Dünya tiyatrosunda antisemitizmin başlangici

Beki L. BAHARBu haftaki sayımızda, tiyatro yazarı Beki L. Bahar, son dönemde sinemaya yeniden uyarlanan, Shakespeare`nin oyunu "Venedik taciri"nden yola çıkarak, tiyatroda antisemitzm konusunu inceliyor. Bir tarihi oyunun, oynandığı dönemle ilişkilendirildiği, paralellikler kurulduğu oranda başarılı olacağını belirten Beki L. Bahar, Yahudi kahramanlar ve antisemitzm olgusu içeren

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bu günlerde şehrimizde gösterimde olan Shakespeare’in "Venedik Taciri’"oyunundan sinemaya uyarlanan film hem antisemitlik hem de tiyatro açısından ilgi ve araştırma alanıma girdiğinden, bir özetleme yazısı yazmadan edemedim.
Antik Çağlar sonrasında özellikle Hıristiyanlığın yayılması ve yasakları nedeniyle genel anlamda tiyatro geriler. Kilise kapılarında ve denetiminde "mysteries" veya İspanyada "auto Sacramentales" denilen oyunlar çoğu İsa’nın kendilerince Yahudiler yüzünden çektiği acıları abartılı sergileyen basit gösterilerdi. Bunlar o zamanın cahil ve ezilen halkını kışkırtır, Yahudi aleyhtarlığını körüklerdi. Zamanla oyuncular bu oyunları pazar alanlarına seyyar arabalara taşıdılar denetimden uzak oyunlar konu açısından çeşitlendi, halka daha cazibeli geldi, ilgi arttı. Bu da oyun kumpanyalarına kâr sağladı, oyunlarına süreklilik sağlamak üzere günümüzde tanımlanan tarzda kapalı tiyatro binaları yapıldı. İnglitere’de Elisabeth devriyle doruğa erişirken, Avrupa’da da paralellikler görülür hâtta İspanya aynı yıllarda "Sieglo de Oro" diye adlandırılan çağı yaşar. Oyunlar kurgu, sahneleme vb. değişiklikler gösterse de Yahudileri konu etmek cazibesini sürdürür.
Elisabeth çağının en büyük ozanı, oyun yazarı olarak William Shakespeare kabul edilir. Onun çağdaşı, ona hocalık etmiş olan, çok genç yaşta ölmeseydi kimilerine göre Shakespeare’i de aşacak olan Christopher Marlow vardır ve ilk antisemit oyunu yazan odur. Shakespeare onu takip etmiştir. Her ikisi de ihanetle suçlanan Kraliçe Elizabeth’in Yahudi doktoru olayından etkilenmiş, bu oyunları yazmıştır.  Bazı eleştirmenlere göre modern Elisabeth tiyatrosuna Yahudi aleyhtarlığını bilyece de onlar sokmuş, başlatmışlardır.
Her iki yazar sahne ayrıntılarına girmez. Oyunlarının başında prolog sonlarında epilog yoktur. Bu da sahne koyucularına bir ekleme olanağı sağlar. Özellikle sinemaya uyarlayan, senaryosunu yazan M. Radford’un uygulamasında bir prolog, yani bir önsöz gibi, film sahnesini kaplayan İbranice yazılar ve İbranice ezgilerle başlar. Venedik Taciri aşk, arkadaş sadakatini bir masal havası içinde işler. Yahudi kahraman Shylock, sadece anlaşmada yazılanın hakkı olanın yerine getirilmesini ister. Tirada kaçan bir savunmada o devirde Yahudilerin durumunu açıklaması ilginçtir – filimde aynen alınmıştır- Yazılı metine göre: Shylock, en sonunda karşı tarafın ağır artlarını kabûl eder, yerden doğrulur, sahneye bir daha dönmemek üzere vakurla çıkar. Yahudi aleyhtarı niteliğini pek kondurtmam Sheakespear’e, oysa filmin sonunda bir son söz,  bir "kıssadan hisse"  gibi diğer oyuncular iki kanatlı bir kapıdan neşeyle bir yere girerlerken, kapı Shylock’un yüzüne kapanır, dışarıda baka kalır. Bu kapılar nerenin kapıları? Kilise’nin mi? Cennet’in mi? Radford neden böyle bir ekleme yapmıştır?
C. Marlow’un "Malta Yahudisi" eserinde yazar, kurgusunda, konusunda kanımca Sheakespeare’den güçlüdür. Malta valisi Türklere yıllık vergiyi vermek için, tüm Yahudilerin varlıklarının yarısını istemektedir. Yahudi kahramanı Barnabas para vermemek üzere bir sürü entrikalar sonucu birçok insan öldürmekte, kızını bile fedâ etmekte, sonunda da hem Malta’ya hem şehzade Selim’e ihanet edip ikili oynarken öldürülmektedir. Görüldüğü gibi son derece kötü eli kanlı bir Yahudi portresi çizmiştir; ama geneleme yapmamıştır. Marlow’un bu oyunu özellikle XVI. yüzyılda başarıyla sahnelendi.*
O zamandan bu zaman pek çok yabancı yazar, oyunlarında Yahudi kahramanlar işlediler. Aralarında antisemit olanlar da bir hayli fazladır. Liste hayli uzundur... Bir yazıya sığdırılamayacak başlı başına bir konudur. Oyunlarda o günün Yahudi’sini sergilendiği gibi, Tevrat’taki kişiler, olaylar da sıkça konu edilir. Bir tarihi oyun, oynandığı dönemle ilişkilendirildiği paralellikler kurulduğu oranda başarılı olur. Buna bir örnek olarak büyük ozan Nazım Hikmet’in "Yusuf ile Menofis"**  oyununu gösterebiliriz. Oyunda Yusuf dediği Tevrat’ta geçen Yosef  Ha-sadik’se de burada. Nazım kendi ideolojisi doğrultusunda kapitalizmin temsilcisi olarak sunar Yusuf’u, Menofis ise ezilen işçiyi ve sosyalizmin temsilcisidir. Modern oyunlarda bir son söz, bir epilog ekleme görülmezse de oyunun bitiminde Menofis’in Yusuf’u ilerde milletini esarette mahkûm ettiği suçlaması, ileri görüşlü kehanet gibi sözleri, beni düşündürmüştür… Yıllar önce bu konuya değindiğim bir yazıda kaderle ilişkilendirilmiş bir yanıt vermiştim***  "Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler / Mısır esaretinin sonucu dünya Musa Peygamber’i kazanmış, insanlar arası eşitliğin temeli atılmıştır.

* Christopher Marlow, "The Complete Plays", The Penguin English Library, 1969
** Nazım Hikmet "Yusuf ile Menofis", Adam Yayınları 3  
***G.K.D.Dergisi, Eylül 1988  "Ne kendi tanır ne söz edeni vardır" S.171끵