20. Yüzyilin Felsefe Dehasi: Ludwig Wittgenstein -2

David OJALVOÇağımızın son büyük filozoflarından Ludwig Wittgenstein`la ilgili yazı dizimizin ikinci haftasında, filozofun yaşam öyküsünün devamını yayınlıyoruz. (Yazının ilk bölümünü internet sayfamızda bulabilirsiniz.) Wittgenstein`ın felsefe çalışmaları ve yaşamı hakkındaki bir incelemeyi önüm&#

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba
"Tractatus Logico-Philosophicus"
ve Öğretmen Wittgenstein

I. Dünya Savaşı sona erip de İtalyanlara esir düşen Ludwig Wittgenstein,  21 Ağustos 1919’da serbest bırakıldı; fakat savaş onun kişiliğinde kalıcı bir iz bırakmıştı. Savaştan sonra, uzun yıllar boyunca üniformasını giymeye devam etti. Avusturya-Macaristan artık yoktu ve 1919’un yazında döndüğü ülkesinde sıkıntılı bir uyum dönemi geçirdi. Viyana, artık çoğunluğunu Almanlar’ın oluşturduğu, yoksul ve önemsiz bir Alp cumhuriyetinin başkentiydi.
Wittgenstein savaşa kendisini değiştireceği umuduyla girmişti ve değiştirmişti de. Aktif görevde dört, hapiste bir yıl geçirmişti; ölümle yüz yüze gelmiş, dinsel bir uyanış yaşamış, felsefe kitabını tamamlamıştı.
Savaştan eve döndüğünde Avrupa’nın en zenginlerinden biriydi; ama dönüşünü takip eden bir ay içinde bütün mallarını elden çıkarttı, maddi açıdan intihar etti. Eylül 1919’da bütün varlığından kurtulup Kundmanngasse’deki öğretmen okuluna kaydoldu. Bunalımlı bir dönemdeydi ve bunalımının belki de en önemli nedenlerinden biri, kitabı Tractatus’a bir yayıncı, hâttâ onu anlayacak tek bir insan bile bulamamış olmasıydı. Felsefenin sorunlarına kesin ve tartışmasız doğrulukta çözümler getiren bir kitap tamamlamış olduğunu düşünüyordu. Kitabının önsözüne şöyle yazmıştı: "Burada bildirilen düşüncelerin doğruluğu bana sorgu-sual edilemez ve kesin-kes görünüyor. Böylece, şu kanıdayım ki, sorunları özlerinde sonuna dek çözdüm." Wittgenstein bu düşüncelerinden yıllar sonra vazgeçecekti.
Wittgenstein bir yandan kitabını yayınlattırmak adına çabalarken, Glöckel programı doğrultusunda öğretmenlik mesleğine başladı. Öğrencilerine matematik öğreterek zekâlarını geliştirmeyi, Alman dilinin büyük klâsikleriyle tanıştırarak kültürel farkındalıklarını arttırmayı ve onlarla birlikte Kitabı Mukaddes okuyarak ruhlarını iyileştirmeyi istiyordu. 1920’de Trattenbach’da, bir taşra köyünde, görevine başladı. Kısa zamanda enerji dolu, coşkulu; ama oldukça katı bir öğretmen hâline geldi. Wittgenstein ne öğretirse öğretsin, ilgi duyduğu her şeyde ortaya çıkardığı merak ve soru sorma heyecanını çocuklarda uyandırmaya çalışıyordu; bâzı öğrencilerinde iyi sonuç alsa da, yeteneksiz veya heyecanıyla ilgi uyandırmayı başaramadığı çocuklar için, bir despot gibiydi. Wittgenstein’ın dayağı kullandığı da bilinmektedir ve dayak haberleri çocukların âilelerine ulaştığında, ona karşı giderek artan olumsuz düşünceler gelişmeye başladı. Köylüler, acayip davranışlarıyla onları bâzen eğlendiren ve bâzen de korkutan bu aristokratik ve tuhaf yabancıdan hoşlanmaktan uzaktılar. Sonbahar dönemin-de köydeki ilişkileri giderek bozuldu.
Öğretmenlik süresince Wittgenstein’ın kitap basımı için mücadelesi devam etti, Russell ile yazışmaları sonucunda kitabın Almanca’dan İngilizce’ye çevrilmesi kararı alındı. 1921DŽ kışında kitap İngilizce’ye çevrildi. Temmuz 1922 kitap baskıya hazır hâle geldi ve yayımlandığında Wittgenstein, Trattenbach’tan ayrılmıştı. Kasım’da 1922’de Puchberg’de ilkokul öğretmenliğine başladı, bu sırada kitabı akademik çevrelerde giderek daha çok kişinin dikkatini çekmeye başlamıştır. Viyana Üniversitesi’nden matematikçi Hans Hahn 1922’de kitap üzerine bir konferans verdi. Daha sonra Moritz Schlick’in başını aldığı bir grup felsefecinin de dikkatini çekti, bu grup zaman içinde ünlü "Viyana Mantıkçı Pozitivistler Çevresi"ne dönüşecekti. Ocak 1923 kitap Cambridge’de tartışılır hâle gelmişti.
Wittgenstein Eylül 1924’de Otterthal’de başka bir köy okulunda bir süre öğretmenlik daha yaptıktan sonra 1926’da öğretmenlikten ayrıldı ve Otterhal’i terk etti, Viyana’ya döndü. Kız kardeşinin isteği üzerine, onun Üçüncü Bölgedeki Kundmanngasse’de satın aldığı arsaya bir ev yapımı için çalışmalara başladı. Hiçbir mimarî eğitim almamış ve başka bir mimarlık işi yapmamış olmasına karşın; Wittgenstein’ın bu unvanı ciddiye aldığı ve mimarlığı yeni bir meslek olarak gördüğünü gösteren işaretler vardır. Evin tasarımındaki rolü pencereleri, kapıları, pencere kilitleri ve radyatörleri tasarlamaktı. Dostu Paul Engelmann ile birlikte çalıştı. Wittgenstein evin yapımında büyük bir titizlikle çalıştı; ardından Viyana toplumuna ve sonunda felsefe geri döndü. Kız kardeşi Gretl’in aracılığıyla Viyana Üniversitesi’nden Felsefe Profesörü Moritz Schlick ile tanıştırıldı, onunla birlikte 1927 yılının yazında düzenli olarak bir grupla buluştu.

Ve Yeniden Felsefe
Ocak 1929’da Wittgesntein Cambridge’e geri döndü. Cambridge’deki ilk iki dönemi boyunca, Wittgenstein resmî olarak doktora öğrenimi gören bir "ileri öğrenci" statüsündeydi. Wittgenstein, "tezi" Tractatus ile doktorayla ödüllendirildi. 18 Haziran 1929’da (formalite gereği) yapılan mülâkatla, doktora unvanını aldı. 1929 yazında "Mantıksal form üzerine bâzı değiniler" adlı bir makale üzerinde çalıştı ve bu çalışma Tractatus’dan sonra yayımladığı tek felsefî yazısı oldu. Tractatus’da savunduğu tutum henüz yıkılmamıştı; ama felsefede birtakım fikirleri artık değişmekteydi.
1930’un başlarında Wittgenstein ilk dersini verdi. Wittgenstein kariyeri boyunca derslerini "Felsefe" adı altında verdi. Ders anlatma biçiminin herhangi bir üniversite hocasından oldukça farklı olduğu anlatılır: hiçbir not almaksızın anlatıyor ve sık sık izleyicilerinin ayakta dikilip sesli düşünüyormuş gibi görünüyordu. 1932Dž akademik yıllarında iki grup ders verdi: "Felsefe" ve "Matematikçiler için felsefe". "Felsefe" adındaki ders dizisinde Wittgenstein, giderek felsefî yöntemin merkezini oluşturacak bir teknik ortaya attı: "dil-oyunları" olarak adlandırdığı teknik.
Wittgenstein’ın birçok defa, ciddi biçimde tıp eğitimi almayı istemişti; çünkü akademik felsefenin "öldüğü"nden kaçmayı düşünmüştü. Elbette, son düşüncelerini öğrenmek istediği pek çok felsefeci olduğunu biliyordu; 1933’e gelindiğinde, Tractatus’un yayımlanmasından sonra fikirlerini kökten bir biçimde değiştirdiği, özellikle Cambridge ve Viyana’da olmak üzere herkesçe biliniyordu. 1933dž yıllarında verdiği derslerin bir kısmını öğrencilerine yazdırdı. Kopyası çıkartılan notlar mavi karton kapaklarla ciltlenmişti ve "Mavi Kitap" olarak tanındı. Bu kitapçık birçok okura ulaştı ve felsefî karşılığı çözmek için "dil-oyunu" kavramını ve buna dayanan tekniğini felsefî tartışmalara sokan kitap oldu.
1934LJ yıllarında Wittgenstein’ın yazdıkları şimdi, "Kahverengi kitap" olarak bilinmektedir. "Mavi Kitap"tan farklı olarak bir dizi dersin yerini tutmuyordu; tam tersine Wittgenstein’ın kendi çalışmalarını kendisine açık ve kesin bir biçimde ifade etme girişimiydi. Kitabı okumak zordu, Wittgenstein okuru gittikçe daha karmaşıklaşan bir dizi dil-oyunundan geçiriyor ve ara sıra da tanımladığı oyunların çeşitli özelliklerini yorumluyordu.
1935 sonbaharında Wittgenstein öğretim üyeliğinin son yılına basmıştı, "duyu verileri ve kişisel deneyim" konusunu ele aldı. Öğretim dönemi sona erdiğinde Wittgenstein yeniden Norveç’e gitmeye karar verdi. 1936’da yeni bir kitap için Norveç’te çalışmalara başladı. Aralık 1937’ye kadar orada kaldı ve kimi zaman verimli; çoğu zaman depresif bir duygudurum ile çalışmalarını sürdürdü. 1937’nin sonlarında Hitler Avusturya’yı Nazi Almanyası’na katmaya hazırlanıyordu.
Wittgenstein kısa bir süre Viyana’da kaldıktan sonra, Dublin’e gitti. 12 Mart 1938’de Hitler Avusturya’yı Almanya’ya dâhil etti. Böylelikle Wittgenstein âilesi içinde zorlu günler başlamış oldu; çünkü Nazi yönetimine göre âile Yahudi sayılıyordu. Bu süreçte Wittgenstein’ın ablaları Hıristiyan olduklarını kanıtlamak için çeşitli çabalarda bulundular ve başarılı oldular. Aynı süreçte Wittgenstein bir İngiliz pasaportu alabildi; bir süre yeniden Cambridge isteksiz olarak estetik ve dinsel inanç üzerine dersler verdi, bu derslerin özel bir yeri vardır çünkü konuları matematik ve felsefe yerine, estetik ve dinsel inancı ele alıyordu. Bu derslerde alınan notlar, "Estetik, Psikoloji ve Dinsel İnançlar Üzerine Seminerler ve Söyleşiler" adı altında yayınlanmıştır.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden başladığı felsefe çalışmalarını, 1938 yazında toparlar Wittgenstein ve çalışması, ölümünden sonra yayımlanacak olan "Felsefî Soruşturmalar" adlı eserinin ilk versiyonudur. Eylül 1938’de Cambridge Üniversitesi Yayınları’na kitap önerildi; fakat Wittgenstein kararsızlığı üzerine, proje bir süre için kaldırdı.
Wittgenstein 1939’da zamanının en önde gelen felsefî dehâsı olarak görülüyordu. 11 Şubat 1939’de, olması gerektiği gibi profesör olarak seçildi. 1 Eylül 1939’da II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin ardından, savaşın ilk iki yılında Wittgenstein, savaşa dâhil olabileceği alternatif bir iş bulma çabalarına girdi; fakat Cambridge’de öğretim üyesi olarak kalmaya zorlandı. Dışarıda bir savaş varken, felsefe öğretmeyi çekilmez buluyordu; nihâyet 1941’in ikinci yarısında felsefeden uzakta, Guy’s Hastanesi’nde iş buldu; orada personel olarak çalıştı, dispanserden koğuşlara ilaçları götürdü. Kısa bir süre sonra, üretim laboratuarında eczane teknisyenliği görevine geçti. Yine de Wittgenstein Guy’s da bulunduğu dönem zarfında birtakım defterler tutmuş ve felsefî çalışmalar yapmıştır. Nisan 1943’te Newcastle’a, bir bilimsel araştırmaya katılmak üzere gitti; orada "şok" sözcüğünün yaralanma etkilerinin teşhis ve tedavisindeki çalışmalara katkıda bulundu. Wittgenstein’ın rolü histolojik çalışmalar ve özel bir nabız-ölçer âlet üzerineydi.

Wittgenstein’ın Maşası ve Hayatının Son Dönemi
1944’te Newcastle’den ayrıldı ve 1945 baharına dek Swansea’da felsefî çalışmalarına devam etti. Ekim 1944’te yeniden Cambridge’e döndü. Kitabını bitirmemiş olduğu için sıkıntılıydı ve ders verme sorumluluğunu yeniden üstlenmeye hiç hevesli değildi. 1947’ye dek Cambridge’de kaldığı sürede en dikkat çekici olaylardan biri 26 Ekim 1946 tarihinde yaşanmıştır. Ahlâkî Bilimler Kulübü’nün bir toplantısına, dönemin bir başka büyük filozofu Karl Popper katılmıştır. Karl Popper kulübe "Felsefî sorunlar var mıdır?" sorusunu yönelttiğinde, daha sonra önlü olacak bir çatışma yaşandı. Popper’in seçtiği konu ve bunu ele almaz tarzı özellikle Wittgenstein’ı kışkırtmak için tasarlanmıştı. (Popper onun felsefî sorunları inkâr ettiğini düşünüyordu). Gerçekten de onu kızdırdı, ama bunun nasıl olduğu efsânenin sisleri arasında kaybolmuştur. Popper ile Wittgenstein’ın yumruk yumruğa geldiği, her ikisinin de elinde birer maşa olduğuna ilişkin hikâyeler anlatılır. Popper özyaşamöyküsünde, yerine başka bir hikâye koyarak bu söylentinin önünü keser; ama o sırada orada bulunanlardan bâzıları bu hikâyenin ayrıntılarına itiraz eder. Popper’e göre, o ve Wittgenstein felsefî sorunların var olup olmadığına ilişkin hararetli bir tartışmaya dalarlar ve kendisi ahlâk kurallarının geçerliliği sorununu örnek olarak verir. Bütün bu süre boyunca bir maşayla oynayan Wittgenstein daha sonra elinde maşa ayağa kalkar ve ahlâk kurallarına bir örnek göstermesini istedi. "Konuk konuşmacıları maşayla tehdit etmemek," diye yanıtlar Popper; bunun üzerine Wittgenstein da fırlayıp odadan çıkar. Russell da toplantıdadır ve Popper’dan yana olduğunu belli etmiştir. Bu tartışmanın bir başka anlatımı, Popper ile Wittgenstein’ın birbirlerini konuyu karıştırmakla suçladıkları, sonunda Wittgenstein’ın çileden çıkmış bir hâlde dışarı fırladığı ve Russell’ın ardından şöyle dediğidir: "Tüm bu karmaşayı yaratan sensin Wittgenstein!"
Wittgenstein 1947’de Cambridge’den ayrılmadan, psikoloji felsefesi üzerine yaptığı çalışmayı daktilo eder. Bunlar "Psikoloji Felsefesi Üzerine Değiniler, Cilt I" olarak yayımlanmıştır. Wittgenstein bunları Felsefî Soruşturmalar’ın son üçte birlik bölümüne düzeltme amacıyla kullanılacak mâzeme olarak daktilo etmişti.
1947’de İrlanda’ya taşındı; Cambridge onun için "parçalanan ve çürüyen bir İngiliz uygarlığı"ndan başka bir şeyi temsil etmiyordu artık. Wittgenstein İrlanda’da bir yatak odası ve mutfaktan ibâret bir kulübede kalmıştır; kulübe Kilary Limanı’nın ağzında, denize karşı duruyordu. Çevresindeki kır manzarası, olağanüstü sivri tepeleriyle "On iki iğne" diye bilinen bir dağ sırası egemendi. Kulübede yaşadığı zaman zarfında sık sık depresif ataklar geçiriyordu. 1948 senesinde Dublin’e geçti; oradaki çalışmaları "Psikoloji Felsefesi Üzerine Son Yazılar" olarak yayımlanmıştır. 1949’da Birleşik Devletler’e yaptığı ziyaretin ardından, Londra’ya döndüğünde oldukça rahatsızlanmıştı. Kaldı ki son yıllar sağlığı ciddi bir şekilde değişmeye başlamıştı. Yapılan muayene sonucunda ise, 25 Kasım’da tanısı konu: Prostat kanseri.
Wittgenstein kanser olduğunu öğrendiğinde kesinlikle şoka uğramamıştı. Ocak 1951’e dek birtakım çalışmalar daha yapabilmişse de, artık sürekli tıbbî müdahaleye ihtiyacı oluyordu. Hayatının son aylarını hekimi Dr. Beaven’in evinde geçirdi, orada çoğu insan için eserlerinde bulunabilecek en kolay anlaşılır metni olan "Kesinlik Üzerine"yi ortaya çıkartmıştır. Kesinlik Üzerine son değini 27 Nisan’da, bilincini yitirmeden bir gün önce, altmışıncı doğum gününde yazılmıştı. Wittgenstein’ın bilincini yitirmeden önce, İngiltere’den gelecek olan yakın arkadaşları için söylediği, son sözleri şöyledir: "Söyle onlara, hârika bir hayatım oldu." 29 Nisan’da 1951’de vefat etti; cenazesi dinsel bir tören eşliğinde kaldırıldı; mezarı Cambridge’dir.

Haftaya: Wittgenstein’ın felsefe çalışmaları ve yaşamına dair bir inceleme
perspektif@salom.com.tr


Kaynakça
1- Ray Monk, Wittgenstein Dâhinin Görevi, Kabalcı Yayınevi, 2005
2- Wittgenstein: Sessizliğin Grameri, Sayı:33, Yapı Kredi Yayınları, Güz 2002
3- Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, YKY, 2003
4- Ludwig Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, Küyerel Yayınları, 1998
5- Ludwig Wittgenstein, Notebooks: 1914񮕌, Basil Blackwell, Oxford, 1961

6- Ludwig Wittgenstein, Yan Değiniler, Altıkırkbeş yayın, 1999
7- Ludwig Wittgenstein, Estetik, ruhbilim, dinsel inanç üzerine dersler ile söyleşiler, Bilim ve Sanat, 2004
8- Justus Noll, Ludwig Wittgenstein & David Pinset, İletişim yayınları, 2002
9- David Edmonds, John Eidinow, Wittgenstein’ın Maşası, YKY, 2004
10- http://www.wittgen-cam.ac.uk/