Jacobo ve karısı Esperanza, Kabalanın kök saldığı kent olan Safedi tercih etmişlerdi. Bu şehre geldikleri zaman tek bildikleri dil İspanyolca idi. Tek kelime İbranice anlamıyorlardı. Jacobo sinagoga ve yaşamaya gittiği vakit hahamın dini söylevlerinde söylediği hiçbir şey tam olarak anlamıyordu. Bir Şabat günü 60 yaşındaki haham sinagogda verdiği bir söylevde Bet ha Mikdaştan bahsetti. O dönemlerde her şabat gününde Tanrı için mabede 12 adet ekmek somununun (challah-hala) sunu olarak konulduğunu anlattı.
Jacobo hahamın ne dediğini tam olarak anlamayamadı ama heyecanla eve koştu ve sevgili eşi Esperanzaya Gelecek hafta Cuma sabahı 12 adet Pan de Dios hazırlamanı istiyorum. Onları sinagoga götüreceğim dedi. Yaşlı haham bugün Tanrının Şabat ekmeklerini yemeyi çok sevdiğini söyledi. Dedi ki Tanrı kutsal şabat ekmeklerine bayılırmış. Bence sen ülkenin en iyi ekmeklerini pişirirsin. Lütfen haftaya bu ekmekleri hazırlayıver. Gelecek hafta Tanrıya senin o lezzetli ekmeklerinden sunmak istiyorum.
Ertesi hafta Esperanza son derece lezzetli ve çıtır çıtır şabat ekmekleri hazırladı. Bunları özene bezene pişirdi. İçine her malzemeden çokça koyarak besleyici ekmekler hazırladı. Sonra Cuma sabahı Jacobo 12 ekmeği bembeyaz ketenden bir örtüye sararak sinagoga götürdü.
Sinagoga vardığında içeri girdi. Etrafına dikkatle bakındı. Hiç kimsenin onu görmediğine emin olunca Ehal Akodeşe doğru gitti. Önce kapısının önündeki örtüyü öptü, ardından alçak sesle Tanrım, sana 12 adet nefis Şabat ekmeği getirdim. Karım Esperanza bunları harika pişirir. dedi. Ehalin kapılarının açıp ekmekleri Sefer Toraların önüne bıraktı. Sonra kapıları kapattı. Perdeyi çekti. Onu saygıyla öperek bueno apetito (afiyet olsun) dedi, 7 basamağı geri geri giderek indi ve sinagogu terketti. Çok mutluydu çünkü Tanrı onun ekmeklerini yiyip mutlu olacaktı. Birkaç dakika sonra sinagogun Şamaşı içeriye girdi. Ehale yaklaşarak Tanrıya seslendi; Tam 7 haftadır sinagogu temizleyip paklıyorum ama hiç kimse bana bir kuruş bile ödemiyor. Tanrım hayatta tek bir şey istiyorum o da bu sinagogda şamaş olmak. Başka bir yerde çalışmak istemiyorum ama çocuklarım evde çok aç. Hepsi de benden ekmek bekliyor. Senin mucizelerle dolu olduğunu biliyorum. Ne olursun benim için de bir mucize yap. Benim bir mucizeye acilen ihtiyacım var. Şimdi Ehalin kapılarını açıp içeriye bakacağım. Benim için bir mucize hazırladığına çok eminim. İçeride mutlaka benim ve ailem için birşeyler bulacağımı biliyorum dedi.
Kararlı bir şekilde Ehal Akodeşin kapılarını açtı. Dikkatle bakındı ve sevinçle haykırdı; Biliyordum, biliyordum işte! Benim ulu Tanrım, sen kimseyi çaresiz bırakmasın. 12 Adet ekmeği aldı ve evine doğru yola koyuldu. Eve geldiğinde Tamam, tamam, herşey yolunda. Bu akşam şabat soframız için iki ekmeğimiz, yarın kahvaltı için iki, öğle yemeği içinde ikişer ekmeğimiz, geri kalan günler için de birer ekmeğimiz var. Gelecek hafta neler olacağını hep birlikte göreceğiz dedi.
Ertesi sabah Jacobo ile Esperanza sinagoga gittiler. Esperanza üst kata kadınlara ayrılan bölüme geçti. İkisi de heyecanla bekleşiyorlardı. Acaba neler olacaktı. Ehal Akodeşin kapıları açılınca, merakla ekmeklerin hala orada olup olmadıklarını görmeye çalıştılar. Haham ehale gitti ve sefertoralardan birini eline aldı. Jacobo farkettirmeden dolabın içine baktı, ekmekler yerinde değildi. Ey Tanrım, Baruh Aşem dedi, karısına tamam işareti yapıp yerine döndü.
Hafta boyunca Esperanza ekmek için gereken malzemeleri aldı. Perşembe hamuru hazırladı. Cuma sabahı yine 12 ekmek pişirdi. Ekmekler çok lezzetliydi ve nefis kokuyordu. Jacobo onları yine keten bir örtüye sarıp tekrar Ehalin içine yerleştirdi. Birkaç dakika sonra Şamaş içeri girdi, Ehalin kapılarını açarak mucizevi ekmeklerini alarak, yine sevinçle evine götürdü.
Bu sahne haftalarca aynı şekilde tekrarlandı. Şamaş eğer daha erken bir saatte dolaba bakarsa hiç bir şey bulamıyordu. Sonunda mucize saatinin cuma günü sabah saat 10dan sonra olduğunu keşfetti. Ekmeklerini o saatten sonra almaya geldi. Bu şekilde aradan tam 30 sene geçti. Bir Cuma Jacobo her zamanki gibi ekmekleri Ehale yerleştirdi sonra Tanrıya yakarmaya başladı; Ey güzel Tanrım, Senyor Dios, benim zavallı karım Esperanzanın ellerinde romatizma hastalığı var. Artık parmakları ekmek hamurunu eskisi gibi ustaca yoğuramıyor. O yüzden ekmekler eskisi kadar yumuşak ve kabarık olamıyor. Eğer bu seni rahatsız etmeyecekse, yine de hoşuna gidecekse, Esperanza bu şekilde de olsa sana ekmek hazırlamaya devam edecek dedi. Kapıyı kapattı, perdeyi çekti, öptü ve geri geri giderek 7 basamağı indi ve birine çarptı. Ah, o da neydi? Hahamla burun buruna geldi. Haham öfkeyle haykırdı; Ne yaptığını sanıyorsun? Tanrıya her hafta olduğu gibi Pan De Dios bıraktım. Onun haftalık ekmeği bu.
Ne yaptın? Ne yaptın!!!?
Siz söylemiştiniz sayın efendim. 30 yıl önce verdiğiniz bir söylevde Kutsal Bet ha Mikdaşda Pan de Dios sunusu yapıldığını anlatmıştınız. Ben de o zamandan sonra her hafta Tanrıya ekmek sundum.
Sen delimisin? Tanrı yemek yemez!
Senyor Rabino, siz Haham olabilirsiniz ve herşeyi daha iyi bilirsiniz ama O bu ekmekleri yedi!
Ne demek istiyorsun? Yedi mi?
Otuz seneden beridir, Ehal Akodeşte bir parça ekmek bile kalmadı.
Gel sinagogun arka tarafına saklanalım ve neler olacağını görelim dedi haham. Hakikaten de 10 dakika kadar sonra Şamaş içeri girdi. Ehale giderek konuşmaya başladı; Sevgili Tanrım, neler oluyor bilemiyorum ama senin yukardaki meleklerinde yolunda gitmeyen bir şeyler var galiba. Eskiden ekmeklerin bir harikaydı. 30 yıldır herşey fevkaladeydi. Ama şimdi birşeyler oldu. Şikayet etmek gibi olmasın ama, yine de seni bilgilendirmem gerekiyor. Belki meleklerine şu ekmekleri daha lezzetli pişirmeleri için uyarabilirsin. Yine de herşey için teşekkürler. dedi. Ehalin kapılarını açtı, ekmekleri aldı kapıyı kapadı. Tam basamakları inerken, Hey ne oluyor? diye korkuyla yerinden zıpladı. Seni rezil herif! diyen haham zavallı şamaşı sarsmaya başladı. Senin yüzünden, bu adam yıllardır günaha giriyor. Sen ne yaptığını zannediyorsun? diye kükredi. Şamaş; beni dinle lütfen. Beni cezalandırma, çünkü bu benim parnasam (geçimim). Benim yaşamamı sağlayan şey. Her hafta Tanrı benim için mucize yaratıyor.
Ardından şamaş ağlamaya başladı. Çünkü artık ekmeklerini bulamayacaktı. Jacobo da ağlamaya başladı. Çünkü o da yıllarca çok kutsal bir şey yaptığına inanmıştı. Haham da ağlamaya başladı ve dövündü; benim yıllar önce verdiğim söylev (deraşa) nasıl yanlış anlaşıldı ve bu felaket gerçekleşti! Ben asla Tanrının yediğini söylemedim ki; ben sadece Rambamın anlattıklarını tekrarladım. Tanrı cismani değildir. Tanrı hiçbir şey yemez! Oy, oy, oy benim ne felaket ve cahil bir cemaatim var? diye ağlamaya devam etti.
Aniden büyük kabalist Isaac Lurianın en yakın danışmanı Rav Chaim Vital sinagogdan içeri girdi. Efendim Ari ha-Kadoş, hepinizi kendi evinde bekliyor dedi. Hep birlikte Arinin evine gittiler. Ari, önce hahama hitap ederek; Hemen evine git, bil ki bu bir emirdir. Şabat başlamadan önce öleceksin. dedi. Aslında 30 yıl önce ölme vaktin gelmişti. Niçin 30 yıl daha yaşadığını biliyormusun? Çünkü Bet ha Mikdaş yıkıldığından beri Tanrı hiçbir sinagogda Cuma günleri senin sinagogunda eğlendiği kadar eğlenmedi. Her hafta meleklerini de yanına alarak şamaşın ekmekleri sevinçle alıp evine götürmesini neşeyle izledi. Şamaş gelmeye devam ettikçe, Tanrı da senin yaşam günlerini uzattı. Tanrı bu olanlardan o denli memnun kaldı ki ölüm meleğine sana 30 yıl daha bağışlamasını emretti. Ama şimdi sen Tanrının keyfini bozdun. Evine git ve hazırlan. Böylece şabat başlamadan önce cenazeni gömebilsinler dedi.
Ardından Ari, Jacoboya dönerek; Sen de artık ekmeklerini kimin yediğini öğrendin. Bu keşif sana herhalde biraz ağır gelmiştir. Ama çok imanlı bir insan olduğuna inanıyorum. Bu yüzden artık ekmeklerini doğrudan Şamaşa verebilirsin dedi.
İnan ki Tanrıyı bu şekilde de çok daha fazla memnun edeceksin
Kaynak: Folklorik İsrail Öyküsü Anlatan: Rabbi Zalma Schachter-Shalomi