Türkiyenin İsraille olan inişli çıkışlı ilişkisi Türkiyenin İsraile karşı takındığı olumsuz tavrın arkasında yatan itki-tepki ilişkisine dayanmaktadır. Bir başka ifâdeyle, Türkiyenin her bir İsrail karşıtı politik tavrı, o anda mevcut uluslararası veya ülke içi durumların sebep olduğu ve Türkiyenin karşı karşıya bulunduğu veya yararlanmak istediği hâdiselere gösterdiği tepki olarak yorumlanmalıdır. Hamasın Türkiyeye yaptığı ziyâret iki ayrı düzeyde değerlendirilebilir. Birinci değerlendirmede, bu ziyâretin İsrail tarafından Türkiyeye İsrailin Türkiyeden belli bir süre için uzaklaşmak istediği yolunda verilen bir mesaj olduğu sonucuna varılırken, ikinci değerlendirmede, söz konusu ziyâretin Türkiyenin İsrail karşıtı bir politikası olduğu sonucuna varılabilir. Bizim kanâatimiz bu değerlendirmelerin her ikisinin de geçersiz olduğudur. Bu durumda Türk karar alıcıların İsrail karşıtı politikalar uyguladığı veya İsrail tarafında düş kırıklığına sebebiyet veren eylemleri tercih ettiği dönemlerin çözümlenmesi yoluyla söz konusu ziyaretin değerlendirilmesi, genel geçer hükümlere varmaktan daha mantıklı bir yoldur. Meseleler kısaca ele alındığında dahi Türkiyenin İsraile karşı takındığı olumsuz tavırların arkasında, o dönemdeki iç ve dış olayların sebep olduğu ve Türkiyenin karşı karşıya kaldığı veya yararlanmak istediği meselelerin sebep olduğu itki-tepki bağlantısının yattığı gerçeği görülmektedir. Bu hipotezim, beş somut örnek çerçevesinde çözümlenerek kanıtlanabilir.
İlk örnek olarak Türkiyenin 1966 yılında İsraille ilişkilerini dondurma kararı vermesi, ki bu çözümlememizde tepki kısmını ifâde etmektedir, hadisesi alınabilir. Türk Askerî İs-tihbaratından Sezai Orkunt 1966 senesinde İsrail askeriyesine Türkiyenin İsraille ilişkilerini, A.B.D.nin Rum Ortodoks Kilisesinin İstanbul üzerinde târihi hak iddialarını desteklemesi sebebiyle dondurmak istediğini bildirmiştir. Bu durumda itki, Türkiyenin A.B.D.yle söz konusu mesele üzerinde bir diyalog zemini yaratmak için İsraille olan ilişkilerinden faydalanmak istemesidir.
İkinci örnek 1973 yılında Türkiyenin Filistin Kurtuluş Örgütünü Filistin Halkının tek temsilcisi olarak tanıması; 1975 yılında Siyonculuğu ırkçılıkla bir tutan B.M. kararı için o-lumlu oy kullanması; ve 1979 senesinde Filistin Kurtuluş Örgütüne İstanbulda büro açma-sına müsaade etmesidir. Bunların hepsi 1973 senesinde yaşanan petrol bunalımı neticesinde Türk karar alıcıların petrolün petrol ithâl eden ülkelere karşı bir silâh olarak kullanılabileceğini düşünerek Arap dünyasının petrol kaynaklarından mümkün mertebe sorunsuz bir şekilde faydalanılması amacıyla verilmiş ve uygulanmış kararlardır. Bu örnekte itki petrol ihtiyacı ve bu ihtiyaca dayanan bir tehdit algılaması; tepkiyse, bu tehdit algılaması sebebiyle Arap dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesi için F.K.Ö.nün desteklenmesi ve B.M.de İsraile karşı bazı kararların lehinde oy kullanılmasıdır.
Üçüncü örnek, İsrailin 1980 yılında Kudüsün birleşik başkenti olduğunu açıklaması üzerine Türkiyenin İsraille ilişkilerini 1981 senesinde azaltmasıdır. İlişkilerin azaltılması şeklinde tezahür eden tepkiye sebep olan itkilerden biri, o dönemde Türkiyeyi idâre eden askerî darbe yönetiminin çoğunluğu Müslüman olan halkın nazarında meşruiyet kazanmak ve yetkesinin desteklenmesini temin etmek; diğeri de, bu ihtiyacın en iyi şekilde Arap dünyasından uzaklaşmadan yapılabileceği inancıdır.
Ele aldığımız dördüncü örnekteki tepkiler, 1987 yılında patlak veren İntifada üzerine Türkiyenin Filistin tezlerine yönelik duygudaşlığını artırması; Filistin Devletini 1988 senesinde tanıması ve İsraille askerî anlaşmasını durdurması şeklinde ortaya çıkarken, bu tepkiye sebep olan itki, anılan dönemde Türkiyenin Arap dünyasıyla olan ticâret hacminin beş kat artmış olmasıdır.
İnceleyeceğimiz son örnek ise 2000 senesinde vukuu bulan İkinci İntifadadır. İkinci İntifada üzerine Başbakan Erdoğan İsrail hükümetine, Filistinlilere karşı giriştiği eylemler ve uyguladığı politikalar sebebiyle sert eleştirilerde bulunmuş ve Şaron hükümetini devlet tedhişi uygulamakla suçlamıştır. Bu tepkilere yol açan itki Erdoğanın kamu oyunu memnûn ederek itibarını arttırmak isteğidir.
Bu çözümlemelerden sonra Hamasın Türkiyeye yaptığı ziyâreti incelediğimizde, Türkiyenin bu siyasal tercihte bulunmasına beş itkinin sebep olduğunu görmekteyiz. Bunlar, Türkiyenin Avrupa Birliği ve Suriyeyle olan ilişkilerinde görüleceği üzere yeni siyasal açılımlara girişmesi; Türkiyenin 2005 senesinde Suriye, İsrail ve Irak arasında arabuluculuk teklifinin İsrail tarafından, Türkiyenin böyle bir rolü yürütecek kapasitede olmadığı inancıyla nâzik bir şekilde reddedilmesi; Erdoğan hükümetinin, A.B.D.nin İrana saldırması hâlinde, 2003 senesinde yaşadığı tezkere reddi sebebiyle Türkiyeyle işbirliği yapmayacağını bildiği için bu bağlamda A.B.D.yle ilişkilerini İsrail üzerinden de olsa sıcak tutmak istememesi; Türkiyenin İsrail-Filistin sorununda Rusyanın önünde rol üstlenmek arzusu; ve son olarak Türkiyenin târihsel olarak, gerek yetinimsel ilişkiler gerekse Ortadoğuyla ilişkin sorunlarda arabuluculuk vasıtasıyla bir bölge gücü olma istediğidir.
Netice olarak, Türkiyenin İsraille 1950 yılından beri süre gelen ilişkisi her ne kadar inişli çıkışlı olsa da, tedricen gelişmiştir. Bir bakıma bu ilişki "Ortadoğuda komşu olmaya sonsuza dek yazgılı iki yalnız adamın geç kalmış işbirliği" olarak da tanımlanabilir.