daki azinlik sorunlari ve antisemitizm ü

Vatan Gazetesi`nde köşe yazarı ve Skytürk Kanalı`nda "Basın Köşkü" programının yapımcısı ve sunucusu Mine Kırıkkanat ile "Perşembe Sohbetleri" çerçevesinde Fransa`daki azınlık soruları, Avrupa ve Türkiye`de antisemitzmin yeri üzerine konuştuk. Bu haftaki sütunlarımıza Mine Kırıkkanat`la gerçekleştirdi&

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Günümüz Avrupa’sında eğer bir antisemitzm yükseliyorsa, ben ağırlıklı olarak Fransa açısından söz etmek istiyorum. Fransa’da günün gereklerine göre şekil değiştiren bir ırkçılık zaten var, dolayısıyla onun canlanması son derece normâl. Sıfırdan başlayan yeni bir şey yok, kaldığı yerden devam eden bir durum söz konusu. Bu yükselişin neden olduğuna bakarsak, ben iki şekilde değerlendiriyorum:
1.- Fransa’daki Müslüman nüfusun aşırı çoğalması (Bugün yaklaşık 5,5 milyon)
2.- Fransız politikacılarının bazılarının ırkçılık politikası aracılığıyla çıkar elde etmesi.
Böyle bir yükseliş olduğunda her zaman için iki tarafa da bakmak gereklidir; yâni ırkçılığı yapana ve ırkçılık yapılan toplumun tepkisine. Şunu söylemek zorundayım ki, öncelikle burada bireylerin yetiştirilme tarzı ön plana çıkmaktadır. Örneğin biz, "Araplar, I. Dünya Savaşı’nda bizi vurdular" diye yetiştirildik; bir Arap düşmanlığı oluştu zihinlerimizde; ama ciddî bir entelektüel mücadele ile bu düşünceyi kırma şansına sahibiz. Osmanlı İmparatorluğu’na Museviler’in çok katkısı olmuştur ve biz de Musevi dostu olarak yetiştik.  Bugün Fransa’da yükselen ırkçılıkla bağlantılı olarak İsrail politikalarını sorgulamamız gerekli. Peki, İsrail’e bir göz atalım, İsrail ne yapabilir? Onlar da öylesine bir şekilde kuşatılmış ki… Sosyolojide nüfus çok önemlidir. Bir ülkede birçok faktör değişse bile, nüfusun gücü her zaman değişmeyecek faktörlerden biridir. Filistin, sürekli nüfusunu arttırmakta ve böylelikle İsrail’in üzerine gitmektedir. Bu durumda İsrail’in yapacağı siyaset de ister istemez etkileniyor. Bir kuşatma var; ama buna karşı nasıl mücadele verilir, bilemiyorum.
Antisemitzm yükseliyor. Antisemitzmle birlikte başka bir şey daha yükseliyor: insanlar arası düşmanlık yükseliyor. Her ne kadar kişi inanmak istemese de sanki II. Dünya Savaşı’ndan sonraki savaşsız, rahat dönem fazla geldi gibi... Savaş olmadan 50 yıl geçirdik ya, şimdi her yerde muazzam bir şiddet yükseliyor. Bu şiddet yükselmesi de, Yahudilere ve de başka azınlıklara olan bir bahaneyi gerektiriyor. Yahudilere karşı olmak, işte bahane hazır... Bütün bu kötü gidişata rağmen Fransa bunun altından kalkar, diye bakıyorum. Nasıl kalkar? İngiltere’de yükselen bir antisemitzmden varsa (ki orada da Müslümanların ülkeye yerleşmesiyle gelen yavaş yavaş birtakım tepkiler olabilir) orada olan antisemitzmden Fransa’dakinden daha çok korkarım. Neden? Çünkü bu Müslüman nüfusları tüm Avrupa için bir anlam ifade ediyor, büyük bir kültür farklılığı var. Bu farkı gidermek için de hiçbir çaba harcanmıyor. Fransa’da isyanlar başlamasına rağmen, Fransa yeni kültürleri kendisine katmaya çalışan bir ülke… Mesela başörtülü ve dini işaretleri okuldan çıkartma ile bir kanun hazırladılar. Bu kanunu nasıl yorumlayabiliriz? Amaç, okullarda öğrencileri lâik bir şekilde okutmak… Nasıl evde iyiliğinizi isteyen ailenizle çatışırsınız, zaman zaman kavga edersiniz; burada da benzeri bir durum söz konusu… Cumhuriyetçi fikirler ve antisemitzme varmayacak bir biçimde Fransa’da bir eğitim sistemi var. Bu nedenle antisemitzm açısından Fransa’nın geleceğinden korkmuyorum. Patlamayan yerden daha çok korkarım ben. Avrupa’nın diğer ülkelerinde eğitimle bu kadar çok ilgilenilmiyor. Hâlbuki görmezlilikten gelmemek lazım… Fransa’da isyan edenler antisemittir; ama isyan 3–4 hafta sürüyor, baktığınız zaman 34 polis yaralanıyor, elektrik trafosuna giren iki çocuk haricinde ölen yok… Fakat örneğin bir İngiltere veya İspanya’da böyle bir isyanın sonuçları daha trajik olurdu. Fransa antisemitzmi yener, eğer bu kararlılıkla Cumhuriyetçi fikirleri sürdürürlerse… 
Elbette burada önümüzdeki seçimler önem kazanıyor. Eğer Sarkozy önümüzdeki seçimler iktidara gelirse neler olacak bilemiyoruz. Şu an için o, bir bilinmeyen. Sarkozy’nin annesi aslında bir Yahudi, babasında bir Macar kontu. Sarkozy çok açık bir biçimde Katolik olduğunu ortaya koymuş ve bence Sarkozy’nin ırkçı kelimesi geçmese de ırkçı denilebilecek yaklaşımları var. Sarkozy’nin kendisi antisemitizmi yükseltmese bile, Sarkozy gibi birinin iktidara gelmesi ve 5,5 milyonluk Müslüman nüfusa karşılık bugün dediklerini yapması, Fransa’da hedef almadığı Yahudilere karşı tepkileri arttıracaktır. Doğrudan olmasa dolaylı olarak artacaktır.
Nasıl oldu da böylesi bir noktaya geldik? Aslınca cevabını hepimiz biliyoruz. 11 Eylül’den sonra böyle bir sürece geldik. Türkiye’de benim gibi düşünen, laik insanlar değil belki; ama Yahudi düşmanı olan bir zümre var ve hepsi 11 Eylül olayları, Filistin-İsrail sorunuyla ilişkilidir. Doğrusu önümüzdeki yıllarda antisemitzmin her mayoneze yumurta olarak konulup çarpılmasından, her türlü çatışmada kullanılmasından çok korkuyorum ve maalesef gidişat bunu gösteriyor. Hiçbir şey yapmazsanız bile, birikmiş bir kin var ve nasıl çözülür, bilemiyorum. Kötü bir yere gidiyoruz; ama belki şöyle teselli olabiliriz; dünyanın genelinde kötü bir yere doğru gidiyoruz! Aklı başında bireylerin, her ırktan, her dinden, her kültürden olsun organize olması gerekiyor. Sesimizi daha çok duyurmalıyız, belki mitingler yapmalıyız. Barışçı insanların mücadelelerini yapabilecekleri malzeme, savaşçı insanların mücadelede kullandıklarından çok kısıtlı… Aklı başında ve barışçı düşünceleri nasıl savunacağız? Yazı ile savunuyoruz. Silahlı ve silahsız arasında fark var sonuçta ve işimiz çok zor.
"Medeniyetler çatışması" denilen kavram, aslında bana sanki hazırlanmış gibi geliyor. Çok uzun bir süreden beri hazırlanmış gibi… Andre Malraux şöyle demişti "21. yüzyıl dinlerin yüzyılı olacak veya olmayacak" Bir din çatışmasına doğru gidildiğini demek ki o görmüş. Sanıyorum bu medeniyet çatışmasının analizini yapanların da payı var bu konuda…
Eğer Irak’ta barış sağlanmaz, Filistin-İsrail sorunu hâl olmazsa, bir çözüm göremiyorum. Filistin organize olmalı, onlara "seçim yap" demekle olmuyor. Orada silahlı güçlerin indirilmesi gerekiyor. Filistin, İsrail’in karşısında organize bir devlet olsa, konuşmalar ve anlaşmalar daha kolay yapılabilecek. Filistin seçimlerinden çıkan lider, etkili olabilmelidir. Önce silahsızlanmanın gerçekleşmesi ve ardından anlaşma ortamının sağlanması gerekiyor. Filistinliler de elbet barış içinde yaşamak istiyorlardır ve asıl olarak onlar barış sürecine katılmalıdır. Bu konuda uluslararası bir çalışma var mıdır? İsrail’in çatışma içinde olmamasından yana olanlar ne kadar çoğunluktadır? Bu soruların yanıtlarını bilemiyorum, sadece sorabiliyorum.
Türkiye’nin geleneğinde, geçmişinde bir ırkçılık yoktur. Varlık vergisi haricinde, tarihte çok büyük bir problem yaşanmamıştır. Varlık vergisi çok kötü bir olaydı; fakat diğer ülkelere baktığımız zaman Türkiye iyi bir yerde duruyor. Son zamanlarda Yahudi düşmanlığının yükseldiği söylenebilir ve ancak bizler birlik olarak bunun üstesinden gelebiliriz.