Türk-İsrail İlişkileri:Hamas bağlaminda olasi karamsar okumala

Yrd. Doç. Dr. Gamze GÜNGÖRMÜŞ KONA5-31 Mart tarihleri arasında İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen Mashav Seminer programına katılarak Bar İlan Üniversitesi, Ben Gurion Üniversitesi, Kudüs İbrani Üniversitesi`nde Türkiye`nin dış politikasına ilişkin konferanslar veren Yrd. Doç. Dr. Gamze Güngörmüş

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
Türkiye’nin İsrail’le olan inişli çıkışlı ilişkisi Türkiye’nin İsrail’e karşı takındığı olumsuz tavrın arkasında yatan itki-tepki ilişkisine dayanmaktadır. Bir başka ifâdeyle, Türkiye’nin her bir İsrail karşıtı politik tavrı, o anda mevcut uluslararası veya ülke içi durumların sebep olduğu ve Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu veya yararlanmak istediği hâdiselere gösterdiği tepki olarak yorumlanmalıdır. Hamas’ın Türkiye’ye yaptığı ziyâret iki ayrı düzeyde değerlendirilebilir. Birinci değerlendirmede, bu ziyâretin İsrail tarafından Türkiye’ye İsrail’in Türkiye’den belli bir süre için uzaklaşmak istediği yolunda verilen bir mesaj olduğu sonucuna varılırken, ikinci değerlendirmede, söz konusu ziyâretin Türkiye’nin İsrail karşıtı bir politikası olduğu sonucuna varılabilir. Bizim kanâatimiz bu değerlendirmelerin her ikisinin de geçersiz olduğudur. Bu durumda Türk karar alıcıların İsrail karşıtı politikalar uyguladığı veya İsrail tarafında düş kırıklığına sebebiyet veren eylemleri tercih ettiği dönemlerin çözümlenmesi yoluyla söz konusu ziyaretin değerlendirilmesi, genel geçer hükümlere varmaktan daha mantıklı bir yoldur. Meseleler kısaca ele alındığında dahi Türkiye’nin İsrail’e karşı takındığı olumsuz tavırların arkasında, o dönemdeki iç ve dış olayların sebep olduğu ve Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı veya yararlanmak istediği meselelerin sebep olduğu itki-tepki bağlantısının yattığı gerçeği görülmektedir. Bu hipotezim, beş somut örnek çerçevesinde çözümlenerek kanıtlanabilir.
İlk örnek olarak Türkiye’nin 1966 yılında İsrail’le ilişkilerini dondurma kararı vermesi, ki bu çözümlememizde tepki kısmını ifâde etmektedir, hadisesi alınabilir. Türk Askerî İs-tihbaratı’ndan Sezai Orkunt 1966 senesinde İsrail askeriyesine Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini, A.B.D.’nin Rum Ortodoks Kilisesi’nin İstanbul üzerinde târihi hak iddialarını desteklemesi sebebiyle dondurmak istediğini bildirmiştir. Bu durumda itki, Türkiye’nin A.B.D.’yle söz konusu mesele üzerinde bir diyalog zemini yaratmak için İsrail’le olan ilişkilerinden faydalanmak istemesidir.
İkinci örnek 1973 yılında Türkiye’nin Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Filistin Halkının tek temsilcisi olarak tanıması; 1975 yılında Siyonculuğu ırkçılıkla bir tutan B.M. kararı için o-lumlu oy kullanması; ve 1979 senesinde Filistin Kurtuluş Örgütü’ne İstanbul’da büro açma-sına müsaade etmesidir. Bunların hepsi 1973 senesinde yaşanan petrol bunalımı neticesinde Türk karar alıcıların petrolün petrol ithâl eden ülkelere karşı bir silâh olarak kullanılabileceğini düşünerek Arap dünyasının petrol kaynaklarından mümkün mertebe sorunsuz bir şekilde faydalanılması amacıyla verilmiş ve uygulanmış kararlardır. Bu örnekte itki petrol ihtiyacı ve bu ihtiyaca dayanan bir tehdit algılaması; tepkiyse, bu tehdit algılaması sebebiyle Arap dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesi için F.K.Ö.’nün desteklenmesi ve B.M.’de İsrail’e karşı bazı kararların lehinde oy kullanılmasıdır.
Üçüncü örnek, İsrail’in 1980 yılında Kudüs’ün birleşik başkenti olduğunu açıklaması üzerine Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini 1981 senesinde azaltmasıdır. İlişkilerin azaltılması şeklinde tezahür eden tepkiye sebep olan itkilerden biri, o dönemde Türkiye’yi idâre eden askerî darbe yönetiminin çoğunluğu Müslüman olan halkın nazarında meşruiyet kazanmak ve yetkesinin desteklenmesini temin etmek; diğeri de, bu ihtiyacın en iyi şekilde Arap dünyasından uzaklaşmadan yapılabileceği inancıdır.
Ele aldığımız dördüncü örnekteki tepkiler, 1987 yılında patlak veren İntifada üzerine Türkiye’nin Filistin tezlerine yönelik duygudaşlığını artırması; Filistin Devleti’ni 1988 senesinde tanıması  ve İsrail’le askerî anlaşmasını durdurması şeklinde ortaya çıkarken, bu tepkiye sebep olan itki, anılan dönemde Türkiye’nin Arap dünyasıyla olan ticâret hacminin beş kat artmış olmasıdır.
İnceleyeceğimiz son örnek ise 2000 senesinde vukuu bulan İkinci İntifada’dır. İkinci İntifada üzerine Başbakan Erdoğan İsrail hükümetine, Filistinlilere karşı giriştiği eylemler ve uyguladığı politikalar sebebiyle sert eleştirilerde bulunmuş ve Şaron hükümetini devlet tedhişi uygulamakla suçlamıştır. Bu tepkilere yol açan itki Erdoğan’ın kamu oyunu memnûn ederek itibarını arttırmak isteğidir.
Bu çözümlemelerden sonra Hamas’ın Türkiye’ye yaptığı ziyâreti incelediğimizde, Türkiye’nin bu siyasal tercihte bulunmasına beş itkinin sebep olduğunu görmekteyiz. Bunlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği ve Suriye’yle olan ilişkilerinde görüleceği üzere yeni siyasal açılımlara girişmesi; Türkiye’nin 2005 senesinde Suriye, İsrail ve Irak arasında arabuluculuk  teklifinin İsrail tarafından, Türkiye’nin böyle bir rolü yürütecek kapasitede olmadığı inancıyla nâzik bir şekilde reddedilmesi; Erdoğan hükümetinin, A.B.D.’nin İran’a saldırması hâlinde, 2003 senesinde yaşadığı tezkere reddi sebebiyle Türkiye’yle işbirliği yapmayacağını bildiği için bu bağlamda A.B.D.’yle ilişkilerini  İsrail üzerinden de olsa sıcak tutmak istememesi; Türkiye’nin İsrail-Filistin sorununda Rusya’nın önünde rol üstlenmek arzusu; ve son olarak Türkiye’nin târihsel olarak, gerek yetinimsel ilişkiler gerekse Ortadoğu’yla ilişkin sorunlarda arabuluculuk vasıtasıyla  bir bölge gücü olma istediğidir. 
Netice olarak, Türkiye’nin İsrail’le 1950 yılından beri süre gelen ilişkisi her ne kadar inişli çıkışlı olsa da, tedricen gelişmiştir. Bir bakıma bu ilişki "Ortadoğu’da komşu olmaya sonsuza dek yazgılı iki yalnız adamın geç kalmış işbirliği" olarak da tanımlanabilir.