Bu günlerde şehrimizde gösterimde olan Shakespearein "Venedik Taciri"oyunundan sinemaya uyarlanan film hem antisemitlik hem de tiyatro açısından ilgi ve araştırma alanıma girdiğinden, bir özetleme yazısı yazmadan edemedim.
Antik Çağlar sonrasında özellikle Hıristiyanlığın yayılması ve yasakları nedeniyle genel anlamda tiyatro geriler. Kilise kapılarında ve denetiminde "mysteries" veya İspanyada "auto Sacramentales" denilen oyunlar çoğu İsanın kendilerince Yahudiler yüzünden çektiği acıları abartılı sergileyen basit gösterilerdi. Bunlar o zamanın cahil ve ezilen halkını kışkırtır, Yahudi aleyhtarlığını körüklerdi. Zamanla oyuncular bu oyunları pazar alanlarına seyyar arabalara taşıdılar denetimden uzak oyunlar konu açısından çeşitlendi, halka daha cazibeli geldi, ilgi arttı. Bu da oyun kumpanyalarına kâr sağladı, oyunlarına süreklilik sağlamak üzere günümüzde tanımlanan tarzda kapalı tiyatro binaları yapıldı. İngliterede Elisabeth devriyle doruğa erişirken, Avrupada da paralellikler görülür hâtta İspanya aynı yıllarda "Sieglo de Oro" diye adlandırılan çağı yaşar. Oyunlar kurgu, sahneleme vb. değişiklikler gösterse de Yahudileri konu etmek cazibesini sürdürür.
Elisabeth çağının en büyük ozanı, oyun yazarı olarak William Shakespeare kabul edilir. Onun çağdaşı, ona hocalık etmiş olan, çok genç yaşta ölmeseydi kimilerine göre Shakespearei de aşacak olan Christopher Marlow vardır ve ilk antisemit oyunu yazan odur. Shakespeare onu takip etmiştir. Her ikisi de ihanetle suçlanan Kraliçe Elizabethin Yahudi doktoru olayından etkilenmiş, bu oyunları yazmıştır. Bazı eleştirmenlere göre modern Elisabeth tiyatrosuna Yahudi aleyhtarlığını bilyece de onlar sokmuş, başlatmışlardır.
Her iki yazar sahne ayrıntılarına girmez. Oyunlarının başında prolog sonlarında epilog yoktur. Bu da sahne koyucularına bir ekleme olanağı sağlar. Özellikle sinemaya uyarlayan, senaryosunu yazan M. Radfordun uygulamasında bir prolog, yani bir önsöz gibi, film sahnesini kaplayan İbranice yazılar ve İbranice ezgilerle başlar. Venedik Taciri aşk, arkadaş sadakatini bir masal havası içinde işler. Yahudi kahraman Shylock, sadece anlaşmada yazılanın hakkı olanın yerine getirilmesini ister. Tirada kaçan bir savunmada o devirde Yahudilerin durumunu açıklaması ilginçtir filimde aynen alınmıştır- Yazılı metine göre: Shylock, en sonunda karşı tarafın ağır artlarını kabûl eder, yerden doğrulur, sahneye bir daha dönmemek üzere vakurla çıkar. Yahudi aleyhtarı niteliğini pek kondurtmam Sheakespeare, oysa filmin sonunda bir son söz, bir "kıssadan hisse" gibi diğer oyuncular iki kanatlı bir kapıdan neşeyle bir yere girerlerken, kapı Shylockun yüzüne kapanır, dışarıda baka kalır. Bu kapılar nerenin kapıları? Kilisenin mi? Cennetin mi? Radford neden böyle bir ekleme yapmıştır?
C. Marlowun "Malta Yahudisi" eserinde yazar, kurgusunda, konusunda kanımca Sheakespeareden güçlüdür. Malta valisi Türklere yıllık vergiyi vermek için, tüm Yahudilerin varlıklarının yarısını istemektedir. Yahudi kahramanı Barnabas para vermemek üzere bir sürü entrikalar sonucu birçok insan öldürmekte, kızını bile fedâ etmekte, sonunda da hem Maltaya hem şehzade Selime ihanet edip ikili oynarken öldürülmektedir. Görüldüğü gibi son derece kötü eli kanlı bir Yahudi portresi çizmiştir; ama geneleme yapmamıştır. Marlowun bu oyunu özellikle XVI. yüzyılda başarıyla sahnelendi.*
O zamandan bu zaman pek çok yabancı yazar, oyunlarında Yahudi kahramanlar işlediler. Aralarında antisemit olanlar da bir hayli fazladır. Liste hayli uzundur... Bir yazıya sığdırılamayacak başlı başına bir konudur. Oyunlarda o günün Yahudisini sergilendiği gibi, Tevrattaki kişiler, olaylar da sıkça konu edilir. Bir tarihi oyun, oynandığı dönemle ilişkilendirildiği paralellikler kurulduğu oranda başarılı olur. Buna bir örnek olarak büyük ozan Nazım Hikmetin "Yusuf ile Menofis"** oyununu gösterebiliriz. Oyunda Yusuf dediği Tevratta geçen Yosef Ha-sadikse de burada. Nazım kendi ideolojisi doğrultusunda kapitalizmin temsilcisi olarak sunar Yusufu, Menofis ise ezilen işçiyi ve sosyalizmin temsilcisidir. Modern oyunlarda bir son söz, bir epilog ekleme görülmezse de oyunun bitiminde Menofisin Yusufu ilerde milletini esarette mahkûm ettiği suçlaması, ileri görüşlü kehanet gibi sözleri, beni düşündürmüştür
Yıllar önce bu konuya değindiğim bir yazıda kaderle ilişkilendirilmiş bir yanıt vermiştim*** "Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler / Mısır esaretinin sonucu dünya Musa Peygamberi kazanmış, insanlar arası eşitliğin temeli atılmıştır.
* Christopher Marlow, "The Complete Plays", The Penguin English Library, 1969
** Nazım Hikmet "Yusuf ile Menofis", Adam Yayınları 3
***G.K.D.Dergisi, Eylül 1988 "Ne kendi tanır ne söz edeni vardır" S.171끵