Geçtiğimiz ay içinde Fransada yaşanan bir tartışma, gelişen diğer olayların gölgesinde kalmış olmasına rağmen, incelemeye ve üzerinde düşünülmeye değer
Konu, 19 tarihçinin bir bildiri yayınlayarak, parlamentonun Fransadaki "tarih politikalarını" tekrar gözden geçirmesini istemeleriydi.
Söz konusu bildiriye özne olan, 1990 yılında, uzun görüşmelerden sonra kabûl edilen Gayssot Yasası ve bunun sonrasında yürürlüğe sokulan bir dizi yasa
90 615 sayılı Gayssot Yasası, her türde ırkçı, antisemit ve yabancı düşmanı davranışı yasaklamaya ve cezalandırmaya yönelik maddeler içeriyor. Buna göre, kişilerin bir etnik gruba, bir ulusa, bir ırka veya bir dine ait olup olmamalarının alçaltıcı bir unsur olarak algılanması yasaklanıyor; Nüremberg Uluslararası Askeri Mahkemesinin aldığı temel kararlar çerçevesinde insanlığa karşı suç olarak kabûl edilen unsurların varlığının reddi cezalandırılıyor
Yasa, dolaylı olarak, "Holokostun tekliğini" uluslararası toplumda korumayı ve "Son Çözüm" çerçevesinde Nazi zulmünden etkilenenlerin anısına sahip çıkmayı, Holokostun reddinin kabûl edilmemesini, böylesi bir insanlık suçunun tekrarlanmamasını hedefliyor. Kendisi Yahudi olan ve çeşitli dönemlerde bakanlık yapmış Laurent Fabiusun da desteği ile Fransız Komünist Partisi milletvekili Jean-Claude Gayssot tarafından hazırlanan tasarı, kanunlaşma aşamasında, birçok politik ve bilimsel tartışmaya sahne oldu.
13 Temmuz 1990 tarihinde tasarının yasalaşmasından sonra Almanya, Belçika, Kanada gibi birçok ülke ile Avrupa Komisyonu da benzer yasaları benimsedi.
Almanyada çıkarılan benzer yasa, Nazi suçlusu Otto Ernst Remerin mahkûm edilmesini sağladı
Belçikada 23 Mart 1995 tarihinde yürürlüğe giren yasa ise, Alman Nasyonal Sosyalist rejimi tarafından gerçekleştirilmiş soykırımın (génocide) reddini, değerinin küçültülmesini, doğruluğunun tartışılmaya açılmasını yasaklıyor.
Gayssot yasası, daha sonraki tarihlerde bir dizi ek yasanın çıkarılmasına zemin hazırlamış:
29 Ocak 2001 tarihinde Fransız Parlamentosunda onay gören ve "Fransa Cumhuriyeti Ermeni Soykırımını resmen kabûl eder" diyen tek maddelik yasa; 21 Mayıs 2001 tarihinde kabûl edilen, insan ticaretini ve köleliği insanlık suçu olarak tanımlayan" yasa ve nihayet,
23 Şubat 2005 tarihinde parlamentodan geçen ve Fransanın deniz aşırı topraklardaki katkılarının kabûlüne ilişkin yasa
Fransada, yasa koyucunun hukuksal zeminde, bu tür yasalarla tarihi korumak veya garanti altına alma tasasına girmesi, tarih bilimcileri politikacılarla karşı karşıya getirmiş durumda.
"Geçmişteki olayların değerlendirmesine gitgide daha sık bir biçimde yapılan siyasal müdahalelerin tarihçileri ve düşünürleri etkileyen yargı uygulamalarının harekete geçirdiği bizler, aşağıdaki ilkeleri hatırlatmak isteriz:
Tarih bir din değildir; tarihçi hiçbir dogmayı kabûl etmez, hiçbir yasağa riayet etmez, tabu tanımaz; bu anlamda, tarihçi rahatsız edici olabilir.
Tarih ahlâk değildir. Tarihçini övmek veya mahkûm etmek gibi bir rolü yoktur. Tarihçi izah eder
Geçmişteki olayların içine günümüzün duyarlılıklarını koymaz.
Tarih, bellek değildir. Tarihçi, bilimsel bir arayışta insanların anılarını toplar, bunları kendi aralarında mukayese eder, belgelerle, nesnelerle, emarelerle karşılaştırır ve olguları saptar.
Tarih belleği hesaba katar, ama ondan ibâret değildir.
Tarih, bir yargı konusu değildir. Özgür bir devlette tarihsel gerçeği tanımlamak, ne parlamentoya ne de yargı makamına aittir. Devletin politikası, en iyi niyetlerle harekete geçirilmiş olsa bile, tarihin politikası değildir."
Bilim adamları, yukarıda sayılan tartışmaları öne sürerek, tarihi sınırlar içine alacak her tür yasa maddesinin kaldırılması için parlamentoya çağrıda bulunmuş durumdalar.
Fransız tarihçiler, kaldırılmasını talep ettikleri yasaların başına her ne kadar Gayssot Yasasını koymuşlarsa da, parlamentonun son yürürlüğe soktuğu "Ulusun ve Denizaşırı Topraklarda Fransızların Ulusal Katkısının Kabûlüne İlişkin" Şubat 2005 tarihli yasa, sanki fitili ateşlemiş durumda
Söz konusu kanunun 4. maddesi, üniversite ve lise düzeyindeki tarih eğitimine bâzı kıstaslar getiriyor: "Üniversite araştırma programı, Fransanın deniz aşırı, özellikle Kuzey Afrikadaki varlığına hak ettiği yeri verir. Orta öğretim programları Fransanın deniz aşırı, özellikle Kuzey Afrikadaki varlığının pozitif rolünü özellikle kabûl eder ve bu topraklar kökenli Fransız ordusu savaşçılarının tarihine ve fedakârlıklarına hak ettikleri yeri verir
"
Dolayısı ile Fransız kamuoyunun her katında yoğun bir şekilde tartışılan bu yasa, tarihçilerin ortaya koydukları, "tarihin yasaların çerçevesinden kurtarılması" fikrine anlam kazandırıyor. Tarihin yasalarla korunamayacağı; tarih bilincinin, bireyler ve toplumlar arası saygının, anlayışın gelişmesi sonucu gündelik çıkar çekişmelerinin dışına çıkılması ile kültürler arası iletişimin doğru kurulabilmesi ve ahenkli bir şekilde işletilebilmesi sayesinde korunacağı bir gerçek. Yasalarla koruma altına alınmaya alışan bir tarih, siyasi erkin dikte ettiği bir tarihe doğru kaymaya başlar. Tarihçileri söz konusu bildiriyi yayınlamaya iten de budur
Hukukun normatif olduğunu ve toplumdan topluma, hâttâ zaman içinde aynı toplumda dahi değişiklikler gösterebileceğini düşünürsek, bilimsel olarak tespit edilen olguların, yasalar yolu ile güvence altına alınamayacağı sonucuna varırız.
Tartışmayı bir de Gayssot Yasası özelinde yapmakta fayda var. Nazi rejiminin, II. Dünya Savaşı esnasında gerçekleştirdiği ve tarihçilerin olumlu bir şekilde ortaya çıkardıkları soykırımın bu yasaya ne kadar gereksinimi var? Böylesi bir yasa, bilimsel olarak kanıtlanmış bir dizi olayı ne kadar korur niteliktedir? Holokostun reddi veya ifade ettiği anlam derinliğinin küçültülmeye çalışılması, böylesi bir yasa tarafından ne kadar engellenebilir?
Holokostun, antisemitizmin Avrupadaki kalesi hâline gelen Fransada yasalar yolu ile koruma altına alınmış olması, zaten başlı başına bir ironi. Benzer bir yasanın, örneğin, İngilterede olmayışı, Holokostun burada daha kolay bir şekilde red edilebileceği anlamına gelmiyor olsa gerek.
Tarihçi Madeleine Rebérioux, Le Monde gazetesinde yayınlanan makalesinde konu ile ilgili şu saptamaları yapıyor...
"
onla ( tarihçiler) işlerini yapmak için bu yasayı beklemediler: Almanyanın Sovyet Rusyaya karşı savaşa girdiği tarihten başlamak üzere, Einsatzgruppen tarafından gerçekleştirilen katliamları etap etap ortaya çıkardılar; tartışılmasından utanç duyulmayacak gerçek rakamlara ulaşılmasına çalıştılar; Auschwitzde - bâzı retçilerin söz ettiği gibi - "bitlerin" değil, Yahudilerin kişiliğinde insanın yok edilmesine yönelik gaz odalarının varlığını kanıtladılar. (Bugün de) tabuları yok sayarak çalışmalarına devam etmek istiyorlar. Hiçbir sorun (-un tartışılması), ne kadar acı olsa da, yasak değildir
Trenlerden çıkarak, "iyi tarafa" seçilme şansını elde etmiş ve nadiren de olsa hayatta kalabilmiş, yaşlıların, kadınların ve çocukların Auschwitzin rampalarında kendilerinden ayrıldıklarını ve ölüme doğru yollandıklarını gören insanların tanıklıklarını nasıl görmezden gelebiliriz?
Aramak, her zaman aramak! Olayları ortaya çıkarmak, onlarla karşılaşabilmek, nasıl ve hangi yönde geliştiklerini anlamak: İşte bu tarihçinin görevidir
Bu metin ( 90 615 sayılı Gayssot Yasası ) üç nedenden dolayı tenkit edilebilir durumdadır:
.-
normatif olan yasaya ve onun uygulamasından sorumlu hâkimlere, tarihle ilgili gerçekleri söyleme yetkisini veriyor. Oysa tarihi gerçekler her tür resmî otoriteyi ret eder. Sovyet Rusya, bu konudaki davranışlarının bedelini çok pahalı ödedi
.-
Yahudi soykırımından çok daha değişik yönlere çekilebilir ve (yasa koyucu tarafından) "tarihi gerçek" olarak adlandırılabilecek bâzı başka olayların da aynı çerçevede değerlendirilmesine neden olabilir.
.- Retçilere, kendilerini kahramanmış veya mağdurmuş gibi gösterme fırsatını verebilir
Böyle bir durumun, (Holokost hakkında) kuşkuları olan kişilerde yaratacağı etkiyi bir düşünün. " Bizden bir şeyler saklıyorlar, bize her şeyi söylemiyorlar, tartışma yasak
"
Hâlen var olan azılı antisemitlerin bu durumdan nasıl faydalanacağını bir düşünün!
Tek bir çözüm var: Bilmek ve öğretmek.
"
Tarih bilimi adına söylenen bu gerçekleri yanlış saymak olanaksız! Gerçeği çarpıtan, Holokostu, İsrail Devletinin kurulması için Siyonistlerin kurguladığı veya en azından abarttığı bir senaryo olarak gösteren insanlar, kuruluşlar veya devletler her zaman olacaktır. Ancak yasalarla bunların önüne geçmek mümkün değildir.
Bu aşamada, esas olan, olaylara bilimsel bir şekilde, her tür fikirsel fanatizmden arınmış olarak yaklaşmak ve retçileri yasalardan değil, tarihin kendisinden güç alarak durdurmak olmalıdır. Yad Vashem gibi, Simon Wiesenthal Enstitüsü gibi organizasyonların çalışmalarına destek olmak ve gerçeğin bilinmesine/öğretilmesine katkıda bulunmak bu konuda atılacak ilk adımdır.
Daha geniş bir perspektif içinde, insanlar ve toplumlar arasındaki farklılıkları bir çatışma nedeni olarak görmeyen, bunu bir zenginlik olarak algılayan nesillerin yetişmesi yasaların, ancak özgürlüğün teminatı olacağı bir sistemde mümkün olacaktır.