Diaspora Yahudileri

Sara YANAROCAKGeçtiğimiz hafta ilk Diaspora Yahudileri olan Babil`e ve Asur`a sürülen sürgünlerden söz etmiştik. Bu hafta aynı topluma yani Babil sürgününe ve onun arkasından meydana gelen yeni düzen ve oluşumlara mercek tutmaya devam ediyoruz

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Eski Ortadoğu-Biblik Dönem {2}
Yahudi toplumu Babil’de sürgün yaşadığı dönemlerde bir yandan aidiyetlerini ve kendi İsrail Tanrı’larına olan imanlarını yitirmezken, bunun yanısıra sürgünün üzüntüsü ve rehaveti ile kendilerini bırakmadılar. Üretken  çalışkan bir toplum olma özelliğini korumaya devam ettiler. Yeni evlerine yerleştiler. Çevrelerine uyum sağlamaya çalıştılar, bu arada Yeruşalayim ile olan ilişkilerini kesinlikle koparmadılar. Orası ile sürekli yazıştılar. İlk giden sürgünlere peygamber Yermiyahu (Yeremya) pragmatik fikirler aşılamaya çalıştı. "Yeruşalayimden Babil’e sürmüş olduğu bütün sürgünlere İsrail’in Tanrısı, orduların RAB’bi şöyle diyor: Evler yapıp oturun, bahçeler dikin ve meyvelerini yiyin. Karılar alın ve oğullar ve kızlar babası olun ve oğullarınıza karılar alın ve kızlarınızı kocaya verin de, oğullar ve kızlar orada doğursunlar ve orada çoğalın ve azalmayın. Ve sizi sürmüş olduğum şehrin selametini arayın ve onun için RAB’be dua edin, çünkü onun selametiyle siz de selamet bulursunuz." (Yeremya 29:4lj)
Sürgünün ilk 60 yılı hakkında fazla bilgiye sahip olunamamıştır. Sadece kesinlikle bilinen; Yahudi kimliklerine sıkı sıkı bağlı oldukları, dinlerine, Tora’ya ve Tanrı’ya son derece yapışık bir biçimde yaşadıkları, dillerine ve geleneklerine sonuna kadar sadık olarak yaşamlarını sürdürdükleridir. İş hayatları ise çiftçilik, zanaatkarlık ve ticaret üzerine yoğunlaşmıştı. Kudüs’te eskiden gittikleri Bet ha Mikdaş artık bir yıkıntı haline geldiğinden günlük dualarını ve dini vecibelerini; inşa etmeye çalıştıkları küçük yapılarda yerine getirdiler. Sinagogların ilk örneklerini yaratarak, biraraya gelerek birbirlerinden kopmuyorlardı. Günlük ibadetlerini edip, Tora çalışıyor ve çocuklara öğretiyorlardı. Kutsal kitapta yazdığına göre, son Yeuda kralı Yehoyakin, sürgüne Babil’e gittikten sonra M.Ö. 561 yılında, Babil kralı "Şeytan" Merodah’ın Sarayına ailesi ve birkaç sürgün saray erkanı ile birlikte davet edilmiş, kralın huzuruna kabul edilmiştir. Babil esareti esnasında Yahudiliğin canlı kalmasına iki ana ve olumlu aksiyon sebep olmuştu. Yahudinin geçmiş tarihi, yaşantısı ve dini kurallarını sürekli hatırlatan ve uygulatan bu iki önemli unsur Tora yazmaya devam etmenin verdiği motivasyon ve enerji ile İbrani peygamberlerin sonsuz ve sadık hizmetleridir.
Tora’yı yazma kararı henüz "Yeuda" ve "İsrael" krallıkları mevcutken alınmıştı. Yeuda krallığında M.Ö. 10. Yüzyılda, İsrael krallığında ise M.Ö. 9. ve 8. Yüzyıllarda bu konu ciddiyetle ele alınmıştı.
"Kanun Kitabı" Yeuda’nın en iyi kralı olarak tarihe giren Kral Yoşiya (M.Ö. 640눩) döneminde başlatıldı. Babilliler Mabet yıkıldıktan sonra Mabed’in bütün hazineleri ile tüm zenginlikleri, altın ve gümüş serveti Babil’e götürdüler. Esir Yahudiler ise ülkelerinden çıkartılırken yanlarında tüm dini elyazmaları ve yazılmakta olan "Kanun Kitabınınm" çalışmalarını da taşımışlardı. Onların en değerli yükleri bu kutsal elyazmalarıydı.
Sürgün süresince bu kitabın yazımı Kohen sınıfınını yönetiminde devam etti. Aşağı yukarı 100 yıllık bir dönem sonra Ezra ha Sofer bir görev üstlenerek Babil’den Yeruşalayim’e gitti. Yanında tamamlanmış olan "Tanrı’nın İsrailoğullarına verdiği Moşe’nin Kanunları" adlı kitap da vardı. "Ve yedinci ayın birinci gününde, Kohen Ezra, cemaatin, erkek , kadın ve anlayışla dinleyebilenin hepsinin önüne Şeriatı getirdi."  (Nehemya 8:2)
Kohen Ezra ha Sofer halkı şehrin tam ortasındaki meydanda topladı. Elindeki kutsal metinleri onlara okumaya başladı.
Sürgünden önce dahi, peygamberler Yahudi halkına, Tanrı’nın onları asla terketmeyeceğini, sonuç olarak esenliğe kavuşacaklarını vaadeden kehanet ve telkinlerde bulunuyorlardı. Gerçi halk başlarına gelecek olanların tam olarak bilincinde olmamalarına rağmen, başları belaya girdiğinde yine de bu kehanetler ve telkinler onlara yaşama gücü ve cesareti verdi. Evet ilahi adalet onları cezalandırmıştı ama, yine de gelecekle ilgili umutları vardı. Bela gelmişti ama, bu bir alınyazısı olmayacaktı. İlk peygamberlerden olan Amos mesajlarını yeniden dirilişle bitirir. "Ve kavmim İsrael’in sürgünlerini geri getireceğim ve harap olan şehirleri yapacaklar, onlarda oturacaklar ve bağlar dikecekler ve onlarda oturacaklar ve bağlar dikecekler ve onların şarabını içecekler ve bahçeler yapacaklar. Ve onları topraklarına dikeceğim ve kendilerine verdiğim topraklarından artık sökülemeyecekler, senin Tanrı’n RAB diyor" (Amos 9:14ᆣ)
İşaya peygamber tekrar geri dönüleceğini müjdelerken, Yeremya peygamber dönüşün ancak 70 yıl sonra olacağını bildirdi. Bu iki peygamber sürgünde her zaman halklarının yanında olup onlara cesaret verdiler.
Sadece Ezekiel paygamberlik alameti olan durugörüsünde Kudüs’ü ve inşa edilecek olan 2. Bet ha Mikdaş’ı görmüştü. Daha sonraki yıllarda 2. Mabet onun tasvirlerine ve tarifine uygun olarak yeniden inşa edildi. Bu yeniden doğuşu anlatan mesaj vadide yeniden dirilen kuru kemik durugörüsü ile anlatılır.
Sürgünde halkının yanında olan ikinci peygamberin kimliği tam olarak saptanamamıştır. Belki de kendi isteği doğrultusunda ona ikinci İşaya denmiştir. Kendisi de alçak gönüllü davranarak bu adı kabul etmiş, böylece tüm peygamberlik durugörüleri tek bir İşaya kitabı altında toplanmıştır. Tahminen İşaya kitabının son bölümleri ona aittir ve bu sözlerle başlar; "Tanrınız diyor: Teselli edin, kavmimi teselli edin. Yeruşalayim’in yüreğine söyleyin; savaş zamanı doldu, fesadı bağışlandı, bütün suçları için Rab’bin elinden iki kat karşılık aldı, diye ona çağırın."  (İşaya 40:1DŽ)
M.Ö. 539 yılında Pers İmparatoru Büyük Cyrus, Babil’i fethetti. Ertesi yıl sevgili vezirine, Yahudilerin anavatanlarına dönmeleri için bir ferman çıkarmasını emretti. Üstelik Yahudilerin Kudüs’te tekrar kendilerine bir Bet ha Mikdaş yapmalarına da izin verdi. Sürgünden 70 yıl sonra çıkartılan geri dönüş yasasına rağmen çok az Yahudi anavatana döndü. Geri kalan diğer çoğunluktaki Yahudiler Babil’de kalmayı tercih ettiler, orada Diaspora cemaati kurmaya karar verdiler. Böylece anavatan için kurulan ilk "Siyonist para fonu"  olgusu doğmuş oldu. Artık Yahudiler Babil’de esir olarak değil, özgür iradeleri ile Diaspora Yahudi cemaatinin ilki olma kararını verdiler. Böylece günümüze değin hale süregelmekte olan Yahudi Diasporası serüveni başlamış oldu.

haftaya devam edecek…