Alişkanliklara dönüş

İzzet ANCELPazar günü İmola`da yapılan yarışı, Michael Schumacher kazanarak, eski günleri anımsattı diyebiliriz. Fakat bence daha önemlisi etrafına, "bende hala iş" var mesajını verdi. Hatta daha da önemlisi Renault`nun bu sene yalnız olmadığını açıkça gösterdi

Spor
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bu zaferi aslında kendime bir cevap olarak da alabilirim çünkü bir sporcunun yapabileceği en gururlu hareketin, zirvedeyken, en azından dibe vurmadan bırakmak olduğuna derinden inandığımdan, Schumacher’in artık yavaş yavaş çekilmesi gerektiğini savunurken, bir anda dönemin en etkili ve başarılı pilotu Alonso’nun karşısında bir tek onun durdabildiğini görünce şaşırdım. Daha da önemlisi, geçen yazımda Alonso’nun daha doğrusu Renault’un sezona hakim olacağından korktuğumu belirttikten sonraki yarış bu korkularımın azalmasına neden oldu. Sadece Schumacher kazandı diye değil; Schumacher’i kovaladığı son bölümde, Alonso, Schumi’yi geçip birinci olsaydı bile sondaki çekişme bile korkularımın azalmasını sağlardı. Schumi’nin performansından, yapmadığı hatalara; Ferrari takımının teknik başarısından taktiksel başarısına kadar herşey, Ferrari’nin, İtalya’da, kendi evinde şov yapması için yeterliydi.
Yarışa bakmak gerekirse, Schumacher, aslında sıralama turlarından, Ferrari’ye evinde iyi bir hafta sonu armağan ediceğini göterir gibiydi. Kariyerindeki 66. pole pozisyonunu alarak, kıramadığı nadir rekorlardan birini daha kırmış bulunurken Ayrton Senna’nın 65 pole pozisyonluk rekoru da artık tarihe karışmış oluyor. (Fakat pole pozisyonlarını yarışlara oranlarsak Senna hala önde.) Button, ikinciliği alarak hepimize yine bir ‘belki’ dedirtti fakat yine beklediğim başarıyı gösteremedi. Barichello da, yarışa üçüncü sırada başlamaya hak kazandı. Bence sıralama turlarının ilginç yanı, şampiyonluğun en büyük adayları Alonso ile Raikkonen’in sıralamalarda ön sıralarda yer alamamasıydı. Alonso yarışa beşinci başlaken, Raikkonen sekizinci sıradan başladı.
Yarış, bu sıralamayla start aldı ve henüz çok başlarda Midland F1 takımı pilotu Christijan Albers’in kaza yapması ile yavaşladı. Bu kaza, akıllara seneler önce bu pistte hayatını kaybeden Ayrton Senna’yı getirdi. Fakat Albers, bu kazayı hiçbir ciddi yara almadan atlattı. Yarışın genel olarak kayıda değer kısmı Alonso ve Schumi arasında geçti. İlk pitstop’unu oldukça geç yapan Alonso, ikinci pitstop’lardan biraz önce Schumacher’in ensesine yapıştı. Uygun fırsatı kollarken pite girerek önündeki Schumi’yi oldukça rahatlattı ve Alonso’nun ardından Schumi ‘de pite girdi. Belki de Alonzo ikinci piti için iki veya üç tur bekleyebilseydi, yarışı kazanmaya kadar gidebilirdi. Pit çıkışında da Schumi önde olmasına rağmen, ikilinin birbirlerine çok uzak olmamaları ve Alonso’nun süratle Schumi’ye yakalaşması, yarışa renk katan yegane etmendi. Sonlara doğru ise Alonso’nun fırsat bulup Schumi’yi geçmesini bekledik, fakat Alonso bunun yerine oldukça fazla hata yapınca, gerekli hamleyi yapamadı ve bir yerden sonra da zaten ikinciliğe razı bir şekilde yarışa devam etti. Schumacher arkasındaki baskıya rağmen tecrübesinin de yardımıyla, hata yapmadan Alonso’yu arkasında tutmayı başardı. Bunun dışında yarışa heyecan katan diğer bir  olay ise dördüncü sıradaki Massa ve arkasındaki Raikkonen çekişmesi idi. Finli pilot çabalarına rağmen Massa’yı geçemedi ve Massa kariyerinin en başarılı sonucunu tekrarlamış oldu. Yarışa yedinci başlayan Montoya ise kimseyi zorlamadan, hatta kimse tarafından zorlanmadan, pitstop stratejisi sayesinde yarışı üçüncü bitirdi. Bunların dışında yine pistte Honda’nın hayal kırıklığı vardı. Button yarışı yedinci, Barichello ise onuncu olarak tamamladı.
İzlediğim en heyecanlı yarış olmasa da, korktuğum tek renk yarışlardan oldukça uzak bir yarıştı. İlk üç yarışa oranla çok farklı da sayılmazdı. Fakat genele bakınca  bence Schumacher, genç yeteneklere kafa tuttukça, daha doğrusu tutabildiğince, bu sezon daha da renklenir.  Raikkonen de yarışa bir yerinden dahil olabilirse rengarenk bile olabilir.