İmrenilesi bir başari öyküsü sizinkisi, fakat yine de "Bir başkad

Yrd.Doç.Dr. Gamze GÜNGÖRMÜŞ KONA5-31 Mart tarihleri arasında İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen Mashav seminer programına katılarak Bar İlan Üniversitesi, Ben Gurion Üniversitesi ve Kudüs İbrani Üniversitesi`nde AKP Hükümeti dış politikası ile ilgili konferanslar veren Yrd.Doç.Dr. Gamze Güngörmüş Kon

Kültür
9 Ocak 2008 Çarşamba
Söylemlerimi keskin, hükümlerimi acımasız, politik duruşumu fazla milliyetçi bulan bir Yahudi dostum, "…bir git, gör, anla, dinle, tanı, bak bizlere ilişkin fikrin nasıl değişecek" demekten hiç usanmamıştı beni tanıdığı ilk günden itibaren. Ben de her seferinde ona "ne yani Filistinlilere yaptıklarınızı mı sileceğim beynimden ya da beni daha az milliyetçi mi yapacak İsrail ziyaretim" diye çıkışmıştım. Bu dostumun sohbetlerimizin birinde söylediği bu sözlerin ardından uzun yıllar geçtikten sonra İsrail’e gitme kararı aldım. Kalışım 25 gün sürecekti, görece epeyce uzun bir zaman. Bu zaman dilimi benim için o Yahudi dostumun söylediği gibi görme, anlama, tanıma anlamına gelecekti. İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen Mashav programına katılmak, Bar-İlan Üniversitesi, Ben-Gurion Üniversitesi, Kudüs İbrani Üniversitesi, Negev Enstitüsü ve İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda birer konuşma yapmak bir akademisyen olan şahsım için epeyce ilginç bir tecrübe olacaktı. Birer fırsat olarak gördüğüm bu akademik nitelikli faaliyetlerin ve Mashav programının yanı sıra bu 25 gün zarfında pek çok kültürel nitelikli gezi de düzenlenecekti. Aslında tüm bunları başkaca bir ülkede yaşayacak olsam çok sıradan bir gezi ya da akademik faaliyet olarak nitelendirilebilirdi ancak İsrail’e gidiyordum, bu tecrübenin bugüne kadar yaşamış olduğum tüm yurt dışı tecrübelerinden  farklı olacağı kesindi. Hiçbir konuşmamda ton ve doz ayarı yapamayan şahsım için kuşkusuz daha da ilginç bir tecrübe olacaktı.
Tüm bu sorular ve tereddütlerle 5 Mart 2006 Pazar günü Ben-Gurion Havalimanı’na indim, havalimanında ilk konuşmamı yapacağım yer olan Bar-İlan Üniversitesi Begin- Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde görevli asistan arkadaş Mustafa Oğuz karşıladı beni, özlediğim meslektaşım Efraim İnbar’ı az sonra göreceğim heyecanıyla üniversite kampüsüne ulaştık, kampüsü dolaşma fırsatı buldum. İlk gözüme çarpan, bizim üniversitelerimizde görmeye alışık olmadığımız biçimde, kampüs içindeki her bir binanın Diaspora’da yaşayan Yahudilerin bağışları ile yaptırılmış olduğuydu. Bu binalara, yaptıranların adları konmuştu. Mustafa’ya "bu sadece biraz tutucu olarak bilinen Bar İlan Üniversitesi’nde mi böyle?" diye sordum, "diğerlerini de göreceksiniz hepsi böyle, Diaspora’nın ciddi maddi desteği var" diye cevapladı bu cahilce sorumu. Yani daha ilk günden Yahudilere ilişkin fikirlerimden biri kendiliğinden doğrulanmıştı : Ne kadar birbirine bağlı millet…
Geceyi Ramat Gan’da geçirdim, 6 Mart’ın da 5 Mart kadar yorucu bir gün olacağını düşünerek ve yol yorgunluğunu da dikkate alarak biraz daha fazla uyumak niyetiyle, 6 Mart sabahı için saati 10.00’a ayarladım. Biraz geç kalkmak ne mümkün, sabah saat tam 09.00’da benim "pire adam" dediğim Dr. Alon Liel aradı. "Hoş geldin, iyi ki geldin, özlettin kendini, taksi 11.15’da seni otelin önünden alacak, 11.00’da lobide hazır ol, taksi seni Kudüs’te Crown Plaza otele getirecek, ben seni lobide bekliyor olacağım, oradan aynı taksi ile Dışişleri Bakanlığı’ndaki öğle yemeğine geçeceğiz, hoşça kal, görüşürüz". Alon Liel dediğim zat, İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü, 6 Mart 2006 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’nda eski Büyükelçiler David Granit ve Yehuda Millo anısına düzenlenecek sempozyumun düzenleme komitesinde yer almadığı halde bu sempozyumda konuşmacı olarak bizzat onun davetlisi olduğum için benim sorumluluğumu üstlenmiş, daha önceki yazışmalarımızda olduğu gibi benimle direkt irtibata geçmeyi tercih etmişti (bizim Dışişleri Bakanlığı çalışanlarımıza hiç uymayan bir biçimde). Böylece İsrail ziyaretimin ikinci gününde de Yahudilere ait bir fikrim daha onaylanmış oldu : Ne kadar organize ve iş bitiriciler, makam – mevki değil yapılan iş ve sonucu önemli.
Aynı akşam maalesef tüm bu ışıltılı ortamlarda yapmak zorunda olduğum gibi şarabımı nezaketten iki dudağımın kesişebildiği en uç noktası ile yudumlamak zorunda kaldığım King  David otelindeki ızdırap dolu akşam yemeğinden sonra Alon’un bindirdiği taksi ile Mashav programının yer alacağı Beer Sheva şehrine geçtim. Taksi şoförü Beer Sheva’da 25 gün kalacağımı öğrenince "Sen ciddi bir günah işlemiş olmalısın, yoksa böyle cezalandırılmazdın, ne yapacaksın orada 25 gün, ölür insan o çölde". İki gün ardı ardına yaşamış olduğum şok dalgasının üzerine saat 23.00 civarlarında bu üçüncü şok dalgasının bünyemi bozmadığını söyleyemeyeceğim, yine de kendimi teselli ederek "bir gör, çok berbat bir durum olursa, kursu da konuşmaları da bırakır, vatanına, evladına, sevgili eşine dönersin" dedim. Yorgunluktan yarı baygın vaziyette yatağa attım kendimi. Ertesi sabah 25 günlük maraton başladı, orta yaşlı akademisyenlerin yanı sıra 70 ve 80 yaşlarındaki akademisyenler ve sektörden tepe yöneticiler kurs kapsamında bizlere seminerler verdiler 25 gün boyunca, bunlar sadece seminer değildi; kültürdü, tarihti, arzuydu, amaçtı, ideallerdi, tutkuydu. Saat 09.01’de sınıftan içeri giren ve sınıfı 16.59’da terk eden akademisyen olmadı hiç 25 günde bir gün; kursun ilk gününde verdikleri 25 günlük kurs programı bir gün olsun aksamadı; Kibutz ve Moşav’larda katıldığımız ev ziyaretlerinde dahi bizi konuk eden ailelerden seçilmiş olan temsilciler bizlere sunumlar yaptılar; şehir dışı alan çalışmalarında o bölgeyi iyi bilen bir şahıs eşlik etti bizlere hep. Böylece İsrail ziyaretimin ilerleyen günlerinde Yahudilere ait bir fikrim daha onaylanmış oldu : Bizim hiç dikkate almayacağımız, önemsemeyeceğimiz işleri dünyanın en ciddi işi olarak görüyorlar ve o işi güzel yapmak için azami emek harcıyorlar. Böylece sonuç da güzel oluyor.
Kurs programının sonlarına yaklaşmamıza rağmen kurs direktörü Shmuel Bahat ve kurs idari sekreteri Vivian Silver’dan güçlükle aldığım izin neticesinde 29 Mart’ta Ben Gurion Üniversitesi Ortadoğu Bölümü tarafından düzenlenen sempozyum kapsamında bildirimi sunmak üzere Üniversitenin hınca hınç dolu konferans salonundayım. Ortadoğu Bölümü ve Chaim Herzog Merkezi Başkanı Prof.Dr. Yoram Meital’la sohbet ederken yanıma rahat 80’lerini süren iki kişi yaklaştı, içlerinden biri: "Gamze Hanımefendi ile mi müşerref oluyoruz?" diye sordu, aksanlı Türkçesiyle "Merhaba, siz bizim diyarlardansınız galiba" diye soruya soruyla karşılık verdim, alışkanlığımı bozmayarak. "Evet, ben Mustafa Kemal’in diyarındanım ve buraya onun çocuklarından birini, sizi görmeye geldim, hoş geldiniz Gamze Kona Hanımefendi". Bu konuşmanın ardından hangi söylenene vurgu yaparsınız ki; zatı muhteremin nezaketine mi, Mustafa Kemal hayranlığına mı, bilim tutkusuna mı, Türkiye sevdasına mı hangisine, lütfen sizler söyleyin.
Kursu tamamladıktan sonra ve Türkiye’ye dönmeden bir gün önce son konuşmamı yapmak üzere Kudüs İbrani Üniversitesi Truman Enstitüsü’ne geçtim, sorularla iyiden iyiye uzayan konuşmamı tamamladıktan sonra Dr. Anat Lapidot ile yemeğe çıktık, merakımı yenemeyerek şu soruyu sordum : "yaptığım diğer konuşmalarda salonlar tıklım tıklımdı neden bu kadar az kişi vardı burada", Anat hiç duraksamadan cevap verdi "sayıyı boşver sen, dinleyenler arasında dünyaca ünlü iki profesör vardı, sen ona bak". Kudüs’te geceyi geçireceğim Maiersdorf Konuk Evi odasında, "yurdum profesörlerinden hemen hiç biri küçük bir Yardımcı Doçentin konuşmasını dinlemeye gelmez, adamlara bak…" diye sızlanarak uykuya dalmışım.
Çalışkanlığınız, bilime ve bilene duyduğunuz saygı, verdiğiniz sözlere gösterdiğiniz özen, dininize ve topraklarınıza olan bağlılığınız sayesinde 55 yıl gibi kısa bir zaman içinde siyasal, sosyal, iktisadi ve kültürel alanlarda göstermiş olduğunuz başarılara ve başarı öykünüze duyduğum derin ve içten saygıyı zihnimin bir köşesinde saklı tutarak; ben de size tüm hataları, eksik yönleri, yanlış hesaplarına rağmen kendi memleketim için ne düşündüğümü Ayten Alpman’ın şarkısında geçen tek bir cümleyle özetleyeyim : "Bir başkadır benim memleketim". Sağlıcakla kalın…