Profesör Camil Fuchs tarafından gerçekleştirilen bir ankete göre, İsrailde 28 Mart tarihinde oy vereceklerin % 20si hala hangi partiye oy vermek istedikleri konusunda kararsız. Dr. Mina Tzemahın yaptığı bir başka ankete göre ise kararsızların oranı % 22 civarında. Tzemach, yaptığı anketi önceki senelerde yapılan anketlerle karşılaştırdığında, kararsız oranının geçtiğimiz senelerdekinden daha fazla olduğunu belirtiyor. Fuchs ise "halk vaatlerle boğulmuş durumda, bu yüzden emin değiller. Seçim tarihi yaklaştıkça doğru kararı vereceklerdir" diye ekliyor.
Seçim istatistikleri konusunda uzman olan Profesör Avraham Diskine göre seçmenler arasında "yoksul" kesimi Ultra-Ortodoks Yahudiler ve Araplar oluşturuyor. Yeni göçmenler de yoksul kesimin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Cemil Fuchs gözetiminde yapılan ankete göre yoksul halkın % 12si United Torah Judaism partisini tercih ediyor. Bu partinin ulusal kamuoyundaki oy oranı ise % 5te kalıyor. Ultra Ortodoks partiler yoksul halkın % 19unun oylarını toplarken, Arap partileri % 22 oranında tercih ediliyor. Genelde daha fazla tercih edilen büyük partilerden Kadima, yoksul kesimin % 19unun, İşçi Partisi % 8.5unun ve Likud % 7.5unun oylarını topluyor. Ulusal Sigorta Enstitüsünün son raporuna göre İsrailde 1.6 milyon yoksul insan yaşıyor. Bu sayının 850.000ini 18 yaş ve üstü oluşturuyor. 70.000ini, Kudüste yaşayan ve oy verme hakkı olmayan Araplar oluşturuyor. Bu durumda oy verme hakkı bulunan 800.000 yoksul insan daha var ve bu sayı, toplam oy verenlerin % 16sına tekabül ediyor. Diğer yandan, yeni göçmenlerin 125.000i de yoksulluk sınırının altında bulunuyor. Araştırmalara göre yeni göçmenler önceki seçimlerde daha çok Likud, Ulusal Birlik ve Şinuy partilerini tercih ettiler. % 5i ise İşçi ve %3ü Meretz partilerini tercih etti.
Kasım ayındaki "sosyo-ekonomik konuların seçmenlerin kararını etkileyeceği" yönündeki öngörünün aksine şu anda güvenlik konusunun seçmenlerin kararını daha çok etkileyeceği düşünülüyor. Halk, eskiden olduğu gibi, hem sol hem de sağ partilerin koalisyonunu tercih ediyor. İşçi Partisine oy vereceğini söyleyenlerin % 36sı ve bazı parti üyeleri, Hamasın İsraili tanıyacağı, terörü durduracağı ve görüşmelere başlayacağına inanıyor. Kadima ve Likud üyelerinin büyük çoğunluğu ise Hamas ile görüşmeyi reddederek tek taraflı kararlar alma taraftarı. Diğer yandan seçimin, üç büyük parti olan Likud, Kadima ve İşçi Partisi üzerinde yoğunlaşması beklenirken Rus göçmenlerin % 35inin Avigdor Lieberman liderliğindeki "Israel Beiteinu" (İsrail Bizim Evimiz) partisini tercih ettiği görülüyor. Solcu Meretz partisinin lideri Yosi Beilin ise eşcinsel cemaat üyelerine "eşcinselleri saf dışı bırakan bir evlilik yasasını desteklemeyeceğine" dair söz veriyor.
İşçi Partisi lideri Amir Peretz, İşçi Partisinin seçimleri kazanması halinde, yasadışı yerleşim birimlerinin boşaltılmasının, hükümetin ilk amaçlarından biri olacağını söylüyor. İlk altı yerleşimin hükümetin kurulmasından sonraki 1 ay içinde boşaltılması gerektiğini savunan Peretz, bir yıl içinde bütün yasadışı yerleşim birimlerinin boşaltılacağını hedeflediğini açıklıyor. Kendisiyle yapılan bir röportaja Peretz: "Zor bir başlangıç noktasından geldiğimi biliyorum. Sevilmeyen bir parti... Ama bana karşı haksız bir davranışta bulunulduğunu düşünüyorum (...) Ben de bir göçmenim ve hayatım boyunca göçmenler için uğraştım. Ailemin hikayesini anlattım. İspanyadan kovulduktan sonra bir kısmının Fasa, bir kısmının Rusyaya göç ettiğini dolayısıyla Rusyada Peretz aileleri olduğunu söyledim ama bunları söylerken amacım oy toplamak değildi. Rusça öğrenmek bence değerli bir çaba. Bu toplum, İsrail halkının geleceğinde önemli bir rol oynayacak. Likudun lideri olsaydım belki bir ara başbakan olabilirdim. Ama ben, senelerdir içinde olduğum "barış"ta kalmayı tercih ediyorum."
Kadimanın lideri ve şu anki başbakan vekili Ehud Olmert ise 4 yıl içinde İsrailin yeni sınırlarının belirlenmesi gerektiğini savunuyor. Şu ana kadar güvenlik duvarı olan bu duvarın artık sınır olması gerektiğini söyleyen Olmert, Kudüsün "bir" kalması ve İsrailin Yahudi çoğunluğunun riske atılmamasından yana olduğunu belirtiyor. Olmert, kendisiyle yapılan röportajda şu yorumlarda bulunuyor: "Seçimlerden sonra Mahmut Abbasla görüşmek istemedim. Filistin Yönetiminde tek bir güç var, o da Hamas. Öyleyse neden Abbasla görüşeyim ki? Lise arkadaşı değiliz biz, buluşmamızın tek bir sebebi olabilirdi: siyasi amaç. Siyaset Hamasın tekelindeyse, Abbasla görüşmem ne işe yarayacaktı ki? Seçimi kazanırsam, mantıklı bir süre için Hamasın ne yapacağını beklemek isterim. İsraili tanıyacak mı, terörü durduracak mı, silahları bırakcak mı, eski Filistin Yönetimi-İsrail antlaşmalarını tanıyacak mı? Eğer bu süre içerisinde Filistin Yönetimi bu ilkelere uymazsa, harekete geçmemiz gerekecek. İsrailin sınırlarını belirlerken ulusal ve uluslararası kamuoyuna başvuracağım. Güvenlik duvarının yerini gerekli bölgelerde değiştirebiliriz. Avrupayla rahat bir iletişim sağlayacağımızı umuyorum çünkü onlar da Hamasın galibiyetinden dolayı endişeliler. Aynı şekilde ABD ve başkan Bushla da iyi bir iletişim sağlayacağımızı düşünüyorum. Şu ana kadar buradaki karmaşayı bu kadar derinden anlayan başka bir başkan olmadığına inanıyorum. Anlaşmayı tabii ki tercih ediyorum. Ama anlaşmanın imkansız olduğu durumlarda, kendi adımlarımızı tartmak durumundayız. Benim ilk adımım güvenlik duvarını bitirmek ve İsrailin sınırlarını belirlemek olacaktır. Eğitim alanında da adımlar atmayı planlıyoruz."
Barış antlaşmasının her iki tarafın da fedakarlığını gerektirdiğini kabul eden Likudun tartışılan lideri Binyamin Netanyahu, güvenlikten asla ödün vermeyeceğini belirtiyor. Netanyahu, düşüncelerini şu şekilde aktarıyor: "1967 öncesi sınırlara dönmek terörü azaltmaz, tersine arttırır. Batı Şeriadaki izinsiz yerleşimlerin boşaltılması ve kontrol noktalarının azaltılması gerekiyor. Filistin halkının merkezlerini biz kontrol etmeyeceğiz. Bu oldukça açık. Aynı zamanda güvenli bölgelerimizin Filistin halkını içermeyeceği de çok açık. Tek taraflı kararlar almamız gerektiğini savunuyorum. Araplar İsrailin baskı altında geri çekildiğini biliyorlar. Bu bir gerçek. Çünkü geri çekilmeyi destekleyen barış antlaşması yok. Bence İsrail sınırlarının Golan Tepelerini, Yehuda Çölünü ve Ürdün vadisini içermesi gerekiyor. Kudüsün tamamı ve yerleşim birimleri de İsrailin merkezini koruyor. Tekrar başlatacağım barış görüşmelerinde bu sınırları göz önünde bulundurarak konuşacağım."