David OJALVOLudwig Wittgenstein, tartışmasız çağımızın en büyük filozoflarından biridir. Bu hafta başlayan yazı dizimizle birlikte, Wittgenstein`ın hayatını ve genel hatlarıyla çalışmalarını sunacağız. Sizi bir dâhinin yaşamını yakından izlemeye davet ederken, Ludwig Wittgenstein hakkındaki diziyi ilgiyle okuyacağını
Ludwig Wittgensteinın
Çocukluk ve Gençlik Yılları
Karlın en büyük çocuğu Hermine ile en küçük çocuğu Ludwig arasında onbeş yaş vardı. Egemen kişiliğiyle demir-çelik sanayinde lider olan Karl; yine bu özellikleri nedeniyle beş ve oğlu ve üç kızı ile ilişkileri gergindi. Onun her birinden beklentileri vardı ve yaptığı işi, oğullarının devam ettirmesi için ısrar etti. Bu baskılar, ailenin anne tarafından miras kalan hassaslığına eklenip, Ludwigin üç ağabeyinin intiharına neden olmuştur.
Ludwig Wittgenstein, ailenin genel hâlinden memnun, neşeli bir çocuk izlenimi veriyordu. Ağabey ve ablaları çeşitli alanlarda müthiş yetenekli bireylerdi; fakat çocukluğunun büyük bir kısmında bu olağanüstü kuşağın en sönük üyelerinden biri olarak görülmüştü. Erken yaşta ortaya çıkan müzikal, edebi veya sanatsal bir yetisi yoktu ve hatta dört yaşına kadar konuşmaya bile başlamamıştı. Ailesinin diğer üyelerinin alameti olan isyankârlık ve dik başlılıktan yoksun olduğu için kendini küçük yaşlardan itibaren, babasının ağabeylerine aşılamaya çalıştığı; ama başaramadığı pratik yeti ve teknik ilgilere adamıştı. Özel bir deha açığa vurmadıysa bile, en azından uygulama becerisi ve kayda değer bir el ustalığı sergilemişti. Örneğin on yaşındayken tahta ve kablo parçalarından, çalışan bir dikiş makinesi modeli yapmıştı. Orta öğretimine dek babasının muazzam konağında klasik diller, müzik ve mühendislik eğitimi gördü.
Ludwig, okul dönemi geldiğinde, Linzdeki teknik bir okula, Realschuleye gönderildi; ancak Linzdeki okul geleceğin mühendis ve sanayicileri için ümit vaat eden bir eğitim alanı olarak tarihe geçmemişti. Eğer olduğu bir şey varsa, o da Adolf Hitlerin dünya görüşünün geliştiği yer olmasıydı. Aslında Hitler Realschurede Wittgensteinla aynı dönemde gittiği görülmüştü ve pan-Cermen hareketine yönelik milliyetçiliğin temellerini okuldaki tarih öğretmeni Leopold Pötschden öğrenmişti. Hitler, Wittgensteinla neredeyse yaşıt olmasına karşın; okulda ondan iki yıl gerideydi. Okuldaki eğitimleri 19045 yıllarında ortaklaşmıştı, bu yıldan sonra da Hitler zayıf notları nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalmıştı. Birbirleriyle herhangi bir iletişimin olduğuna dair herhangi bir kanıt yoktur.
Wittgenstein okulda 1903ten 1906ya kadar üç yıl geçirmişti. Genel olarak zayıf bir öğrenciydi, bunun nedeni okulda mutsuz bir yaşamı olmasından kaynaklanıyor olabilirdi. Bu dönemde onun üzerindeki en büyük entelektüel etki, ablası Margareteden ("Gretl") gelmişti. Gretl Wittgensteinın entelektüel gelişimi için onu filozofların ve kültür eleştirmenlerinin yapıtlarıyla desteklemiştir. Gretl ailenin entelektüeli olarak kabul ediliyor, sanat ve bilimdeki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Freudun ilk savunucularından biriydi ve Freud ona bizzat psikanaliz uygulamıştı. Daha sonra Gretl Freudun yakın arkadaşı olmuş ve Anschlussdan (Nazi Almanyasının birleşmesi) kaçışına yardım etmişti.
Linzi bıraktıktan sonra babasının teşvikiyle- makine mühendisliği okumak üzere Berlindeki Technische Hoschschulee (şimdiki adıyla Teknik Üniversite) gönderilmişti. 1906dan 1908e kadar Berlindeki derslerini başarıyla tamamladıktan sonra havabilimi konusunda araştırmalar yapmak üzere Manchestera gitti. Bu dönemde felsefi sorulara karşı ilgisi gitgide artmaktaydı. Manchesterda niyeti kendi tasarladığı bir uçak yapmak ve nihayetinde bunu uçurmaktı. Burada bir süre çalışmalar yaptıktan sonra, 1908 güzünde araştırma görevlisi olarak Manchester Üniversitesi Mühendislik Bölümüne kaydoldu. Bu süreçte laboratuar imkânları olacak ve profesörlerin ilgisi üzerinde olacaktı. Matematikçi J. Horace Lamb ile tanıştı. Teorik matematikle ilgileniyor, matematiksel analiz seminerine katılıyordu. Haftada bir akşam matematiksel sorunları tartışmak için iki araştırma görevlisiyle bir araya geliyordu. Bu tartışmalar matematiğe mantıksal temeller sağlamaya dair sorunların ele alınmasına yol açmış ve bir araştırma görevlisi Wittgensteinı Bertand Russellın bu konu üzerine beş yıl önce yayınlamış kitabı "Matematiğin İlkeleri"yle tanıştırmıştı.
Russellın kitabını okuması Wittgensteinın hayatında belirleyici bir olay olacaktır. Russellın tartıştığı sorunlar zamanla onda saplantı hâline geldi ve mühendislik çalışmasını sürekli artan bir bağılılık yitimiyle sürdürdü.
Manchesterdaki ikinci yılında Wittgenstein pervane tasarımına yoğunlaşmıştı; ancak takip eden dönemde felsefi sorulara dair saplantısı mühendislik alanında bir meslek sürdürme kararlılığına baskın çıkmıştı. 1911 senesinde bir felsefe kitabı hazırlama düşüncesiyle, Manchesterdaki çalışmalarını bıraktı.
Cambridge, Norveç ve I. Dünya Savaşı
1911in yaz tatilinin sonunda Wittgenstein, bir felsefe taslağı kitabı hazırladı; dönemin matematikçilerinden Gottlob Fregeye danıştı. Frege, ona Cambridgede Russell ile çalışmasını önerdi. 18 Ekim 1911de, Russelldan önceden bir randevu almaksızın, onun Trinity Kolejindeki odasında kendisini tanıtmak üzere belirdi. Russellın matematiksel mantık üzerine olan seminerleri çok az öğrenciyi cezp ediyor ve genellikle sadece üç kişiye ders veriyordu; bu nedenle Wittgensteinla tanıştığı gün onun seminerlerine ilgisini görünce memnun olmuştu. Sonunda onu düşündüğünden de çok gördü. Wittgenstein, dört hafta boyunca Russellı rahatsız etti. Ders boyunca tartışmalar hâkim oldu, dersten sonra hâlâ görüşünü savunarak onu odasına kadar izledi. Takip eden zaman içinde, Wittgenstein büyük bir gayretle matematiksel mantık üzerine yaptığı çalışmaları sürdürdü. Öyle ki dönemin sonunda Russell, onun öğrettiği her şeyi öğrendiği, hatta daha da ileri gittiğini söyleyecekti. 1 Şubat 1912de Wittgenstein, Russellın danışmanlığında Trinity Kolejine üye olarak kabul edildi.
Russell, Wittgensteinın felsefeye olan tutkusunun kendi tutkusundan daha büyük olduğunu görmektedir. Ludwigin düşüncelerine bir doğa olayının gücünü veren, bir yaşam ve ölüm tutkusudur bu. Öyle ki Wittgenstein her sabah büyük bir umutla çalışmaya başlıyor ve her akşam büyük bir umutsuzlukla çalışmasına son veriyordu.
1913 yılına gelindiğinde, Russell ve Wittgensteinı çok farklı projeler üzerinde çalışırken görüyoruz artık. Rusell "yeni bilim"ini yaratma üzerine, Wittgenstein da mantık çözümlemesi üzerine çalışıyordu. Russell artık mantığı kendisinden çok Wittgensteina ait bir alan olarak kabul etmeye hazırdı. O sıralar, iki yıldan uzun bir süredir kanser olan babasını vefat etmişti.
Rusellın mantıktaki halefi olarak (henüz yirmi dört yaşında ve resmi olarak lisans derecesi için çalışan bir öğrencisi olduğunu unutmak çok kolaydır) Wittgensteindan Cambridge Review için mantık üzerine yazılmış bir ders kitabını P.Coffeyin yazdığı Mantık Bilimini eleştirmesini istedi. Bu, yayınladığı tek eleştirisi ve felsefi görüşlerinin ilk kaydı oldu.
Wittgenstein yakın dostu David Pinset ile birlikte Norveçte yaptıkların bir tatilin ardından, daha verimli çalışabilmek adına Norveçe gitmeye karar verir. 1913 yılında, genç felsefecinin isteği olan şey yalnızlıktı. Norveçte mükemmel bir yer bulmuştu: Sogne fiyortunun yanında, Bergenin kuzeyinde Skjolden adında bir köy. Orada mantık alanında birçok çalışma yaptı. 1914 Haziranında Avusturyaya geri döndü. Yaz tatilinin ardından Norveçte çalışmalarına devam etmeyi planlıyordu; fakat I. Dünya Savaşının patlak vermesiyle orduya yazılmaya karar verdi. Savaş öncesi yaz döneminde, babasından kalan serveti, dönemin ileri gelen sanatçılarına destek olmak adına dağıtmaya başlamıştı.
Avusturyanın Rusyaya savaş açmasından bir gün sonra, 7 Ağustosta askere yazıldı ve Doğu Cephelerindeki Krakowda görev yapan bir topçu alayına atandı. Wittgensteina göre vücut sadece "dış dünyaya" aitti dünya da, şu an aralarında yaşadığı "kaba, aptal ve kötü niyetli"lere aitti. Savaştaki görevleri dışındaki zamanlarda Wittgenstein felsefe çalışmaları yapmaya çabalıyordu.
Wittgenstein için savaş tam anlamıyla Mart 1916da başladı. Eğer cepheden sağ dönmeyeceğini düşündüyse, kesinlikle değişmemiş olarak da dönmeyeceğini biliyordu.
Wittgensteinın Norveçte yoğunlaşan felsefe çalışmaları, savaş yıllarında da devam etti. Eğer o, bütün savaşı safların gerisinde geçirmiş olsaydı, ilk felsefe kitabı Tractatus Logico-Philosophicus, neredeyse 1915teki ilk başlangıcında nasılsa öyle kalmış olurdu: mantığın doğası üzerine bir tez. Mart 1916nın sonuna doğru Wittgenstein uzun zamandır istediği gibi, Rus Cephesindeki bir savaş birliğine gönderildi. Haziranda savaşın şiddetliği dönemde, Wittgenstein yapıtının doğası gitgide değişti ve gelişti.
Nisan1917de savaşın yakında Avusturya-Macaristan imparatorluğu aleyhinde sonuçlanacağı artık görülüyordu. Ağustos 1917deki yenilgi, Ukraynanın ele geçirilmesinin ardından, Wittgenstein 3 Mart 1918e dek Ukraynada kaldı; ardından Avusturya-Macaristan güçleriyle birlikte İtalyan Cephesine gönderildi. 191718 kışı boyunca, Wittgensteinın kitap çalışmaları, son biçimini almıştı. 29 Ekimdeki ateşkesle birlikte, Wittgenstein İtalyanlara esir düştü; ama esareti sırasında bir şekilde kitabını üç kişiye- Engelmann, Russell ve Frege- göndermeyi başarmıştır. 21 Ağustos 1919da serbest bırakıldığında, artık hayatında yeni bir dönem başlamak üzereydi.
Haftaya devam edecek
perspektif@salom.com.tr