İran seçimleri ile Mahmud Ahmedinecadın başa geçmesi sonrasında, İran hızlı bir değişimin içine girdi. Ilıman olarak nitelendirilebilecek tüm uygulamalar kaldırılırken, şeriat kuralları olarak tanımlanan yaptırımlar İranlıların hayatını gün geçtikçe etkiliyor. Ahmedinecad özellikle sivri açıklamaları ile tüm dünyanın dikkatlerinin İranın üzerinden ayrılmamasını sağlıyor. İsrailin varlığı ve Holokost inkarı ile ilgili söylemlerinin üzerine bir yandan yürüttüğü nükleer çalışmalar da eklenince dünya büyük endişe ile İranı takip eder oldu.
18 yıl boyunca gizli olarak yürüttüğü nükleer çalışmalar ortaya çıktığı 2002 yılından itibaren, başta ABD ve İsrail olmak üzere ilgili ülkeler, İranın nükleer teknolojisinin ne düzeyde olduğunu öğrenebilmek ve nükleer bomba yapması olasılığına karşı Birleşmiş Milletlere bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (International Atomic Energy Authority - IAEA) denetimine girmesi için baskı uyguladılar. Ek bir protokol ile IAEA müfettişlerinin tesislerini inceleme hakkı veren İran, bu tarihten itibaren nükleer çalışmalarına ara verdi. Ahmedinecadın başa gelmesi ile inceleme izinleri kaldırıldı ve çalışmalara tekrar başlandı.
İranın nükleer silah sahibi olma olasılığı bile tüm batı ülkelerini rahatsız ediyor. İranın üyesi olduğu NPTnin (Nucleer Non-Proliferation Treaty) teftiş taleplerini red etmesi, bu konuyu diplomatik yoldan çözmek isteyen Avrupa Birliği, Rusya ve Çini zor durumda bırakıyor. İranın görüşmeler tamamlanana kadar durdurması gereken çalışmalarına ara vermeyip uranyumu %3,5 oranında zenginleştirmeyi başardığını ilan etmesi ve bu ilanı IAEA başkanı Muhammed Elbaradeiin Tahran ziyaretinin bir gün öncesinde yapması İranın nasıl tehlikeli bir diplomasi uyguladığının önemli bir göstergesi.
ABD, AB ve BM, İranın nükleer silah yapma bilgisine kavuşmak için uranyum zenginleştirme çalışmalarına devam ettiği konusunda hemfikir. Ancak bu çalışmanın ne kadar sürede tamamlanacağı belirsizliğini koruyor. İranın nükleer çalışmalarını engellemek için öncelikle diplomasi yolu tercih ediliyor. Fakat bir sonuç alınamazsa bunu yaptırım, ambargo ve en sonunda askeri harekat takip edebilir. İran çalışmalarının barışçıl olduğunu her fırsatta tekrarlarken, NPTye hala üye kalmasının buna bir gösterge olduğunu savunuyor.
ABD yönetimi İran ile süregelen nükleer krizi diplomasi yolu ile çözmeye çalışıyor. Fakat ABD, İranın uranyumu zenginleştirme çalışmalarında ilerlemesini engellemeye kararlı. Gerekirse İranda rejim değişikliğine gidilmesi gerektiğini düşünen ABDye göre İran İslami bir cumhuriyet olarak günümüzde yönetildiği gibi yönetilmeye devam ederse nükleer programı uygulamaya da devam edecek. Bu sebep nedeni ile ABDnin olası bir gelişme karşısında İrana saldırmak için gerekli hazırlıklara devam ettiği söyleniyor. Hava saldırısı için gerekli bilgilere ulaşmaya çalışan ABDnin ayrıca İran içinde yaşayan ve Ahmedinecad hükümetinden memnun olmayan azınlıklarla da görüştüğü düşünülüyor. İranın kuzeyinde Azeriler, Güneydoğusunda Baluçiler, Kuzeydoğusunda ise Kürtler yaşıyor.
Ahmedinecadın "İsrail haritadan silinmeli" sözü ve holokost inkarı tüm dünyayı etkileyen söylevleri. Bir ülke başkanının bir diğer özgür ülkeye bu kadar açık bir şekilde saldırması, o başkanın elindeki nükleer güç ile yapabileceklerinin mantıklı bir sınırının olamayacağının da açık bir göstergesi. ABD, Mahmud Ahmedinecadın yeni bir Adolf Hitler olup III. bir dünya savaşını başlatmasından çekiniyor.
Kimilerine göre ise İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, Ahmedinecadtan daha güçlü bir pozisyonda ve İranın kontrolü asıl onda. Devrim muhafızları nükleer programın ana destekçileri fakat son karar her zaman Hamaneyde bittiği düşünülüyor.
Koalisyon ordularının Iraktaki başarısızlığı ve İranın Iraka kıyasla daha güçlü olması İrana yapılacak bir askeri müdahale kararı alınmasını erteliyor. ABDnin İranda öngördüğü rejim değişikliğinin olası sonuçları da bu kararın alınmasını erteleten diğer bir sebep. Ancak İrana yapılacak bir askeri harekat sadece bu ülkenin nükleer çalışmalarını engellemekle kalmayacak, Ortadoğu petrol rezervlerinin kontrolünü ve dolayısıyla güç dengelerini de değiştirecek.
İranın nükleer çalışmalarını durdurmak için rejim değişikliğini tek çare olarak gören ABDnin bunu yapabilmesi için İrana saldırması gerekiyor. Fakat hedefleri tespit etmek kolay bir süreç değil. İranda önemli 400 hedeften bahsedilebilir. Bu tesislerin en önemlisi Tahran yakınlarındaki Natanz. İranın ana nükleer çalışmalarına devam ettiği Natanza yapılacak bir saldırı, İranın nükleer çalışmalarına sekte vurabilir. Fakat Natanz yerin 23 metre aşağısına, kayaların altına inşa edildi. İran, savaş anında hedef olabilecek önemli tesislerini Rusyadan öğrendiği havalandırma sistemleri yardımı ile yerin altına inşa etti.
Yeraltına inşa edilmiş bu tarz hedefler için İranda yapılması tavsiye edilmeyen özel kara operasyonları zorunluluk oluyor. Fakat ABDnin tanımadığı İran yopraklarında Kara harekatında başarılı olması çok düşük bir olasılık olarak ön görülüyor. Bu hedeflere hava yolu ile müdahale yapılmasına karar verilirse eğer geleneksel silahlar yeterli gelmeyecektir. Eğer İranın yer altındaki tesislerine yapılacak saldırı hava saldırısı olacaksa bunun için nükleer silah kullanılması zorunlu oluyor. Bu durumda ise karşımıza ironik bir tablo çıkıyor: bir ülkenin nükleer silah sahibi olup dünyaya saldırmaması için o ülkeye nükleer silah ile saldırmak. Sonuçta durdurulmaya çalışılan şey yapılıyor olacak.
ABDnin elinde B61ᆟ nükleer silahı var. Nükleer silahın geliştirilmesinin tüm dünya için bir tehdit unsuru olduğuna karar veren ABD Senatosu, nükleer silah geliştirme çalışmalarını yasaklandı ve savunma bakanlığına bu çalışmalar için ayrılan bütçeyi iptal etti. İranın bir tehdit unsuru oluşturması sonrası savunma bakanlığı Senatodan B61i geliştirme izni almaya çalışıyor. Bakanlık daha az radyasyon yayan daha kuvvetli silahlar üretmeyi hedefliyor.
ABD İrana saldırırsa, başta İsrail ve Ortadoğuyu ve daha sonra tüm dünyayı içine alacak bir savaşın başlaması kaçınılmaz olur. Lübnanda meclise giren terör örgütü Hizbullah ve ABDye saldırmak için hazır bekleyen El Kaide terör eylemlerine ağırlık verebilir. Tüm dünyadaki ABD vatandaşlarını terör ile karşı karşıya kalabilir. İran daha önce beyan ettiği gibi İsraile saldırabilir. Günde dört milyon varil petrol üreten İran kendisine karşı yapılacak bir saldırıda petrol üretimini veya sadece Ortadoğu petrolünün Hint Okyanusuna ulaştığı yolu keserek dünya piyasalarını alt üst edebilir. Ayrıca İrana bir saldırı olursa Irakta bulunan Şii gruplar birleşerek koalisyon askerlerine saldırabilir. Bu saldırı sonucunda Arap dünyasında yeni bir Saddam Hüseyin yaratılmış olur fakat bu seferki daha güçlü ve daha güvenilir olacaktır. Tüm dünyadaki 1,2 milyar Müslümanın ABDnin İrana saldırdığında neler hissedebileceği ve bunun sonucunda yapabilecekleri de hesaba katılmalıdır. Diğer yönden bakarsak ABDnin saldırısı sonrası İran halkı da ABDye düşman kesilir, nükleer silahın gerekliliğine inanır, bunu ulusal bir mesele haline getirir ve bu durum Ahmedinecadı daha da vazgeçilmez kılar.
Tüm bu olası sonuçlar bize sadece tek bir gerçeği gösteriyor: eğer diplomasi işe yaramazsa askeri çözüm diye bir sonuç olamayacak çünkü o safhaya gelinirse etkileri tüm dünya için endişe verici olacaktır. Üstelik bu durum en çok Ahmedinejatın işine yarayacaktır. Ekonomisi kötü olan İranda halk hükümete karşı olan desteğini azaltmaya başladı. Bu bakımdan ABDnin İrana saldırması popülaritesini yitirmekte olan Ahmedinecadı politik yönden güçlendirecektir.
İranın nükleer çalışmalarına hız vermesi ve her fırsatta İsraili hedef göstermesi, ABDnin yanı sıra İsraili de rahatsız ediyor. İsrail gerekirse İrana saldırmaktan çekinmeyeceğini açıkça belirtiyor. Nobel barış ödülü sahibi İsrail Başbakan Yardımcısı Şimon Peres mayıs ayı başında yaptığı açıklamada, İranın tehditlerine aynı üslupla cevap verdi: "Kimin haritadan silineceğini göreceğiz".
ABD, İsrailin Müslüman bir ülkeye doğrudan saldırmasını engellemek istiyor. Çünkü İsrailin İrana saldırması, Ortadoğudaki tüm ülkelerden bir misilleme ile sonuçlanabilir. 20 Martta yaptığı bir konuşmasında ABD Başkanı George Bush, Ahmedinecadın İsraile karşı olan düşmanlığının tüm dünya barışını tehdit ettiğini söyledi ve sözlerini "daha önce de açıkça belirttiğim gibi müttefiğimiz İsraili korumak için askeri müdahalede bulunmaya kararlıyız" diyerek tamamladı. Ahmedinecad ise ABDnin saldırısı başlarsa ilk hedeflerinin İsrail olduğunu açıkladı.
Ana soru, İranın uranyum zenginleştirme çalışmalarına devam edip etmeyeceği. BM, Rusya ve Çin Tahrana ambargo koyma taraftarı değil. ABD ve İsrail ise gerekirse askeri bir harekattan çekinmeyeceklerini açıkça ortaya koyuyorlar. Gelinen bu noktadan sonra İranın adımlarını düşünerek atması gerekiyor. Çünkü karşısına tüm dünya ülkelerini almış durumda. Arap dünyasında bile fazla sayıda destekçisi yok. Ancak inanırlılığını yitiren İranın ne yaparsa yapsın pozitif bir sonuç alamayacağı ortada. Nükleer çalışmalarını tamamen durdurduğunu açıklasa bile kimse ona inanmayacak.
Referanslar: The Iranian Plan, Seymour M. Hersh
The New Yorker / CNN / BBC / Haaretz