Diaspora Yahudileri

Sara YANAROCAKBu hafta sizlerle, Babil`deki ilk Yahudi Diasporasını kuran Yahudi halkının giderek Ortadoğu coğrafyasına yayılmalarını ve bu süreç içinde bu kez de Helen`lerin ve Romalıların idaresi altında yaşadıkları dönemlerde başlarından geçen olayları hep birlikte incelemeye başlayacağız

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Helen ve Roma Dönemi

M.Ö 3 yüzyıl ve M.S. 70 yılında ikinci Bet ha Mikdaş’ın yıkılmasına değin Babil’deki Yahudi cemaati, Pers İmparatorluğunun yönetimi altında sessiz ve oldukça huzurlu bir dönem geçirdi. Yahudiler aidiyetlerini hiç kaybetmeksizin Yahudi tarihi içindeki yerlerini aldılar. Bu dönem sırasında Yahudiler Greko-Romen Akdeniz dünyasının coğrafyası içinde sağa sola dağılarak, yeni küçük cemaatler oluşturmaya başladılar.
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde Yahudi cemaatleri Yakındoğu, Güney Avrupa ve Kuzey Afrika kıyıları boyunca dar bir alana sıkıştılar. Roma lejyonlarının çoğalmasıyla birlikte İspanya ve Gaul (Gol) ülkesine doğru da yayılmaya başladılar.
Yeni Ahit adıyla da bilinen İncil Kitabı’nda yazılanlara göre St. Paul’un (Pavlus) Hıristiyanlığı yaymak amacı ile başlattığı misyonerlik görevi M.S. 1. yüzyılın ortalarında başladı. Zaten ilk faaliyet alanı olan bu bölgede dünyaya gelen St. Paul de aslında Yahudi bir ailenin oğluydu. Anadolunun günyinde bulunan Tarsus’a göç etmiş Yahudi bir aileden doğan St. Paul’un esas adı Şaul’du. Babası ciddi ve sıkı bir Ferisi Yahudiydi. Paul delikanlılık çağında Kudüs’e gitmiş ve meşhur din bilgini Rabbi Gamaliel’in yanında Tora eğitimi görmüştü. Bu mistik ve önemli deneyimden sonra Şam yolunda İsa ve yandaşlarıyla karşılaştı ve onlara katıldı. İsa’nın Tevrat’ta yazılı olan ve gerçekleşmesi beklenen Maşiyah’ın geldiğini duyumsatan peygamberlik mucizelerine tanık oldu. Her ne kadar İsa’nın alametleri Yahudiler tarafından Maşiyah olduğuna dair kabul görmediyse de, birçok Yahudi müridi onun takipçisi oldular. M.S 48 yılından sonra 10 yıl boyunca St. Paul (Şaul) Şam, Kıbrıs, Tarsus, Antioh ve Ege’de Efes’te, Makedonya’da Selanik ve Borea’da, Yanunistan’da Atina ve Korint’de orada kurulu, olan tüm diaspora sinagoglarını dolaşarak İsa’nın fikirlerini yaymaya başladı. Çoğu yerde amacına ulaştı. Paul (Şaul) tutuklanıp Roma’ya götürülünce, orada da bir Yahudi cemaatinin kurulu olduğuna şahit oldu.
Hıristiyanlığın ilk kuruluş döneminde o bölgede nüfus olarak kaç Yahudi olduğu istatistiksel olarak tam olarak bilinmiyor. Din bilgileri genel olarak aşağı yukarı 5 milyondan fazla olduklarında birleşiyorlar. Bu Yahudilerin en büyük çoğunluğu o dönemde kutsal toprakların dışında, diasporada olduklarını ifade ediyorlar. Yahudiler diasparada Akdeniz-Ortadoğu bölgesinde yüzde on civarında bir rakam olarak aidiyetlerini yitirdiler. Günümüzde ise bu rakamın o dönemlerde 8 milyon olduğunu, bu Yahudi nüfusunun 2,5 milyonunun İsrail topraklarında, gezi kalanların ise: Mısır, Suriye, Mezopotamya (Babil) ve Anadolu’da yaşadıkları iddia ediliyor.
Ünlü Yunanlı coğrafya uzmanı Strabo: “Bu insanların bütün dünyanın nerelerine dağıldıklarını tam olarak tespit etmek hiç de kolay değil, ayrıca ne kadarının özümsendiğini anlamak da tamamıyla mümkün olamaz” denmektedir. Fakat  yine de İsa’dan sonra 1. Yüzyıldan itibaren Yahudi dininde, Hıristiyanlığa geçiş yüzünden büyük bir nüfus düşüşü olduğu kesinlikle bilinmekteedir.
Yahudiler nerede yaşarlarsa yaşasınlar anavatanla olan ilişkilerini asla koparmamışlardır. Eretz İsrael her zaman onların ulusal ve ruhani merkezi olmaya devam etmiştir. Hatta en zalim yönetim olan Romalılar döneminde bile bundan asla vazgeçmemişlerdir. Diaspora Yahudileri o devirlerde “Şaloş regalim” adı verilen 3 hac bayramında (Pesah-Şavuot-Sukot) karada kervanlarla ve deniz yolculukları yaparak, her türlü riski göze alarak, karada eşkiyalar, denizde ise korsanlarla mücadele ederek her yıl Kudüs’e yapılacak olan dini ziyaretlerini gerçekleştirmeye devam ettiler. Her cemaat, Bet ha Mikdaş’a vermeleri gereken yıllık vergilerini ödediler. Bu fahri vergiler kişi başına yarım şekel değerindeydi.
Çok zeki ve parlak delikanlılar İsrail’deki dini akademilere (yüksek yeşiva) gönderilerek Tora ve kanun eğitimi almaları sağlandı. Zaman zaman yazışmak sureti ile bazı hukukî davalar, din bilginlerine danışılarak halledildi. Yaşadıkları bölgeler ister uzak ister yakın olsun takvimlerini hep Yahudi takvimi doğrultusunda düzenlediler. Böylece dini bayramların ve önemli günlerin kutlanmasında hiçbir tarih aksaması yaşamadılar. Sözel dinin, Diaspora Yahudileri için daha kalıcı olabilmesi için yazılı din kayıtlarına çok önem verildi. Böylece her biblik metin tam anlamıyla açıklamalı olarak kaleme alındı.
M.S. 70 yılında bu kez de Romalılar tarafından yeniden yıkılan Bet ha Mikdaş’ın yok olma felaketinden sonra Yahudiler’in dini yaşamı arka tekerlekleri patlak bir kamyon haline geldi. Bu felaket onlar için 6 asır önce başlarına gelen ilk sürgünden ve Babil esaretinden çok daha yıkıcı ve moral bozucu oldu.
Onları artık manevi olarak daha zor bir dönem bekliyordu...

haftaya devam edecek…