Atatürk’ün dansa kaldirdiği, ilk üniversite mezunlarim

Ester YANNİERHer kişi, eskilerin deyimiyle “nev-i şahsına münhasır”dır. Yıllar, bu özelliklere güzellikler katarak geçer . İzleme fırsatı bulduğunuzda bu kişilerin oturuşlarında, yürüyüşlerinde velhasıl günlük hayatlarının bütününe ve çevrelerine yayılan farklılıkları

Toplum
9 Ocak 2008 Çarşamba

Meri Hatem ile söyleşimiz, yaşına yönelik sorumla başladı. Kesin ve net bir yanıt aldım
“Ne gerek var bu soruya… Söylersem, siz gazetede neşredeceksiniz, herkes yaşımı öğrenecek…”  Meri Hanım ilk baştan tavrını koydu, anlatacaklarında yıl- zaman  mevhumu olmayacak…

Siz, yaşıtlarınız veya döneminizin kadınları arasında az sayıda üniversite mezunu hanımlardansınız.  Eğitim hayatınıza nasıl başladınız?
Hasköy’de  ilkokulu bitirdikten sonra  ‘Sultanahmet’te Orta Ticaret Okulu var gider misin?’ dediler. Küçük bir çocuktum daha ‘Sultanahmet’e kadar nasıl giderim’ diye düşündüm. Annem  de karşı çıktı. Zira Haliç’te oturuyorduk, gitmek için önce  vapura, sonra  tramvaya binmek gerekiyordu.  Ancak  iyi bir okul olduğunu söylemişlerdi. Kimseyi dinlemedim. Böylece  Sultanahmet’te Orta Ticaret Okulu’na kaydettiler. Sınıfta bir tane kız arkadaşım vardı; doktorun kızı Lüsi Nişli. Onunla beraber gittik.  İş Bankası Müdürlerinden Nejat Kent, muhasebe dersleri veriyordu. Biz de ellerimizde kocaman muhasebe ve yevmiye defterleriyle vapurda çok “fiyakalıydık”.  Vapurda  defterimi açardım, Bene Berit’te okuyan Jak  Mizrahi ile (sonradan avukat oldu)  bakışırdık, 13ᆢ yaşımdaydım. Platonik bir aşk yaşadık. Orta Ticaret’ten sonra 3 sene  Ticaret Lisesi’ne devam ettim. Mezun olduğumda bir üst seviye olan  Yüksek İhtisas ve Ticaret Okulu dedikleri, şimdilerdeki İktisat Üniversite’sine gittim. O yıllarda Üniversite demiyorlardı. Yeni bir kanun çıkmıştı; üniversite mezunu olmayan banka memurları yüksek okulda okuyabilirdi. Dolayısıyla sınıfımızda 35ᆼ yaşında memurlar vardı. Yüksek İhtisas ve Ticaret’ten mezun olduktan sonra çalışmak mecburiyetindeydim.
Anadolu Sigorta şirketinde Nakliyat Servisi şefi olarak ayda 50 lira maaşla çalışmaya başladım. O yıllar için muazzam bir paraydı 3 ayda bir de ikramiye verirlerdi. 

Yüksek okulda sınıfta sizden başka gayrimüslim var mıydı? Kaç kız vardı?
Gayrimüslim yoktu. Bütün okulda 50 erkek 6lj kız vardı. Bazen evde mezuniyet resimlerine bakıyorum, bir sürü erkek azıcık kız.

Gayrimüslim olmanız  sorun yarattı mı?

Hayır, hiçbir zaman. Hatta yıllar sonra evlendiğim bey Kadıköy’de oturuyordu.  Şişli tarafında ikamet etmek istediğimi söylediğimde: “Sadece 95  liram var. (95 lira mı? 95 bin lira mı hatırlamıyorum)  Bir kat almak için yeter zannediyorum” dedi. Yılı hatırlamıyorum … Şirketten ayrılmıştım, zaten canım da sıkılıyordu, belki bir arsa bulur, bir apartman yapabilirim diye düşündüm. Şişli’de 75 liraya bir arsa buldum. Elimde 20 lira kaldı. Mimar Elyo Ventura’ya gittim, durumu açıkladım: “Çok iyi başlayabiliriz. Sonra Emlak Bankası’ndan kredi alabilirsin. Evi böylece tamamlayabiliriz” dedi. 20 lira ile kaba inşaatı tamamladık. Eminönü’nde Emlak Bankası’na giderek kredi talebimi söylediğimde “kredi kontenjanı doldu, iki sene sonra alabilirsiniz” dediler.   Üniversiteden tanıdığım Medeni Berk Emlak Bankası Umum Müdürü olmuştu. Medeni Bey genelde Ankara’da olduğu için, ancak  uzun süre gidip geldikten sonra kendisiyle karşılaştım, durumu açıkladım. Odasına geçtik,  sekreterini çağırdı ve böylece gereken 50 lira krediyi hemen  alabildim. Bu örnekten de anlayacağız gibi hep yakınlık ve dostluk gördüm.

Tüm bunlar, eğitim almış olmanın size verdiği öz güven…

Elbette. Büyük payı var.

Kaç yıl çalıştınız?
Üniversitenin hemen arkasından birkaç yıl Politika Gazetesi’nde çalıştım. Sonra da Anadolu Sigorta’ya geçtim. 20ᆭ yıl.

O devirde kadınların çalışması nasıl karşılanırdı?

Gayet normal idi. Anadolu Sigorta’da bir çok hanım beraber çalışıyorduk, Musevi olarak  bir daktilograf, bir muhasebeci, bir de ben  vardım. Gayet rahattık hepimiz arkadaştık. Hatta yeni girdiğimde Mösyö Elvis vardı şef olarak, kendisi Rum’du. Ayrımız gayrımız yoktu.  Gerek okulda, gerekse çalıştığım yerde hiçbir zaman  antisemit bir hareketle karşılaşmadım.

Kaç kardeşiniz vardı?

Dört kardeşin en küçüğüydüm. Üç kız, bir erkek. Ağabeyim Albert Mutal, bir dehaydı. Avukatlık için  yazdığı tez profesörler tarafından  alkışlandı. O yıllarda gayrimüslimler avukat olamıyordu. Tezi, TBMM’ye gönderildi. Orada da büyük beğeni topladı. Ondan sonra gayrimüslimler avukat ruhsatı alabildiler. Onun belgesini de o yıllarda Adalet Bakanı olan Şükrü Saraçoğlu imzalamıştı.   Ağabeyim  çok yardımseverdi… Çok genç yaşta kaybettik, yaklaşık bin kişinin katıldığı cenazesinde tanıyanlar, Albert Mutal cemaati için büyük bir kayıp dediler. Okumamızı çok isterdi. Ablalarım lise mezunuydular. Büyük ablam Ester Mutal Alhalel doktor olmak istiyordu. Annem izin vermedi. Biz kardeşler çok geç evlendik, çünkü ağabeyimiz arkadaşları arasından bize eş seçeceğini söylerdi. Ama nasip olmadı.  Diğer ablam ise Bella Mutal Barokas’tır.   Annem hastalığında, Halıcıoğlu’nda evleri satarak büyük ablamızı evlendirmemizi vasiyet etmişti. Ben ise yüksek bir maaş alıyordum, evlenmeye gerek görmedim.

Hayatınızda “dün”müş gibi unutamadığınız bir anınız var mı?
Hatırladığım, her şeyi anlatıyorum zaten… Bir gün Pera Palas’ta düzenlenen bir baloya gittim. Atatürk zaten hep Pera Palas’ta kalırdı. Baloya geldi ve beni dansa kaldırdı. Heyecandan o kadar titriyordum ki; anladı. Dansa kalkmamızla oturmamız bir oldu. Çok etkilenmiştim. Atatürk bir dahiydi, kimse onun gözlerine bakamazdı dahi…

Hasköy’deki evinizin karşısında bir hamam vardı…

Evet, o hamama bomba düştü.  Babam da  o sene evi yeniden döşemişti. Bir biblo gibiydi. Acem halılarımız vardı. Çok küçüktüm. Evimiz param parça oldu, sonra da yağmaladılar… Halılarımızı çaldılar.  Hamam, sonra yeniden inşa edildi. Üç kız kardeş her gün hamama giderdik. Annem hamamcıyla aylık anlaşma yapmıştı. Evde suyumuz vardı, ama elektrik sonradan geldi.

Sarılık olduğunuzda Balat Or-Ahayim Hastanesi’nde tedavi edilmiştiniz…

 21ᆪ yaşındaydım. Bir hafta süreyle ağzımdan ve burnumdan kan geldikten sonra ölmek üzereyken Balat Hastanesi’ne götürdüler.  Başhekim Doktor Barbut beni  asistanları Doktor Akşiote, Doktor Gormezano’ya teslim etti.  Tenim tunç rengine dönüşmüştü. Ağzımdan iki metre tüp koyacaklarını söylediler. Kabul etmedim. Ertesi sabah Doktor Kibar geldi: “Meri bu tüpü yut. Yoksa doktor Barbut geldiğinde (‘La terreur’  derlerdi ona) bana çok bağırır” dedi. Başhekim Doktor Barbut  geldiğinde dışarıda üç çan çalınırdı. Çan çalındı Doktor Barbut arkasında asistanlarıyla odama girdi. Pembe bir lizöz giyiyordum. “Ooo, bu hastaya bak ne kadar güzel” dedi. Kimselere iltifat etmezdi. Ben de “Doktor bey iltifatınızın nedenini biliyorum ama ben bu tüpü yutmam” dedim. Doktor Brudo’nun  Damaskina adında çok güzel bir eşi vardı.  Bir tarafta o bir tarafta Doktor Barbut tüpü yutturdular. Hayatımı kurtardılar. Gençtim, güzeldim, tüm doktorların dikkatini çekmiştim. Doktor Akşiote her akşam odama gelir, “istirahat yerim burası” derdi.  Üç ay hastanede kaldım. Ablam Ester, ben hastanedeyken evlendi. Bir doktor ve bir hemşirenin refakatinde düğüne gittim.  Annem siroz olduğunda iki yıl süreyle evde yattı. Or-Ahayim Hastanesi Başhekimi Doktor Barbut her sabah kayıkla gelirdi, bakardı.

Nasıl evlendiniz?

Ablalarım mutlaka evlenmemi istiyorlardı. Galatasaray’da Madam Hane diye bir kadın vardı. Herkese eş bulurdu. Bir gün şirketten beni aradı, “ablalarınız rica etti, sizi evlendireceğim. Bu gün saat 12’de bir beyle tanışacaksınız” dedi. Şirkettekilere ‘çocuklar ben bir koca satın almaya gidiyorum’ dedim. Gittim, sonradan eşim olacak beyle tanıştım, bir iki kelime konuştuk ve hemen kalktım. Kızlar sorunca, ‘sipariş verdim’ dedim. Bir saat sonra Madam Hane tekrar aradı, “Pazar günü Karaköy’de Cumhuriyet Pastanesi’nde buluşur musunuz bu beyle?” diye sordu. 2 saat görüştük, yürüdük Park Otel’e gittik dans ettik.  45 yaşındaydı ben de 38 yaşındaydım. Müstakbel eşimin  tek beklentisi eşinin güzel yemek yapması ve güzel dikiş dikmesiydi. Ben ise her ikisini de beceremiyordum. Madam Hane’nin evine gittim, kendisine ablalarımın taahhüt ettiği drahoma paramın olmadığını söyledim. Salonda, Samsun’dan eş bulmak için gelen bir bey vardı. ‘O bey, istemiyorsa ben hemen alırım’ diye atıldı. İş rekabete bindi. Madam Hane de ‘beye sormadan size cevap veremem’ dedi. Orada değilmişim gibi konuşuyorlardı. Sonradan drahoma vermeden evlendim.

Çocuğunuz var mı?

Olmadı. 6lj Eylül olayları olduğunda, Şişli’de yaptırdığımız inşaatın, çatısına kadar çıkılmıştı.  Şişli’de  tüm inşaatları yerle bir ettiler. 3dž aylık hamileydim, heyecandan düşük yaptım. Zaten çok geç evlenmiştim. 38ᆻ yaşındaydım. Ablam yeğenimi doğurunca, o yaştan sonra çocuk büyütmenin çok zor olacağını düşündüm… Tüm sevgimi yeğenime verdim, o ve ailesi benim her şeyim…

Gençlere  tavsiyeleriniz nedir?

Okusunlar, hayatta en mühim şey okumak . Okuduğum için çok hürmet ve kabul gördüm. Kocaman bir apartman sahibiysem ve kimseye muhtaç değilsem, hepsi tahsilim sayesinde oldu. Okumasaydım, yapabileceğimi zannetmiyorum.   
Kendisine teşekkür edip yanından ayrılırken, Meri Hanım yıllardır yaptığı gibi arkadaşlarıyla  briç oynamak için sokağa çıktı…