Seçimleri Hamasın kazanmasıyla birlikte kelimenin tam anlamıyla politik bir süreç yaşayan Filistin Otoritesinin eski şekliyle yoluna devam edemeyeceği açıkça ortaya çıkmış durumda. Filistin Otoritesine yasal işlerlik sağlayan El Fetih, devlet için gerekli altyapıyı sağlayamamış olmasının bedelini iktidarını kaybederek ödüyor. Ancak bölgede ciddî bir sorun yaşanmakta olduğunu küresel kamuoyuna kabul ettiren El Fetihin stratejisi ve sonuçta İsrailin sorunu algılayışında yarattığı değişiklikler bugünden sonrasını, anlamak açısından büyük önem taşıyor.
El Fetih,1958de çoğunluğu Arap ülkelerinde yaşamını sürdüren sürgündeki Filistinli öğrencilerin kurduğu bir örgüt olarak kendini var etmişti. Kuveytte gerçekleşen ilk toplantı sonrası diğer Arap hareketleriyle bağları olan, Filistin millî kimliğini benimsemiş yeni bir örgüt kuruluşunu dünyaya duyurdu. Amaç, millî bir Filistin devleti kurmaktı. Bu amaç doğrultusunda, İsraille savaşmak üzere kurulmuş, gizli hücrelerden oluşan bir yapı tasarlayan El Fetih, bir dergi yayımlayarak faaliyete geçmişti. Kendini davasına adamış ve eğitimli bir Filistinli olarak öne çıkan Yaser Arafat, örgütü yöneten isim olarak 1960ların ilk yarısında kendinden bahsettirmeye başlamıştı.
Tam da bu zamanlarda Arafat, yer altına inmiş, profesyonel bir devrimci olarak, İsraile karşı silahlı mücadele amacıyla Ürdüne geçmişti.
O yıllarda, Filistin mücadelesi Arap Birliğinin etkisi altındaydı. Çeşitli örgüt ve silahlı grupları bünyesinde toplayan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Arap ülkelerinin yeni politik enstrümanı olarak o günlerde ortaya çıktı. Filistinli örgütler ve Arap devletlerini organize eden örgüt "İsraili denize dökmeyi" temel amaç olarak belirlediğini kamuoyuna duyurumuştu. Bu söyleme rağmen örgüt, El Fetihe göre uzlaşmacı ve durağan bir siyaset izledi.
1967de 6 Gün Savaşının yarattığı yeni politik ortam, Arap ülkelerinin askerî anlamda hezimetinin ötesinde, görece radikal bir örgüt olan El Fetihin bir kitle hareketi olarak ortaya çıkması sonucunu doğurdu. Filistin hareketi, Arap ülkelerinden çok El Fetih adıyla anılır hale gelmişti. El Fetih iyi örgütlenmiş, popüler bir hareket olarak, çökmüş FKÖye tekrar işlerlik kazandırmayı başarmıştı. 1969da Arafat FKÖnün başına geçmiş, FKÖyü şaka olmaktan çıkarmıştı. Filistin, bağımsız, kendi politik dengeleri olan bir şemsiyenin altında birleşiyordu. 1973 savaşı da Filistin hareketinin Arap devletlerinden özgürleşmesine yardımcı olan bir diğer etmendi. 1970ler tüm dünyada, silahlı hareketlere bakışın görece yumuşak olduğu, silahlı mücadelenin hızla popülerleştiği bir dönemdi. "Bağımsız FKÖ" Ürdünde bir gerçeklik olarak ortaya çıkarken bu süreci doğru kullanmayı iyi bildi. Örgütün uçak kaçırma benzeri eylemleri, daha sonra dünyanın farklı yerlerinde, çeşitli görüşlere mensup birçok silahlı örgüte ilham kaynağı olacak kadar başarılıydı.
El Fetihin hızlı yükselişi, FKÖyü terörist olarak tanımlayan İsraili zorda bırakmıştı. Konvansyonel politikalar işlevsiz kalıyordu. Arap Birliği devletleri kimi dengeleri sakınarak hareket ederken, El Fetihin kaybedecek bir şeyi olmaması İsrail için gerçek bir tehlike, baskı kaynağıydı. Ürdünden yürütülen saldırılar Kral Hüseyinin üzerindeki baskıyı arttırdı. Sonuçta haşarı FKÖ Lübnana sürüldü. Arafat Lübnanda, Ürdünde uyguladığı stratejiyi ufak değişikliklerle devam ettirdi.
Arafata karşı düzenlenen çeşitli suikast denemeleri başarısızlığa uğradıkça ve Arafat defalarca ölümden dönerek efsaneleştikçe, Arafat ve örgütü El Fetihin İsrail kamuoyu açısından "canavarlaştığı" süreç hızlanmıştı. Nihayetinde bu antipati Lübnanın İsrail tarafından işgaliyle sonuçlandı. Bugün bölge siyasetini hâlâ çeşitli şekillerde etkileyen bu olay, İsrailin uluslararası mekanizmalar tarafından kınanmasına ve FKÖnün -Filistin sorununun- dünyaca bilinmesine yol açtı.
El Fetih Lübnanın işgaliyle merkezini Tunusa taşıdı. Bu ağır darbe FKÖyü cidden zayıflatmasına rağmen, Filistinde politikanın ve Filistin kimliğinin netleşmesine yol açan bir olaylar zincirini başlattı. İsrailin gayrimeşru işgaline karşı İntifadanın (ayaklanma) başlamasına kadar bu şekilde devam eden ufuksuz politika, Arafatın İntifadanın doğal lideri ve sözcüsü olarak kabul edilmesiyle yeni bir yola girdi. El Fetih İntifada boyunca silah kullanmamaya ve saldırgan görünmemeye önem verdi. Geçen süre içinde Arafatın "İsrail de dahil tüm komşularıyla barış içinde yaşamak istediklerini" açıklaması gerekli açılımı sağlamıştı. ABDnin kimi sebeplerle soruna çözüm bulma yönünde hareket etmeye başlamasıyla birlikte çeşitli açılardan eleştirilebilecek Oslo süreci de doğmuş oldu.
Barış sürecinin en büyük faydası her iki taraf da tüm anlaşmalara rağmen, alternatif bir gündem üzerinden politika yapmaya devam ettiler diğerinin yokoluşu üzerinden varoluş fikrinin gücünü yitirmiş olmasıydı. Silahlı/askerî mücadele dışında kanallar oluşturuldu.
Filistin Otoritesinin kabulüyle birlikte bölgede yeni bir devletin kurulacağı kesinlik kazandı. Gerekli altyapıyı oluşturmak üzere gerçekleştirilen seçimlerden El Fetih galip çıktı.
Seçim sürecinin sonunda, Filistine Birleşmiş Milletler nezdinde tanınma sağlayan Yaser Arafatın galip gelmesi herkesçe beklenilen bir sonuçtu ama yine de Filistin için gerçek bir dönüm noktası oldu. Ancak, seçimlere yol açan karşılıklı tanımanın, 10 yıl önce El Fetihle görüşmeye çalışanların, cumhurbaşkanı dahi olsa, hapisle tehdit edildiği İsrailde yarattığı etki görülmeye değerdi. Şiddet sarmalı kırılmıştı... Yitzhak Rabin suikasti tüm dengeleri değiştirdi. Oslo ruhu ancak Rabinin ölümüne kadar devam etti.
Öte yandan Filistin Otoritesini yönetmek üzere göreve başlayan Arafat, kendini çok parçalı bir politik yapının içinde buldu. FKÖ şemsiyesini kabul eden irili ufaklı onlarca örgütün yanı sıra, Hamas, İslamî Cihad gibi çizgi dışı örgütlerin hareketleri de Arafatın sorumluluğundaydı. Bir gerilla örgütünü, devlet mekanizmasına oturtmanın geleneksel zorlukları bir yana, El Fetihin kendine özgü kimi problemleri de vardı. Kırk yılı aşkın süredir devam eden mücadele örgütte kuşak farklılıklarının ortaya çıkmasına yol açmıştı. Filistinde doğanlarla, sürgünden dönenler arasında fikir ve duygu farklılıkları El Fetihin Filistin halkı üzerindeki meşruiyetini zayıflatıyordu.
Filistin Otoritesinin tamamen dışa bağımlı ekonomisinin, işgal ve barış sürecindeki aksaklıklarla birleşimi örgüt için yıkıcı oldu. Arafatın başını çektiği "yaşlıların" yolsuzluklara karışması, üstüne üstlük işsizliğin temel problem olduğu Filistinde partizan politikalar izlemesi çürümeyi hızlandırdı. Barış sürecinin Oslo sonrasında ilerleme sağlanamayan, durağan ortamı da El Fetihin popülaritesinin düşüş sebeplerinden biri oldu. Ancak bu metnin ortaya çıkmasının sebebi olan, Hamasın güçlenme sürecini hatırlamadan El Fetihin düşüşünü yorumlamak gerçekten zor olacaktır. Bu sebeple doğrudan El Fetihle ilgili çözümlemeler çeşitli tek yanlı bakışlar içermek durumunda kalacaktır. Sonuç olarak, devam eden bir tarihten bahsettiğimize göre tartışmasız söylenebilecek olan, 2004te Arafatın ölümüyle birlikte örgütün, en azından şimdilik, çözüldüğüdür. El Fetihin militan bir örgüt olarak, devlet yapılanmasını üstlenmesi ise temel hata olarak görülebilir. El Fetihin örgüt dışı bir sivil otorite yaratarak yönetimi devretmemesinin bedelini ödediği düşünülebilir.